Anahtar sözcüklerim, “kadın, öğretmen ve engelli”; ya da “yalnızlık, bisiklet ve şiir”…Size biraz kendimden bahsedeyim…
Otuz yaşındayım ve İngilizce öğretmeniyim İstanbul`daki bir ilkokulda. Aynı okulda altıncı yılıma girdim. Çok seviyorum öğrencilerimi…
On yedi yaşında bir trafik kazası geçirdim ve ortopedik engelliyim bu yüzden. Engellilere göre düzenlenen arabamla gidiyorum okula. Arabamda olmadığım zamanlar tekerlekli sandalye kullanıyorum. Okulda, birinci katta yer alan öğretmenler odasını hiç görmedim. Birkaç kez zemin kattaki toplantı salonunun öğretmenler odası haline getirileceği söylendi, hepsi bu. Ders saatleri dışında dinlenebileceğim bir oda yok, sınıfımdayım hep; kullanabileceğim bir tuvalet de yok bana uygun.
Arabamla tekerlekli sandalye arasındaki geçişleri tek başıma yapamıyorum ve hizmetlilerimizden yardım alıyorum. Hizmetlilerimize yük olduğumu düşünen, okulun genel düzenini bozduğum kanısında olan nicesi var. Okul idaresi, defalarca tayin başvurusunda bulunduğumu bilmelerine rağmen, niye durumuma uygun başka bir okula gitmediğimi soruyorlar ara ara. Aynı okulda altıncı yılımdayım ve hâlâ beni görmezden gelen, yüzüme dahi bakmadan geçip giden meslektaşlarım var.
Engelim dışında, iç hastalıklarım da beni zorluyor ve diyet yapmak zorundayım ömrüm boyunca. Rapor kullanmam gereken dönemler olduğunda, geçmiş olsun dileği yerine, iğneleyici sözler, incitici tavırlarla karşılaşıyorum. Öğrencilerim beni hayata bağlıyan ayrı bir can halindeler. Şarkılarla, oyunlarla, hikayelerle İngilizce öğretmeye çalışıyorum müfredat sınırlarının çok ötesine çıkarak. Üçüncü sınıflara giriyorum ve zaman içinde beni benimseyen, bana sımsıkı sarılan, benimle mutlu olan öğrencilerimin olması içimi ısıtıyor…
Sınıflarına kaydı yapılan engelli çocuklara, mülteci çocuklara, öğrenim güçlüğü çeken çocuklara karşı nefret söylemini reva gören, ötekileştirmeyi hak belleyen meslektaşlarım var; buna nasıl üzülüyorum bilemezsiniz. O çocukların her birini bağrıma basmak istiyorum. İngilizceyi öğrenip öğrenemeyecekleri umurumda değil asla; biraz olsun mutlu olabilmelerini, empati, sorun çözme ve iletişim becerilerinde biraz olsun gelişim gösterebilmelerini sağlamak öğretmenliğimizin, insanlığımızın, vicdanımızın gereği diye düşünüyorum.
Felsefe kitapları okumayı seviyorum; son zamanlarda şiir yazmaya başladım ve kendimi biraz daha iyi hissettiğimde yüksek lisans yapmak istiyorum.
Annem, babam ve uyanık olduğu her an ilaçlarla bile teskinleşemeyen zihinsel engelli kardeşimle yaşıyorum. Kardeşimin, en azından böyle bir engelinin olmamasını ah ne çok arzu ederdim. Evimize misafir bile çağıramıyoruz. Annem de, babam da çok hırpalandı ve birbirimize ne kadar bağlı olsak da, bu hırpalanmışlıkla baş etmek hiç kolay değil. İletişime, dostluklara, sosyalleşmeye açığım; fiziksel engelimi ve sağlık sorunlarımı zorlayarak sinemaya gittiğim oluyor ve yanımda annem ya da babamdan başka hiç kimse yok…
Evet, yalnızlıktan geberiyorum! Ruhumda başka bir dünya geberirken…
Engelli oluşum umurlarında değilmiş gibi yapıp, küçücük bir yardımı, küçücük bir anlayışı benden esirgeyenlerin, beni içten içe yaftalayanların, işleri güçleri kibir, bencillik ve cehaletten ibaret olanların arasında kalmak beni incitiyor artık…
Dağlara tırmanmak isterdim; bunun mümkün olmadığını anlayabilirim… Kaza geçirmeden önce bir tutkuydu bisiklete binmek… Anne de olamayacağım mesela… Anlayabilirim bir çok özlemimin özlem olarak kalacağını… Ama niye böyle kaskatı bir yalnızlığın içindeyim; bunca emeğimin, içtenliğimin karşılığı niye böyle bir umarsızlık, niye…
Güzel insanların varlığını duyumsayarak yalnız kalmak içimi çok acıtıyor; yalnız olmadığımı bilerek bitimsiz bir yalnızlığın içinde olmak…Duyumsamak istemiyorum yalnız`ca; dokunmak, seslenmek, paylaşmak istiyorum…Annem, “kimseden bir şey bekleme kızım; herkesin kendine göre bir anlayışı var, düzeni var, yoğunluğu var” diyor bana.
Evet, anlamaktan geberiyorum! Yüzümde buruk bir gülümseme geberirken…
Anahtar sözcüklerim, “kadın, öğretmen ve engelli”; ya da “yalnızlık, bisiklet ve şiir”…Bir şiirimi paylaşayım da öyle gideyim…
herkes doğru, herkes dürüst
eğri durmak bize düştü
herkes özel, herkes mühim
çocuk kalmak bize düştü
herkes ince, herkes derin
hoyrat olmak bize düştü
herkes yasa, herkes kural
öğüt almak bize düştü
herkes yoğun, herkes yorgun
hayal kurmak bize düştü
herkes aşık, herkes yaren
hasret açmak bize düştü
herkes yolcu, herkes gurbet
dalgın bakmak bize düştü
herkes acı, herkes keder
yara sarmak bize düştü…
Ergür Altan
erguraltan@gmail.com
Dünyalılar