Arka Bahçemiz

Anneler, kızlar ve evler

Evlerden çıkıp evlere koşuşan yalnızlıklar. Bedenlerini gecenin kör karanlığında sağaltan ruhlar. Geceleri, pencerelerden sızan ölgün ışığın gölgesinde yıkanan ruhlar. Her biriniz bir yere; bininiz bir para! Dağıldınız, toplayamadık. Size borcumuz var, ödeyemedik!

Evler dolusu kalabalıkların ve toplumsal aidiyetlerin ortasında, yalnızca “öğretilmiş saygı” nın gölgesinde büyüyen güneşsiz yapraklar gibiydiler. Dokunsan buruşacak gibi duruyorlardı. Annelerinin, geleceklerini ipotek altına aldıkları yegane kazanımları, gelecek garantileriydiler. İplikten ve çaputtan mamur bir imparatorluğun gösterişli elmasları, süs taşlarıydılar.

Yüzlerindeki o zoraki saygının gerisinde yatan ve hemen oyuna katılacakmış gibi duran çocuksu tavırları, geri yutulması gereken bir zehir gibi boğazlarını yakıyordu. Ve ne çok gülerlerdi kimselere göstermeden. Bıraksalar, dünyanın bütün kahkahalarını bir ağız dolusu patlatıp, bu kapı duvar evleri yerle bir edebilirlerdi, gök gürlemesine dönüşürdü gülüşleri.

Onlar, taşranın kollektif namusu, gelecek korkusu ve bütün bir kavmin ahlak abidesiydiler. Yaşamları, geçmişin ve geleceğin ağır birer yüküydü, kırılgan bedenlerinde. Dört bir yanı biblo, dört bir yanı yalnızlık evlerde; Çin’den porselen, Kıbrıs’tan çatal bıçak, Tahtakale’den hıyar soyacağı, Umre’den seccade, Konya’dan tahta kaşık ve memleketten gelen kartpostalların doldurduğu naftalin kokulu odalarda birer yalnızlıktılar.

Fotoğraflarında bir kez olsun esas duruşlarını bozdukları görülmemişti. Ki “ahlaka mugayir” şeylerdendir esas duruşu bozmak! Gövdelerine tutturulmuş ve Yeşilçam filmlerinden ödünç alınmış bir yürüyüşle, gövdeleriyle zihinleri arasındaki o büyük uçurumun kenarından, her gün aynı yolu; okula, suya, bakkal Hasan Amca’ya ve eve bağlayan aynı yolu, aynı biçimde yürüdüler. Ve yürüdüler, kavmin ve işaretçilerinin gösterdiği yolda, adımlarını saymadan. Dursalar, dünya sarsılacak, yerkabuğu içine çekecekti sanki; adına dünya dedikleri ne varsa.

Ne çok seyrettiler; mutfaktaki tuzluğu, salondaki devetabanını, bahçedeki ıhlamuru; duvardaki halıyı, tavandaki tahtayı, sandalyedeki çiviyi ve ne çok ezberlediler; adına hayat denen ne varsa bütün kıvrımlarını. Annelerin protokol salonları, annelerin iktidar alanları gibi döşenmiş, bütün ayrıntıların mitolojik bir anlam yığınına dönüştüğü kabul salonları… Soylu bir hanedanın sarsılmaz iktidarının tören kıtası askerleriydiler. Ki görevlerini bir kez olsun aksattıkları görülmedi. Görevi aksatmakta “ahlaka mugayir” işlerdendi. Komşu savaşlarında ilk önce öne sürülen piyade taburları gibi genç kızlar! Elleri toz ve deterjan kokan, elleri hasret ve sevda kokan, elleri iplik ve çürümüş halı kokan genç kızlar!

Yüz binlerce evde; ışıksız, sobasız ve umutsuz yüz binlerce evde, budanmış, telef edilmiş milyonlarca fidandılar. Ah o elleri kirazlara değmeden solan rüyalar. Ah o yurdunun gümüşi sularında ruhlarını serinletemeden kuruyan gövdeler! Bir kere olsun doyasıya bir çocuğu öpmeden pelteleşen dudaklar! Ah o tüketim katedrallerinde çürüyen gözler…

Evlerden çıkıp evlere koşuşan yalnızlıklar. Bedenlerini gecenin kör karanlığında sağaltan ruhlar. Geceleri, pencerelerden sızan ölgün ışığın gölgesinde yıkanan ruhlar. Her biriniz bir yere; bininiz bir para! Dağıldınız, toplayamadık.

Size borcumuz var, ödeyemedik!

Bağışlayın, ilk adam ve ilk kadının yazgısı böyle öğretildi. Bir odadan doğup diğer odaya gömüldüğünüzde sesimiz çıkmadı, bağıramadık! Her gün hasretinizden ölsek de boynunuza sarılıp ağlayamadık. Ve ne çok çektik acınızı yüreğimizde, ikindi vakitleri havalandırmak için açtığınızda pencerenizi, güneş ışıklarıyla bir olup odalarınıza dolmak istedik.

Ve ruhlarınıza ışık olmak istedik, geceye, karanlığa keserken dağlar; siyahi bir sıvıya dönerken göz yaşlarınız, bir gecede üç kez doğan dolunay gibi gözlerinizin koyu rengine düşmek istedik.

Bağışlayın. Size borcumuz var, ödeyemedik!

Yusuf Yavuz

http://gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com

Dünyalılar

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu