Bahar geliyor. Eskiden newroz gelse de bahar gelmezdi. Newroz geldiğinde ölüm hem akla hem başa gelirdi. Şimdi bahar geliyor. 1992 newrozunu hatırlıyorum hayal meyal. Onlarca insan ölmüştü, hem de göz göre göre. Daha gençtik. Bizim çağın çoğu faili meçhuldü. Sonra 1993 ve 1995 katliamları geldi baharla yazla. Sonra, yüzyılın sonunda, ölüme yatırdı bazı çocuklar bedenlerini. Belleklerini yitirdi kimisi. Kimisi öldürülerek “kurtarıldı” devlet tarafından. Kimisi ölüme terk edildi genç yaşında. Sonra her baharda yeniden gördük sokak linçlerini. Yalnızca anneleri başka dil konuştuğundan, yalnızca Fırat’ın öte yüzünde doğduklarından, yalnızca doğdukları yerde doymadıklarından, geldikleri illerde iki defa sömürüldü kimileri. Sonra, yüzyıl yeni başlamıştı daha, yiğit bir Ermeni’yi vurdular sokak ortasında arkasından hem de.
Bahar geliyor. Kan durdu diyor birileri şimdilerde. Ama kendi çocuklarını bile, dağlarına serptiği açlıkla terbiye eden rezil bir coğrafyanın baharına ne kadar güveneceğimi kestiremiyorum yine de. Gözyaşının beş para etmediği, analar ağlamasın derken bile iki yüzünden de pislik akan siyasetçilerin elleriyle şekillenen bir hayatın ortasından yine de yeşerirken bahar, “kan durdu işte” diyenlere gösteriyorum Ethem’in kafasından sızan, yerde biriken kanı.
Bahar geliyor ve her bahar gelişinde olduğu gibi şehitlerine ağlıyor bu ülkenin iki yüzlü insanları. Çanakkale Savaşı’nda ölenlerin, o on beşlik çocukların ruhları üzerinden bile bugünkü kirler aklanıyor. Bahar geliyor. Bir zamanlar yalnızca “ölebilmek kabiliyetleriyle” bir yurdu kurtaranlardan “…ikebilmek kabiliyetleriyle” kendini kurtarmaya çalışanlara uzanan zorlu yolculuğun tapeleri saçılıyor ortalara. Bahar geliyor. Çanakkale Savaşı’nda ölenlerin o saygın anıları üzerinden üç kuruşluk politikalar çıkarılmak için incitiliyor ruhlar yeniden. Bu coğrafyanın ölebilmekten başka çaresi ve yeteneği olmayan çocuklarının cesetlerinin üzerine basarak yükseliyor politikacılar.
Bahar geliyor. Eskiden sokak ortasında türkü söyleyen çocuklar bile göz altına alınıp kaybediliyordu baharda, oysa şimdilerde demokratikleştikçe direkt vurulup öldürülüyorlar sokak ortasında. Ülkenin bir yanında bahara yaza aldırış etmeden hala akıyorken kan diğer yanına bahar geliyor.
Bahar geliyor. Çanakkale şehitlerini anma törenlerinden, seçim filmlerine kadar her yerde İstiklal Marşı çalınıyor. Nerede vatan, nerede din, nerede iman kelimelerini çok duyuyorsak orada akan kanın haddinin hesabının olmadığı bir coğrafyada tüylerim yine diken diken oluyor. Ulusal bir marşın böylesine kötü bestelenmiş olmasına şaşarak izliyorum olan biteni. Zeki Üngör ya iyi bir besteci değildi ya da sözler besteye uygun yazılmamıştı diye kandırmaya çalışıyorum kendimi. “–larda yüzen alsancak”la başlayan ve “–nim milletimin yıldızıdır”la devam eden kötü bir besteyle geliyor bahar.
Bahar geliyor. Öküzlerin bile boyunduruk altında sızlandığı ancak insanların sızlanmadığı bir coğrafyaya geliyor bahar.
O geliyor ama yaralarımızdan akan kanları durduramadan, yaralarımızı henüz saramadan geliyor. Çünkü Turgut Uyar’ın dediği gibi biz “başarısız, boktan bir kış geçirdik/ kanımız bile doğru düzgün akmadı/ bir sürü çocuğu öldürdüler”. Kursağımda en son Berkin’in görüntüsüyle kutluyorum herkesin newrozunu. Ama bahar yalnızca bir yanımıza gelmez diyorum. Diretiyorum.
Ama bahar yine de geliyor.
Ali Murat İrat