Sistem tüketim üzerine kurulu, bu aklı başında her insanın bildiği ve hakkını teslim ettiği bir gerçek. Modern zamanlarda bilgi ve düşünce de tüketimin kurbanı, ikisi de anlık olarak kullanılıp çöpe atılıyor.
Teknoloji bilgi ve düşünceyi sıradanlaştırıyor, bilgiye ulaşmak artık çok kolay, bizimle bilgi arasındaki mesafe iki metre kablo ve birkaç tuştan ibaret. Bilgi kaynakları, düşünce tarihinin dev eserleri sosyal medyada çerez misali cümle cümle, paragraf paragraf tüketiliyor. Like, like, like… Ertesi gün hiç kimse bir şey hatırlamıyor, hemen hepimiz anlık tüketebileceğimiz yeni bilgiler ve düşünce ürünleri arıyoruz. Bu yüzden yeni yazılmış bir makalenin veya kitabın ömrü de oldukça kısa.
Sosyal medya bilgi ve düşünceyi öldürüyor, hızlı bilgi akışı bilgi kirliliğine, mesaj verme ve dikkat çekme arzusu anlık düşünmemize; kısa, yüzeysel ve tumturaklı cümleler kurmamıza neden oluyor. Kısa ve “aydınlık” cümleler… Cemil Meriç “Ne demek?” diye soruyor, “Ne kadar kısa, kimin için aydınlık? Fikri balta ile belinin ortasından kesmek…”
Anlam, derinlik, bütünlük ve tutarlılık yok, neden, nasıl soruları yok, sebep-sonuç ilişkisi yok, bilgi ve düşünce gündeme, popülariteye, tüketime kurban. Bilgi sağlıksız, düşünce sakat, dil bozuk, son çare slogan üretmek, sloganların da içi boş, eylem desen zaten yok, olması da mümkün değil, temeli yok çünkü. Çıksa çıksa buradan yıkıcı eylemler çıkar, zincirleme kazanın son halkası. Hal böyle iken biri çıkıp haklı olarak “Biz adam olmayız” dese linç etmek için üzerine yürürler üstelik.
Eleştirel akıl, düşünceye saldırmak için paravan olarak kullanılan bir kavram sadece. Nerede eleştirel akıl? Neyi anladın ki eleştireceksin? Herhangi bir düşünceyi eleştirebilmek için önce onun tarihsel gelişimini, muhtevasını ve ne amaçla ortaya konulduğunu bilmek, anlamak gerekir, eleştirdiğin düşüncenin yerine ne koyacağın ise ayrı bir problem. Tarihi tekmeleyip düşünceyi döverken kendi içler acısı halimize bakmayız hiç. Vurun abalıya!
İnsan sıkılgan ve tatminsiz, hep arayış içinde, yenilik arıyor, yenilik elbette gerekli, tekâmülün bir parçası, ne var ki onun arayışı hakikat ve anlam arayışı değil, tüketebileceği yeni şeyler arıyor o. Bilgi ve düşüncenin doğru veya yanlış olması önemli değil, tüketilebilsin yeter ki. Alacak, kullanacak, bir süreliğine sahiplenecek, sonra çöpe atacak. Peki, sırada ne var?
Düşünce adamı ona tüketebileceği malzemeyi vermek zorunda olan bir ırgat sanki. Oturup olur olmaz şeyler yazacak veya çıkıp ipe sapa gelmez şeyler söyleyecek. Niçin? O rahat rahat, zevk duyarak tüketsin diye! Hoş, böyle yapan “düşünce adamları”nın sayısı da az değil. Onun işine gelmeyen şeyler yazıp konuştuğunda ne olacak peki? Ne demek istediğine bile bakmaksızın yüzüne tükürecek, tekme tokat kovacak onu!
Bir Fransız atasözünde dile gelmiş hakikat: Yüzeyde hazine bulamazsınız! Gerekli çalışmayı yapmak, kazmak, derine inmek lazım yani. Biz ise yüzeydekini tüketmenin peşindeyiz, yüzeydeki bittiğinde aç kalmak mukadder. Başkaları kazacak, hazineyi bulup sana verecek, sen de bozuk para gibi harcayıp tüketeceksin, nereye kadar?
Ömer Yılmaz