Değerli Dost(lar),
8 Mart ataerkil baskılara isyandır…
Jules Ferry’nin, “Kadına egemen olan, her şeye egemen olur. Kilise bu yüzden kadına egemen olmak ister ve demokrasi, tam da bu yüzden kadını Kilise’nin elinden kurtarmalıdır”;
Simone de Beauvoir’ın, “Kadın doğulmaz, kadın olunur,”
saptamalarıyla karakterize olan o ataerkil baskılar ki…
Recep Tayyip Erdoğan’la, “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum… Kadın erkek eşitliği fıtrata ters… Kadınlar erkeğin yaptığı işi yapamaz… Herkes Müslüman olursa kadın cinayeti olmaz…Kadın Allah’ın erkeklere emanetidir”!
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le, “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek”!
AKP il Genel Meclis Üyesi Erhan Ekmekçi’yle, “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor”!
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’yla, “Evdeki işler yetmiyor mu?”
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le,
“Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün.”
AKP’li İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün’le,
“Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur,” diye haykıran!
13-14 yaşındaki kız çocuklarına tecavüz edenleri “rızası vardı”(!?) gerekçesiyle beraat ettiren
ve bir Arap deyişinde, “Kadınlara itaat cehenneme götürür”
ya da Aziz Pavlus’ca, “Erkek kadın için yaratılmadı, kadın erkek için yaratıldı,” diye tarif edilendir; Özgecan(larımız)’ı katledenlerdir…
En “son” örnekleriyle Arîn Mirkan’dan Özgecan’a uzanan ölümsüzlerimiz hepimize bir kere daha,
“Hareket etmeyen zincirlerini fark edemez,” diyen Rosa Luxemburg’u anımsatırken;
haykırır Emma Goldman da:
“Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir obje değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.”
Tam da bunu için “Acta, non verba!/ Laf değil, iş/ icraat!”:
Çiçeron’un, “Fac id, quod est humanitatis tuae/ Harekete geç; bu, insan olmanın gereğidir,” vurgusundaki üzere…
O hâlde bu 8 Mart’ta da haykıracağız John Lennon’ın ‘Imagine/ Düşleyin’ini:
“Cennetin olmadığını hayal et/ Eğer denersen bu kolay/ Altımızda cehennem yok/
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var/ Hayal et bütün insanların/ Bu gün için yaşadığını…
Hiç ülke olmadığını hayal et/ Bunu yapmak zor değil/ Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok/
Ve din de yok/ Hayal et bütün insanların/ Hayatı barış içinde yaşadığını…
Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin/ ama tek ben değilim/
Umarım bir gün sen de bize katılırsın/ Ve dünya tek vücut olarak yaşar…
Mülkiyetin olmadığını hayal et/ Yapabilir misin merak ediyorum/ Hırsa ve açgözlülüğe gerek yok/
İnsanların kardeşliği/ Hayal et bütün insanların…
Tüm dünyayı paylaştığını/ Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin/ ama tek ben değilim/
Umarım bir gün sen de bize katılırsın/ Ve dünya tek vücut olarak yaşar…”
Evet, evet bu 8 Mart’ta da “Yasta değil, isyandayız”;
“Yıkılmadan inşa olmaz,” notunu düşen Kürt atasözünü unutmadan…
Kucaklıyorum seni/ siz(ler)i…
Sibel ÖZBUDUN (sozbudun@hotmail.com)