Althusser, nasıl organik aydınları devletin ideolojik aygıtları olarak nitelerse, ana akım medya küresel kapitalist sistemin, devletlerin ideolojik aygıtlarından birisidir. Özellikle dikkat edildiğinde ana akım medya patronlarının devlet ile başka alanda işbirliği de yapan kapitalist patronlar olduğu görülecektir. Medya patronu olmak, aynı zamanda bir güç sahibi olmaktır. Devletin “bağımsız görünen”, ama özünde sistemin sözcülüğünü yapan medyaya ihtiyacı vardır. Hatta kendisine bir ölçüye kadar muhelefet eden, ancak özünde muhalif olmayan yine sistemi savunan medyaya da izin verecektir. Bunun için saǧdan sola, dinciden laike birçok medya organına izin verilir, teşvik edilir. Böylece bir “demokrasi” ve “tarafsız özgür medya görüntüsü” de verilecektir. Ama bu özünde yalnızca bir görüntüden ibarettir, ne medya özünde özgürdür ne de birey kapitalist sistem içinde.
Bazen ise totaliter rejimlerde buna da izin verilmez, tek tip yandaş medya oluşturulur.
Türkiye’de ise özellikle son yıllarda böyle şekli bir görüntüye bile tahammül edilemedi ve yandaş medya dışında her türlü medya üzerinde baskılar yoğunlaştı. Çünkü devleti elinde tutanlar, “demokrasi” görüntüsü vermekten sıkıldılar, açık kart oynamaya başladılar. Faşizan uygulamalar yoğunlaştı. Faşizmde, birebir tam biat etmeyen herkes ve her şey sistemin düşmanı olarak algılanır. Yüzde yüz itaat istenir. İşte bu nedenle, Türkiye’de gelinen aşamada, artık devlet açık kart oynamaya başladı gibi görünüyor, görüntüde bile bir demokrasi görüntüsü vermeye çalışmıyor. Ancak yine de “muhalefet” görüntüsü veren bazı yayın organlarının çıkmasına izin veriyorlar bugün itibarıyla, yarın bu da değişebilir.
Bunların hepsi, sistem için bir işlev yerine getirirler. Örneğin diyelim bir ülkede A gazetesi hükümet yanlısı, B gazetesi hükümete muhalefet ediyor, C gazetesi ise bunların ortasında “bağımsızmış gibi” durmaya çalışıyor. İşte bu üç tür medyanın da sistemin ilerlemesi ve devletin insanlar üzerindeki otoritesini ve iktidarını sağlaması anlamında işlevleri aynıdır. Çünkü bu üç medya türünün sistem ile problemi yoktur, sistem içidirler.
Bu noktada örnek vermek gerekirse örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde o zamanlar Obama yönetimine karşıymış gibi duran FOX tv kanalı ile CNN ınternational açısından sistemi savunmada herhangi bir farklılık yoktur. Yine Tūrkiye’de örneğin yandaş medya olarak nitelenen Sabah gazetesi ile Doğan medyası, Sözcü vb… sistem için aynı işlevi yerine getirirler. Birisi doğrudan hükümeti, devleti, sistemi savunurken, diğerleri ise bunu hafiften “muhalifmiş” gibi yaparak sistemi savunurlar.
Özünde bunların hiçbirinin kapitalist sisteme, neoliberalizme itirazları yoktur, resmi ideolojinin farklı kanatlardaki sözcüleridir yalnızca. En fazla hükümete muhalif olurlar, hükümet değişimi isterler, sistem değişimi değil. Sistemden hepsi memnundur. Aralarında yalnızca nüans farkları vardır. Yeri gelir birbirlerini eleştirirler ama konu “milli menfaatler, ya da resmi ideoloji olunca hemen birleşir ve tek vücut olurlar.
Chomsky’nin medya manipülasyonu ile ilgili 10 maddeden oluşan strajejik yöntemleri yazdığı makalesinde, birinci strateji oyalama stratejisidir (The Strategy of Distraction) [1]. Chomsky’nin bu konuda gündeme getirdiği diğer bir madde ise, “Önce sorun yarat, sonra da çözüm öner.” maddesidir.
Medya bir sosyal kontrol aracıdır. Medyanın amacına ulaşmak için kullandığı birçok dezenformasyon tekniği vardır. Bunlardan bazıları aldatma, yalan haberler, manipülasyon, sübversiyon, intoksikasyon (zehirleme), enfluans (etkileme), yıpratma stratejisi, hedef gösterme vb…
Herkes kendi rolünü, işlevini yerine getirir. BBC’nin yayın politikası İngiltere çıkarlarıyla, CNN International’ın yayın politikası ise ABD’nin genel çıkarları ile uyumludur, öyle olmak zorundadır. Bunun yanısıra “bağımsızmış gibi” görünürler.
Sonuç olarak medyanın manipülasyon yapması ve yalanlar üretmesi, bu sistemde onun yapısından kaynaklanan ve oradan beslenen doğal bir durumdur. Başka türlüsü söz konusu olamaz. Gerçek anlamda muhalif olan medya ise, sistem için “tehliklei” olmaya başladıǧında baskı altına alır, bombalanır, yok edilmeye çalışılır.
Ana akım medyanın esas işlevi, hem sanki tekellerden, devletlerden ve sistemden bağımsızmış gibi yaparak bir demokrasi görüntüsü verilmesine yardımcı olmak, ikincisi sistemin ve resmi ideolojinin propagandasını yaparak, manipülasyonla insanların yalanlara inanmalarını sağlamaktır. Yani esas işlevi sistemin sürdürülebilir olmasına yardımcı olmaktır. İşte ana akım medyanın esas misyonu budur.
Erol Anar
[1] Noam Chomsky: “Top 10 Media Manupulation Strategies”, http://theinternationalcoalition.blogspot.com.br
Dünyalılar