Yaşatmamız gereken kalpler şeker pembesi yapay kalpler değil, hayatın damarlarından şefkatle beslenen kalplerdir. Şiddet yerine şefkat, eril zihniyet yerine dişil zihniyet, cart pembe kalpler yerine hayatla, umutla, heyecanla, coşkuyla, kocaman kahkahayla atan yürekler, çikolata devrimciliği yerine elma devrimciliği…
14 şubatın arifesiydi ya, dün bir haber dolaştı ortalıkta. Japonya’da birtakım sevgilisiz erkekler Sevgililer Günü’ne karşı eylem hazırlığındaymış, güya sistem eleştirisi yapıyorlar. Hareketin lideri sevgilisi kendini terk edince Komünist Manifesto’yu okumuş, aydınlanmış, “devrimci” olmuş ve “çikolata kapitalistleri”nin üstüne yürümeye karar vermiş. Senede bir kere… Sevgilisi kendisini terk etmemiş olsa yine aynı eylemlere soyunur muydu, cevabı yok. Muhtemelen kapitalist işi çikolatalardan bir kutu alacaktı sevgilisine eylem gününde, birlikte kalpleri mideye indireceklerdi. Ama belli ki kadın-erkek piyasasında tutunamayan bu Japon erkekleri, bu şekilde hem medyanın hem de kadınların dikkatini çekme sevdasında. Kapitalist çikolatalara saldırırken gerçekte asıl hedefleri egemen sistemin şişirdiği değerler yüzünden kendilerini beğenmeyen kadınlar. Bunda hazin olduğu kadar sert bir şey de var. Devrimci olunacaksa onu da erkekler olur elbet, dünyayı çikolatalardan ve öbür zararlı şeylerden erkekler kurtaracak. Ataerkilliğin en fazla kök saldığı toplumlardan biri olan Japonya’da böyle bir şeyin görülmesine şaşmamalı.
Aynı gün, ataerkilliğin eş derecede, belki daha da fazla ümüğüne çöreklendiği bir diğer toplumda, muhtemelen kadın-erkek piyasasında nasıl tutunacağını bilemeyen birtakım başka erkekler, bu sefer kapitalist veya değil, çikolata kılıfıyla gizlenmemiş olduğu halde bir kadına saldırıp tecavüz ettiler ve öldürdüler. Devrimden veya kalbi kırık erkeklerin okuyup aydınlandığı Komünist Manifesto’dan haberleri yoktu herhalde, onlar daha çok düzenin devamını sağladıklarını düşündüler belki de. O kız da tek başına dolanmasaydı, öyle giyinmeseydi, okula gitmeseydi, evinden çıkmasaydı, erkeklerin karşılanması gereken ihtiyaçlarını düşünseydi… Devrimcilik gibi, düzeni devam ettirmek gerekiyorsa onu da erkekler yapar elbet, dünyayı aşüftelerden ve öbür zararlı şeylerden erkekler kurtaracak. Eli kanlı katiller olmalarına rağmen bu erkeklerde de hazin bir taraf var. Sistemin kör, sağır, dilsiz kurbanları; ezen, zulmeden rolü biçilmiş bıçaklı elleri… Ezilene biçilen rol zaten değişmiyor. Ha feodalizmin kalıntısı olan zihniyetlerin ikinci sınıf vatandaşı olarak kadın, ha kapitalizmin tek taş yüzük, çikolata ve güllerle beslenen, erkek gözünden görülen bedenine mahkum bırakılmış kadını…
14 şubat ya, her tarafımız kalplere boğuldu yine, güya sisteme karşı olanlarda bile bir sevgi seli, çiçekler, böcekler, tomurcuklar havası… Ancak sistemin karşı olduğumuz ritüellerini görünce mi aklımıza geliyor güzellikler? Sevgiyi özel bir güne sığdırmadan 365 gün hayatımızda yaşatsak da 14 şubatta sevgisizliğin yol açtığı kötülükleri ansak, kalp yastıklara devekuşu gibi başımızı gömmek yerine kalpsizliğin hangi kalpleri durdurduğuna baksak ya? Kalpsizlerin kazandığı, hayatla atan dipdiri kalplerin bıçaklanıp yakıldığı bir toplumda sahte kalpleri, çikolata sosyalistlerini, plastik yürekli devrimcileri, hicran yarası komünistlerini hiç değilse bugün pompalamayalım, olmaz mı? Yaşatmamız gereken kalpler şeker pembesi yapay kalpler değil, hayatın damarlarından şefkatle beslenen kalplerdir. Şiddet yerine şefkat, eril zihniyet yerine dişil zihniyet, cart pembe kalpler yerine hayatla, umutla, heyecanla, coşkuyla, kocaman kahkahayla atan yürekler, çikolata devrimciliği yerine elma devrimciliği… Havva’nın güya Adem’e hileyle yedirip de cennetten kovulmalarına yol açan elmasının yerine, eşit olarak paylaştıkları ve cennetin bu paylaşım demek olduğu bir elmayı üretebilmek çok mu zor?
Özgecan Aslan için bugün, 14 şubatta, saat 13.30’da bütün kadınlar Taksim Meydanı’nda Fransız Konsolosluğu’nun önünde toplandı.
Nermin Saatçioğlu (aksolotl@gmail.com)