Artık kurtarılması gereken ve her gün daha fazla eriyip giden bir aşk hepimizin gözleri önünde durmaktadır. O nedenle her mücadelenin bir parçası biraz da aşk olmalıdır. O nedenle aşkla mücadele, aşk için mücadele zorunludur. Peki, ne zamana dek? Ne demişti şair: “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…”
“Cinsel ilişki yoktur” demişti filozof Lacan. Ona göre iki kişi arasında cinsel ‘birleşme’ olanaksızdı. Herkes fena sarsılmıştı. Feministler, felsefeciler, sosyologlar, psikiyatrlar ve eli kalem tutan, Lacan’ı bilen bilmeyen hemen herkes şaşkınlık içindeydi. İki kişinin arasında bir cinsel ilişki gerçekleşemez diyordu çünkü o. Aslında bir eylem olarak cinsel ilişki vardı ancak bu sanıldığı gibi bir ilişki biçimi değildi. Cinsel birleşmenin cinsleri bir araya getirmediğini aksine ayrıştırdığını savunuyordu. Ona göre cinsel birleşme bir ilişki yaratmaz aksine ayrıştırırdı. ‘Aşka Övgü’de Badiou bunu özetliyordu: “Lacan bize aslında herkesin, hani denebilirse, kendi işine baktığını anımsatır. Elbette ötekinin bedeninin aracılığı söz konusudur, ama sonuçta zevk yalnız sizin zevkiniz olacaktır. Cinsellik birleştirmez, ayırır. Çıplak olmanız, ötekinin bedenine yapışmanız bir imgedir, düşsel bir tasarımdır. Gerçekteyse, zevk sizi ötekinden uzaklara, çok uzaklara götürür… Cinsellikte ötekinin aracılığıyla da olsa kendinizle ilişki içindesinizdir.”
Kısacası iki insan arasında geçen ‘sevişmek’ aslında bir ilişki biçimi değildir. Ve her aşkı ilk dokunuşun öldürmesi biraz da bundandır. Aşk denilen şeyse işte tam da cinselliğin o tatmin edilemeyen, tekrarlayan, kendini yineleyen boşluğuna dolan ve onun açığını kapamaya çalışandır. Aşk bu nedenle gereklidir. Ancak bu noktada Badiou bir tehlikeye dikkat çeker. Ona göre aşk, kapitalist tüketiciler dünyasında büyük bir tehdit altındadır. Bu nedenle aşkın yeniden icat edilmesi ve aynı zamanda da savunulması gerekmektedir.
Aşka yönelen en önemli tehditse güvenlik tehdididir. Aşka bakışımız artık iktisadidir. Kapitalizmin özgürlük adı altında bize dayattığı ‘ahlaksız’ bir ‘ahlaktır’. Badiou’ya göre bu ‘sıfır riskli’ bir aşk anlayışıdır. Çağımız aşklarında rastlantıya ve beklenmedik olana yer yoktur: “Güvenlikçi aşk, ana ilkesi güvenlik olan her şey gibi, iyi bir sigortası, iyi bir ordusu, iyi bir polisi, iyi bir kişisel zevk psikolojisi olan için risksizlik anlamını taşır, tüm risk karşısındakinin üstüne yıkılır. Kaldırımdaki çukurlardan metro koridorlarındaki polis denetim noktalarına, her şeyin sizin rahatınız ve güvenliğiniz için yapıldığını söylediklerini fark etmişsinizdir.” İşte aşk risksizlik ve güvenlikçi bir anlayışla neredeyse sigortalı masa başı bir işe dönüştürüldüğünde bitme noktasına gelir. Âşık artık karşısındakine söz vermeyendir. “Aşka çağdaş güvenlik kurallarına göre hazırlamışsanız kendinizi, rahatınıza uymayan ötekini başınızdan savabilirsiniz”. Birisi “acı çekiyorsa, bu onun bileceği iştir, sizi ilgilendirmez”. İşte bu nedenle günübirlik ilişkiler ölümüne söz verilen aşkların yerini almıştır.
Peki, bize ekonomik altyapıda neler pompalanıyor ki aşka olan bakışımız da zedelenmiş durumda? Bunu da Bauman’dan özetleyelim: İnsanların bir arada yaşamasından kaynaklanan her sorunun üstesinden gelebilmenin ve bunları çözebilmenin tek yolunun ekonomik büyüme olduğuna, insanın mutluluk arayışını tatmin etmenin tek yolunun sürekli artan tüketim olduğuna ve hem sosyal adaletin hem de düzenin sağlanması için aynı anda gerekli olan tek şeyin rekabet (hak edenlerin yükselmesi/hak etmeyenlerin elenmesi) olduğuna inandırıldık. Bu üç şey için kanıta gerek yoktur. Doğal olarak vardır ve inanılmalıdır. Kapitalizmin Tanrısı paraysa kutsal ayetleri işte bu üç madde olarak görülebilir.
İşte bütün bu tüketim düzeninde aşkın, etiğin ve tine ilişkin diğer şeylerin zedelenmeden kalması zaten olanaklı değildir. O nedenle Baidou ısrarla aşkın yeniden icat edilmesi gerektiğini savunur. Ama bu icat yukarıda bahsettiğim ve mali kapitalizmin amentüsü sayılan maddelerden azade olmak zorundadır.
Artık çağımız, erotik aşkların son bulduğu, onun yerine ‘bilimsel/iktisadi’ aşkların geldiği bir çağdır. Bauman kullan-at türü ürünlerin, hızlı çözümlerin, anlık tatminin, hiçbir çabayı gerektirmeyen ilişkilerin, bütün risklerin güvence altına alındığı bir hayatın yaşandığı modern toplumda aşkın da diğer metalara benzer kılındığını ‘Akışkan Aşk’ta ne de güzel anlatır.
Lacan “cinsel ilişki yoktur” dediğinde burada bahsedilmesi gereksiz derinlikte kavramsal oyunlar oynamıştı. Ancak bunu derken ilişkinin yokluğundan daha fazla onun arkasındaki ilişki tarzına dikkat çekerek bir başka uyarıda bulunuyordu. Tüketiciler çağında aşkın geldiği kötü hali anlayabilmenin yolu dayatılan ilişki biçimlerinin yerle bir edilmesi için gereken zemini hazırlamak olmalı. Bizlere düşen görevse büyük. Ölümün bile pornografik bir gösteri haline getirildiği bir dünyada yaşıyoruz. Artık ölüm bile tüketilen bir nesne haline getirildi. Ölüm kadar güçlü bir şeyin bile karşısında duramadığı modern dünya, kırılgan aşklarımızı hallaç pamuğu gibi atıverdi. Artık aşk elimizi yıkadığımız su, üstüne bastığımız toprak parçası ve konuşmaktan daha fazla bizim yalnızlığımızı elimizden alan akıllı telefon kadar işlevseldir hepsi bu. Artık kurtarılması gereken ve her gün daha fazla eriyip giden bir aşk hepimizin gözleri önünde durmaktadır. O nedenle her mücadelenin bir parçası biraz da aşk olmalıdır. O nedenle aşkla mücadele, aşk için mücadele zorunludur. Peki, ne zamana dek? Ne demişti şair: “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…”
Ali Murat İrat