Arka Bahçemiz

Özgürlük Ekmekten Daha Değerlidir

 

“Özgürlük ekmekten tatlı, güneșten güzeldir”

Dostoyevski

 

Ekmek, özgürlükten daha mı değerlidir? Tarihe bakarsak, yoksulların, ezilenlerin özgürlük için, iktidarlara başkaldırdıklarını, tiranları devirdiklerini ve insanlıǧın sürekli bir özgürlük arayışı içinde olduǧunu da görebiliriz.

İnsani koşullarda yaşamak, karnını onuruyla doyuracak eşit bir yaşama sahip olmak, her insanın hakkıdır. Ekmek yani temel ihtiyaçlar nefes almayı sürdürmek için gereklidir, ancak özgürlük hayatın anlamının kendisidir. O olmadan olmaz, insan kendi benliǧini hissedemez ve bir köle olarak, nefes alıp veren bir makine olarak yaşar sadece, kendi özüne yabancılaşır. Öyle olmasaydı köleler, Spartaküs önderliǧinde isyan etmezlerdi, çünkü iyi ya da kötü karınları doyuyordu. Öyle olmasaydı kahve plantasyonlarında zorla çalıştırılan köleler, ölümü ve korkunç işkenceleri göze alarak kaçmaya çalışmazlardı.

Daha önce de bir yazımda örnek vermiştim, çoğu insan özgürlüğünü karnını doyurmak için satar. Oysa özgürlük, bazı insanlar için ekmekten daha değerlidir. Örneğin Brezilya’da sokakta yaşayan insanların uyuyabilecekleri ve ücretsiz karınlarını doyurabilecekleri enstitüler vardır. Ama sokakta yaşayanların çoğu zorunlu olmadıkça, oraya gitmekten kaçınır. Çünkü sokaklarda özgürdürler ve özgürlüklerini garanti edilmiş ekmekle değiştirmek istemezler. Özgürlük, onu bilmeyenler için çoğu zaman bir şey ifade etmez, ama özgürlüğü bir kez tadanlar ondan asla vazgeçmek istemezler.

 

 

Örneǧin hayvanat bahçesinde tüm hayvanların yiyecekleri hazır olarak verilir. Hayvanların doǧada olduǧu gibi, avlanarak karınlarını doyurmaları gerekmez. Yiyecekleri onlara günlük olarak verilir. Ancak kafeslerin demir kapılarını açarsak, ne görürüz? Hayvanların hepsi ya da en azından çoǧunluǧu kaçacak ve garanti edilmiş yiyeceklerini özgürlükleri ile deǧişeceklerdir. Bir tercih yapabilselerdi bu hayvanlar, kafeste kalarak yiyeceklerini garanti altına almayı mı, yoksa kafesten içgüdüsel olarak koşarak çıkmayı ve uçsuz bucaksız vadilerde ormanlarda özgürce koşabilmeyi mi tercih ederlerdi?

La Fontaine’nin anlattıǧı kısa öyküdeki atın dediǧi gibi, “Bak vurulsun da aǧzına bir gem, kalır mı dünyanın tadı?” Atın yiyecek samanı vardır ahırda, ama özgür deǧildir.

Öyleyse ekmek, özgürlükten deǧerli olamaz. Tarihsel olarak da böyledir. Çünkü insanın asıl kendisini gerçekleştirebileceǧi alan özgürlüktür.

Albert Camus, “özgürlüğü tarihin kaybolmayan tek değeri” olarak tanımlar. Diderot ise, “her ayrıcalıǧın özgürlüǧe bir saldırı” olduǧunu belirtir. İşte bunun için Fransız devriminin sloganı “Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik”tir.” Eşitlikten ve kardeşlikten yoksun bir özgürlük, aslında özgürlük deǧildir. İçinde barışı ve umudu da barındırmaz.

Özgürlük, ekmekten daha deǧerlidir. Öyleyse, bugünü ya da geleceǧi kurgularken, öncelikle insanların özgürlük taleplerine yanıt vermeyi düşünmek ve insanları kısıtlamak yerine, onların önlerini açmak gerekir.

İnsan ancak kendisini özgür olarak ifade ettiǧinde kendisi olmaya daha yakındır ve kendisini özgür olarak ifade eden insan yaratıcıdır.

Özgürlük, gerçekten inandıǧına inanmaktır. İnanmadan inanmış gibi yapmak, insanın kişiliǧine ters bir durumdur özünde ve onun kişiliǧini, karakterini törpüler. Birilerine tabi olmak ve gerçekte istemeden de olsa onların hata ve yanlışlarını savunmak zorunda kalmak, ya da onlarla yüzleşmekten kaçınmak, görmemek, insanın kendi inançlarına yaptıǧı en büyük darbedir. Bu durumdaki insanın yapacaǧı tek şey, içinde bulunduǧu durumun felsefesini yapmak ve bu durumu inancına uygun hale getirecek şekilde gerekçeler üretmektir. Yani bu aslında inanmadan inanmaktır.

İnancı, göksel olanlar için, yani sorgulamadan, düşünmeden, ‘vardır bir hikmeti’ diyerek inananlar için bir problem yoktur. Ancak bilimsel diyalektik ve materyalist düşünceye inanarak, bu davranışları yapanlar, idealist düşünceye savrulurlar. O zaman inançlarınızın kölesi olur, özgürlüǧünüzü kaybederseniz.

Hoşgörü göstermek, insanların hatalarını tamir etmelerine fırsat vermek, onları izole etmemek başka bir şeydir, yanlışları savunmak başka bir şey.

 

***

Ekmek, insana diz çöktürebilir, karnını doyurmak için ona her şeyi yaptırabilir. Özgürlük ise karın doyurmaz. Ama insanın insan olma onurunu tazeler, geliştirir her gün. Zapata’nın dediǧi gibi, “diz çökerek yaşamaktansa, ayaklarının üzerinde ölmek daha onurludur.” Tarihte birçok insan, ekmeǧe, özgürlüǧü bunun için yeǧlemiştir.

Her şeye hayır derseniz belki  birçok şey kaybederseniz, ama özgürlüǧünüzü kazanırsınız.

Proudhon’la bitirelim yazıyı:

“Her vatandașın faaliyet alanı, çalıșmanın doğal paylaşımı ve mesleğin seçimi ile belirlendiğinden, toplumsal ișlevler harmonik bir sonuç ortaya çıkaracakları bir bağlantı içinde olduklarından; düzen, herkesin özgür faaliyeti sonucu olușur; yönetim yoktur. Kim beni yönetmek için bana satașırsa, bir erk soyguncusu ve bir tiran’dır; onu düșmanım ilan ederim.”[i]

İdeal olan, ekmek ve özgürlüǧün bir arada bulunmasıdır. Sınıfsız, sömürüsüz, özel mülkiyetin olmadıǧı eşitlikçi bir toplumdur. İşte büyük insanlıǧın mücadelesi de tarihsel olarak budur.

Dünyada özgürlük kadar tatlı hiçbir şey yoktur. Özgürlük, Dostoyevski’nin dediǧi gibi güneşten güzeldir, çünkü güneşi gerçek anlamda doǧduran özgürlüǧün kendisidir.

İnsanlıǧın o büyük idealinin, La Liberte’nin peşinden koşanlara selam olsun!

  

Erol Anar

Paraná-Brezilya

Mart 2017

 

[i] P. J. Proudhon: “Makaleler”, Çev: M. Tuzel, Birey Yayinlari, Birinci Baski: Temmuz 1992, Istanbul, s. 23.

 

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu