Arka Bahçemiz

Ataerki Nedir?

ataerki

  1. Ataerkillik baskıcı iktidarın göbek adıdır. Bin yıllardır çözülmeyen eril-dişil çelişkisinde üretilen iktidar ve şiddet kültürünün diğer iktidar biçimleriyle iç içe geçerek sosyal, siyasal, düşünsel ve kültürel bir egemenlik sistemine dönüşmesidir. Dolayısıyla, ataerkil sistem, tarihsel süreç içinde oluşmuş, çeşitli iktidar biçimleriyle beslenmiş ve bugüne kadar kendisini yenileyerek güçlendirmiştir.
  2. Ataerkillik özgürleştirmeye değil, iradesizleştirmeye ve köleleştirmeye dayanır. En temel toplumsal ilişki olan kadın-erkek ilişkisi tüm toplumsal, siyasal, kültürel ilişkilere kendi rengini verir. Bu ilişki biçimlerinin en temel özelliği ise iktidar ve şiddete dayanıyor olmasıdır. Toplumsal yaşamda hakim olan ilişki kültürü egemenlik kültürüyle iç içe geçmiştir.
  3. Ataerkil sistem şiddetin çeşitli biçimlerini yeniden üreten, besleyen, uygulayan bir yapıya sahiptir. Emek sömürüsüne, cinsiyetçiliğe, militarizme, milliyetçiliğe, ırkçılığa, heteroseksizme, yaş hiyerarşisine vb. dayalı çeşitli toplumsal şiddet türlerini kimi zaman iç içe, kimi zaman birisini öne çıkararak uygular. Dolayısıyla ataerkillik, cinsel, kültürel, sosyal, dinsel ve etnik temelli baskı, asimilasyon, sömürü ve dışlama mekanizmalarını sürekli yeniden üretir. Bu zeminde ortaya çıkan herhangi bir sınıf ise, egemenliğini ataerkil sosyal, kültürel ve siyasal yapıya dayandırarak geliştirir.
  4. Ataerkillik binlerce yıllık egemenlik kültürünün tüm özelliklerini içinde barındırır. Dışlama, inkar, yok sayma, asimilasyon, ayrımcılık, kendine bağlama, komploculuk, sömürme, kendine benzetme, belletme, normalleştirme, kapatma, sindirme, rehabilitasyon, marjinalleştirme, terbiye etme, kaba güç, yok etme ataerkil şiddet kültürünün tipik egemenlik yöntemleridir.
  5. Ataerkil sistem doğayı nesneleştirir. Ataerkillik insanı doğanın karşısına dikmiş, ona yabancılaştırmıştır. Bu anlayışla, insan kendisini yaşamın merkezine koyar ve doğadaki tüm varlıkları, ayrı iradelere ve haklara sahip özneler değil, kendi hizmetindeki araçlar olarak görür. Akıl gücünü doğaya karşı bir iktidar aracı olarak kullanır. İnsanın doğayla kurduğu ilişkinin düzeyi ise, sosyal ilişkinin düzeyini de belirler.
  6. Ataerkil siyaset, geleneklere, toplumsal kurumlara, değerlere hakim olan ataerkil anlayışlardan beslenir. Hayvan-insan, kadın-erkek, çocuk-yetişkin, doğa-insan, fakir-zengin, eşcinsel-heteroseksüel, ilkel-uygar, alt kültür-egemen kültür, ezilen-ezen, azınlık-çoğunluk, güçsüz-güçlü, silahsız-silahlı, sağlıksız-sağlıklı, çirkin-güzel, siyah-beyaz, bilgisiz-bilgili, yeteneksiz-yetenekli, deli-akıllı vb. ayrımlarla gelişen ve toplum tarafından içselleştirilen egemenlik kültürü ataerkil siyasetin dayandığı ve beslendiği çok güçlü bir zemindir.
  7. Ataerkil sistemin temeli ailede sağlamlaşır. Erkek egemen iktidar ilişkileri ve şiddet kültürü toplumun en küçük sosyolojik birimi olan aile içinde yeniden üretilir. Aile toplumun en çok kutsanan ve toplumsallaştırmadaki önemi sürekli vurgulanan bir kurumu olmasına rağmen, asıl işlevi bireyleri birbirinden yalıtıp marjinalleştirmek ve bireycileştirmektir. Toplumda yaygın güvensizlik ve korku söylemleriyle varlığı beslenen ve mutlaklaştırılan aile kurumu aslında toplumsal hiyerarşilerin ve toplumsal cinsiyetin tekrar tekrar üretildiği bir alandır. Aile idare etme, bağımlılaştırma, kayırmacılık, mülkiyetçilik duygusunu geliştirme, korkuyu büyütme yöntemleriyle şekillenen ilişki kurma biçimleri ile aslında bireyin toplumsallaşmasını engeller ve ataerkil kültürü benimsetir. Egemen ve toplumsal kurumların bütün işleyişi ve ruhu aileye yansır, toplumsallaştırma denilen ailenin bireyi, özellikle çocukları ataerkil kurumların ilişkilenme şekline alıştırmasıdır aslında. Tüm bu ilişki biçimlerinin temel bahanesi sevgidir. Bu zorunlu sevgi sevilen varlığı yüceltme, varoluşuna karşı duyulan heyecan ve saygı temelinde değil, aksine varlığı hapsetmeye yöneliktir. Ailede öğrenilen ilişki biçimi olan akrabalık kültürü tüm sosyal ilişkilere yansır. Tutsaklığın olduğu yerde sevgi katledilir. Aile kurumunu reddimiz ailedeki bireylerin değil, onlarla kurulan ilişki düzeyinin reddidir. Ataerkilliği besleyen en temel kurum olan aileden kaçmanın, ne aileyi ne de ataerkilliği dönüştürmeyeceğini düşünüyoruz.
  8. Kadınlar ataerkil sistemin suç ortaklarıdır. Ataerkillik salt erkeklerin eseri değildir. Kadınlar özgün direniş biçimleri geliştirseler de, sisteme uyum sağlamış ve ataerkil ilişkiler içinde şekillenmişlerdir. Ataerkillik, cinsel ayrımın toplumsal örgütlenişinde kadını sadece kabaca dışlamamış; sembolleştirme, kutsal kılma, araçsallaştırma ve nesneleştirme yöntemleriyle kadınsılığın içeriğini bu dışlama yolunun ve süreçlerinin parçası kılmıştır. Ataerkillik kültür-doğa ilişkisini nasıl kuruyorsa, kadını doğa ile özdeşleştirerek onunla da benzer bir ilişki kurmaktadır. Dolayısıyla, erkeksi olan gibi, kadınsı olan da ataerkil kültürün bir ürünüdür.
  9. Parçalı görüntüsüne rağmen ataerkillik gittikçe daha fazla merkezileşmekte, her parçayı kendi iktidarına özel yöntemlerle bağlayarak işlev yüklemektedir. Örneğin, sınırları hızla yeniden belirlemekte, eski iş bölümünün kalıntılarını silmektedir. Diğer yandan politik, ekonomik birlikler dünyayı yeniden düzenlemek için bir dizi paketi uygulamaya sokmaktadırlar. Buna göre yeni bölgesel birlikler oluşturuluyor, ulusal, uluslararası sektörler, parlamento gibi eski devlet aygıtları yeniden düzenleniyor, özelleştirme en üst boyutta gerçekleştiriliyor, kentler yeniden inşa ediliyor, iletişim sektörleri aracılığıyla dünya bir iktidar ve sömürü ahtapotuyla sarılıyor. İletişim kanalları sözün dolaşımını belirliyor ve iradeleşebilecek tüm dinamiklere karşı tedbirler alıyor, böyle bir çevre içinde teknolojiye bağlı, iradesiz yeni bir insan tipi oluşuyor. İçinde bulunduğumuz çağda, hücrelerimize kadar denetim altındayız.
  10. Ataerki yaşam alanlarını ve duyguları sömürgeleştirmiştir. Üretim, tüketim, siyaset, cezalandırma, ideoloji, kültür vb. alanlardaki değişim mekansal, sosyal değişimleri de beraberinde getiriyor. Teknik devrimle birlikte, finans, telekomünikasyon, sanayi, eğlence vb. sektörler arasında yeni bir ilişkilenme biçimi yaratılıyor. Yurttaşlık felsefesi yıkılıyor, etnik, milliyetçi ve dini oluşumların muhafazakar refleksleri üzerinden yeni bir sömürü zemini gelişiyor. Ataerkillik, insanı varlığıyla teslim alıyor, onun duygularını iğdiş ederek tüm yaşam alanlarını sömürgeleştiriyor. Artık sömürü üretim sürecini aşarak tüm yaşam alanlarını kapsamaya başlamıştır.

feminisatolye.org’dan alıntılanmıştır.

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu