Bazen bir cinayet işlersin adı aşk olur. Ve her aşk bir cinayetle başlar ve mutlak bir cinayetle son bulur.
İnan bana sen öldürdüğüm en güzel kadınsın. Ve ikimiz de biliyoruz ki bir aşkı ölümsüz kılmanın, yani bir aşkı aşk yapmanın tek yoludur bu. İkimizden biri ölmelidir. Çünkü aşk sonsuza kadar tamamlanmamışlığın adıdır. Eğer ikimiz de yaşarsak sıradanlaşacak ve kendini yok edecektir…
Şimdi sen gözlerime bakıyorsun ölürken bile. İnsan katilini de gözlerinden tanırmış. İşte şimdiki gibi bakmıştın bana ilk gördüğünde de. Böyle içten, böyle aşkla. Ölürken nefesini sayar mı insan? Ölmek nefessiz kalmaksa biz çok kere ölmüştük seninle. Her sevişmemiz bir ölüm, her sevişmemiz iki kişilik bir cinayetti aslında. Zaten dememiş miydik aşk varsa ölüm hep yanı başımızda.
İnan bana bu cinayeti senin için işliyorum sevgilim. Yoksa bu aşk asla olgunlaşmayacak bu köhne hayatta. Ve bir aşkın olgunlaşması için gereklidir yok olmak. İnsanın çürüdüğü zamanlar olur. İlişkilerin, bakışların, ellerin, göz süzmelerin, dokunmaların, sevişmelerin çürüdüğü zamanlar. Pis bir koku yayılır kendinden kendine doğru. İşte o zaman artık ölme ve öldürme vakti gelmiştir.
Nasıl ölmek istersin? Sanırım en güzeli ellerimin boynunda olmasıdır. Çünkü bu aşk boynundan başlamıştı. Boynun vardı henüz kimse yokken, senin boynundan yaratıldı kainat, kadınlar ve erkekler senin boynundan, Adem senin boynunu öptüğünden kovuldu cennetten, senin boynun ilk günahın kendisidir, senin boynundan vuruldu tutkuyla dövüşenler, İsa senin boynundan gerildi çarmıha ve ben senin boynundan düştüm aşka. Seni en çok görense gözlerim değildi bilirsin. Biz hep karanlıkta seviştik. Seni en çok ellerim gördü benim. Parmak uçlarım her yerini ezbere bilirdi. Şimdi en çok onlar hak ediyor boynunu ve boynun onları. Bu yüzden ömrümün en güzel cinayetidir bu. Ve en saf halidir aşkımızın.
Seni öldürüyorum ve sen neden diye sormuyorsun bile. Seni bir kere daha aşkla sevdim işte. Tutkulu hiçbir aşık ölürken bu soruyu sormamalıdır. Oysa sen de biliyorsun ki cinayetlere de, ayrılıklara da, aşklara da nedenler arama çağındayız biz. Ne de çirkin bu oysa.
Ben seni öldürmem gerektiği için öldürüyorum. Aşkı aşk kılmak için öldürüyorum. Sıradanlaşmasın diye sonsuzluğa kurban ediyorum ikimizi. Yeter neden bu.
Bana güzel gelen her şeyde biraz sen vardın mutlaka ve biraz da yokluğunun korkusu her olduğunda. Kim demişti? Ben mi sana, sen mi bana?: “Aşk, idamlık bir mahkumun önünde kendini asan gardiyandır… Kendi elleriyle ölümü hiç eder başkasının gözlerinde…” İşte şimdi hiç ediyorum hayatı aşkımızın önünde. Hayat dediğin doğadaki sapmadan başka bir şey değildir biliyorsun. Aslolan aşk ve onun mutlak sonu olan ölüm. Aklı başında aşklar huzur getirse de derin bir tatminsizlikle muzdaripler. Oysa ben bu aşkın önünde renkler parçalansın istiyorum. İnsanlar görmedikleri şekiller, duymadıkları yalnızlıklarla karşılasın istiyorum bu aşkı.
İşte ölüyorsun. Nefesin kesildi artık. Sana yine geleceğim meraklanma. Aşıkların ve katillerin huyudur aynı mekanlara iki kere giderler. Şimdi onlar sormadan ben söylemeliyim bir katille aramdaki farkı. O fark birkaç çağdan ibaret. Birkaç yüzyıl öncesinde bu yaptığım cinayet bile sayılmayacaktı inan bana. Ben bu aşka ve cinayete tutkuyla bağlandım. Oysa katil dediklerinin ölüme basit gerekçeleri vardır hepsi bu.
Aşklar bitmesin diye öldüreceğiz çocuklar.
Yatak örtüsü kirlenmiş, ortada birkaç şişe şiir. Mum yandığı haliyle. Yalnızlık. Bazı cinayetler aşkla başlar sevgilim biliyorsun ve her aşk bir cinayetle sona erer.
Ali Murat İrat
Dünyalılar