Arka Bahçemiz

Aşk mı?

Aşk mı? Olmayın derim. Ne onurlu bir rezilliktir o! Kendiyle arasında bir alıp veremediği olanın, kendisini bir daha alamayacak şekilde vermesinden ibarettir.

aşk-mı

İnsanın kendine kahrıdır. Durağanlığına bir dur demesidir. Sıradanlığın keyfe ermesi belki de. Bir kaldırır, uçurur. Bir indirir, batırır.

Dokunanı yakan bir ırmaktır. Başı kendi içinizden kaynayan, sonu ereğine akmadan duramayan.

Eğer hala olmadıysanız ne şanslı, ne kaderli birisiniz. Hayatınız muhakkak çok saygın bir çizgide yürümüş ve yürümektedir. Tebrik ederim o halde. Siz o mutluluk tepesine düşmedinizse hala ne güzel. Ne iyi o yanık çöplükten kendinizi toplamaya uzanmadınızsa…

Bir tren yolunu tam da koca bir çuf çuf yola çıkmış ve üzerinize üzerinize yürüyorken kaç kez ruhunuza yatak kılmadınızsa ne hoş! Ki tren geçer, trenler geçer hala inat mı inat bir can vardır. Dokuz mu on dokuz mu sayısı belirsiz. Kalkar ve yine malum tıpış tıpış yürümektedir can evinizde olmadık tempolarla, coğrafyanızın, toprağınızın her karışında bir davul kadar canlı vuruşlarla.

Delirmiş olmalıdır aşık insan. Her gün savaş, her gün barış. İki hıçkırık koca bir bayramın ortasına düşer aşkta. Siz de şaşırır çekip almak istersiniz bu insanlığın bön bön baktığı gayr ı resmi geçitten, yürüdükçe çoğalan hıçkırıklarınızı. Ama nafile…Siz dokundukça kahkaha olur. Çektikçe o çöpünüze batırdığınız, kokuşmuşluklarınıza buladığınız parmaklarınızı, yeniden hıçkırmaya başlar onlar.

Asla kendinizin kölesi olmadığınız en özgür anlarınızdır aşk. Başkasına tapınırken bir yandan Tanrı’ya ihanetinizden utanır, bir yandan da bir gün yeniden O’na döneceğinizde daha iyi nasıl tapınacağınızın özel eğitimini yapıyor olduğunuz düşüncesine kapılır, kendinizi Tanrı adına affa layık bulursunuz.

Güvenmemelisiniz bu durumlarda asla kendinize. Bu durumlar ne idüğü belirsiz anlarınızın giderek bir ömrü kapladığı anlardır.

Ömrünüzün hepsi işte bu an dır. Ya da işte bu ömür bu an da yaşanmış ve bitmiştir.

An dan önce var olmamıştınız muhtemelen. Yakınlarınızın yanağını sıktığı bir büyük, okullar bitiren bir kadın ya da adam, yeteneklerinden dolayı öne çıktıkça kendini arka sıralara koyan bir ahmak, işyerinizde saygın bir ölüydünüz.

Hangi yana gitseniz bir ya da bir çok yanınızı geride bırakıyordunuz. Hiçbir zaman hep birden var olamıyordunuz. Teninizi tıka basa doldurmuyordu hiçbir zaman yüreğiniz. Ten yırtığından hiç damlamıyordu kalbinizin ahı.

An geldi kendinizi bütünüyle ve hep birden görünce bayılacak gibi oldunuz. Tanıyamadınız önce böyle hep bir aradayken kendinizi. Ne çok muşsunuz! Ne kadar da yokmuşsunuz daha önceleri…

İşte oldunuz! Olmayın derim ama ısrarla. Ne onurlu bir rezilliktir o!

Ayşe Şener

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu