12 Şubat Darwin’in doğum günü. İyi ki doğdun Darwin. Yaşamın serüvenine tuttuğun ışık bugün artık daha da güçlü. Sonsuz teşekkürler
Türkiye’de bilime ve bilimsel bakış açısına saldırılar her geçen gün daha da artıyor. Kitaplardan, okullara ve kurumlara kadar bütün alanlarda bu saldırı gözlemlemek mümkün. Saldırılan konuların arasında, biyolojinin temelini oluşturan, canlılığın dünya üzerindeki yolculuğuna ışık tutan evrim kuramı ilk sırayı çekiyor. Toplumu itaatkar hale getirmenin başlıca yolu, toplumda bilimsel düşünceyi yok etmekten geçiyor. Evrim fikrine saldırının arka planında da, gösterilmeye çalışıldığı gibi dini kaygılar değil itaatkar bir toplum isteyenlerin çıkarları yatıyor.
Darwin sahnede
Evrime saldırılar Charles Darwin’in 1859’da Türlerin Kökeni adlı kitabını yayımlamasıyla başlar. Darwin kitabında iki temel olgudan söz eder: Doğadaki canlıların tümü daha basit türlerden, ortak bir atadan değişerek gelişmişlerdir ve bu evrimleşmenin ve çeşitliliğin asıl nedeni kalıtsal çeşitliliğe bağlı olarak işleyen, doğada en fazla uyum sağlayanın hayatta kalması anlamına gelen doğal seçilimdir.
Bu da kutsal kitaplarda okutulan yaratılış olayıyla çelişiyor. Yaratılışa göre dünya 6 günde yaratılmış, canlılar tanrının yarattığı gibi değişmeden günümüze kadar gelmiş, insanlar Adem ve Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratılan Havva’dan üremişti.
Bu çelişki nedeniyle dini çevrelerden Türlerin Kökeni adlı kitaba tepkiler gecikmez. Kitabın yayımlandığı yer olan İngiltere’de ise kitabın oluşmasında da rol oynayan o dönemin bilimsel, kültürel, sosyal ve politik atmosferi gereği iktidardakiler karşı çıkmaz hatta sahiplenir.
Böylece evrim kuramı kiliseden gelen baskılara rağmen bilimdeki yerini alır. Ancak tartışmaların fitili ateşlenir. Bugün daha açık, daha yol gösterici olan evrimin 150 yıllık tartışması ise halen devam ediyor.
Yaratılışçıların “bilimsel” faaliyetlerinin ortaya çıkışı
Evrim tartışmaları 1900’lerde İngiltere’den ABD’ye geçer. Dünyadaki iktisadi koşulların, ideolojik kaygıların ve iktidarın ihtiyaçlarının değişmesiyle artık politik çevreler de evrime karşı çıkan kiliseye katılır.
Tartışmalar iktidarın icraatlarını örtbas etmek için zaman zaman körüklenir. Bunlardan özellikle üç dönem dikkat çekici: 1. Dünya Savaşı’na giden kapitalist çıkarların tırmandırıldığı 1900’lerin ilk çeyreği, Vietnam Savaşı karşıtı hareketin yükseldiği dönem ve şimdiki dönem.
Üçünde de ortak kaygı, devletin uygulamalarına karşı çıkışları bastırmak, halkı farklı konularla oyalamak ve insanları daha gerici bir zeminde ortak düşüncede birleştirmek.
19. yüzyılın başlarında Amerika’ya yoğun bir göç yaşanıyordu. Halka, Amerikan fikirlerini ve değerlerini adapte etmek, toplumu bir arada tutmak için önemliydi. Bu nedenle radyo ve sinemalar kullanılıp medyada sürekli propagandalar yapıldı. Özellikle Amerika’da yoğun olarak kabul görmüş Evangelist-Protestan dini Amerikalılık anlayışını benimsetmek adına yüceltildi ve anti-propaganda aracı olarak evrim kullanıldı.
Evrim karşıtı hareketin geliştirilmesiyle 1920’lerde yirmi eyalette, evrim kuramının devlet okullarında okutulması yasaklandı. Yasaklar giderek tüm ülke çapında yaygınlaştırıldı. 1925 yılına gelindiğinde evrim kuramını öğrettiği için John Scopes isimli öğretmen yargılandı. Tarihte “Scopes Maymun Davası” olarak ünlenen davayı John Scopes kaybetti. Ancak tartışmalar tüm ülkeyi sardı ve bunun gibi pek çok dava mahkemelerde görülmeye başladı.
Tartışmalar genel olarak Vietnam Savaşı’nın başladığı 1960’lara kadar duruldu. Savaşa muhalefet edenleri başka bir alana kanalize etmek amacıyla evrim karşıtlığı bu defa “bilimsel argümanlar” kullanılarak öne çıkarıldı. Henry M. Morris adında bir mühendis bu iş için seçildi ve yazdığı “Yaratılış Tufanı” adlı kitabı ülkede yayıldı.
Bilimsel makyaj, 1963 yılında Yaratılış Araştırma Topluluğu’nun ve 1970’te Yaratılış Araştırma Enstitüsü’nün kurulmasıyla devam etti. Uzun süredir okullardan çıkarılmış yaratılış görüşleri, “yaratılış bilimi” denilen hareketle tekrar eğitime sokulmaya çalışıldı. Enstitü için paralar toplandı ve yaratılış, bilimsel bir alanmış gibi araştırmaya açıldı. Ödüller konuldu, birçok propaganda materyali hazırlandı ve bunlar geniş bir kesime dağıtıldı.
Son olarak 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, ABD boşalan alanlarda hegemonya kurma yarışına girdi. İslamiyetin etkili olduğu alanlarda, dine el atarak “ılımlı İslam” kavramını türetti. Kontrol altına alamadıklarını ise “terörist” diyerek halklar gözünde bir ucubeye dönüştürdü. Yaratılışçılığın bilimsel sosa bulanmış yeni hali olan “Akıllı Tasarım” da bu planın bir ayağı olarak sahneye çıkarıldı. 1990 yılında Washington Eyaleti’nin Seatle Kenti’ne kurulan Keşif Enstitüsü (Discovery Instute) ile önceki tüm söylemlere bilimin kullandığı argümanlarla yamalar yapıldı. Arka planda ise Bushçu, neo-muhafazakar, Evangelist-Protestan güçlerin varlığı fark ediliyordu.
Öğretmenlere açılan davalar devam etti. Son mahkeme, 2005 yılında Pennsylvania Eyaleti’nin Dover Kasabası’nda görüldü. Ancak artık evrim kazanmaya başlamıştı. “Akıllı tasarımcı” tezlerin okullarda evrimle birlikte okutulmasına karşı çıkan ve davayı kazanan aileler oldu.
Yaratılışçı hareketin Türkiye çıkarması
1985 yılında Vehbi Dinçerler okullara bir genelge gönderir. Genelgede, evrimin ne kadar kötü olduğu, evrim kuramının zaten uzun bir süre önce çürütüldüğü, evrim öğretmenin materyalist ve komünist bir yaklaşım olduğu yer alır. Ardından üniversitelerden özenle seçilmiş bazı “bilim insanlarının” katkılarıyla biyoloji müfredatına yaratılışçılık da eklenir.
1980’lere kadar Türkiye’de, evrim konusuna dair ciddi bir tartışma olmamıştı. O dönemde yapılan tartışmalar da ABD’nin hedef göstermesi ve yönetmesiyle gelişti. Avrupa’da kök salmaya çalışan yaratılış hareketi ise güçlü bir bilimsel geçmişe sahip olan kıtada başarılı olamadı. Ancak ABD üretimi yeni kavramlar İslam ülkelerine girmeyi başardı. 12 Eylül ile Türkiye’de İslamcı yayınlar ve öğeler arttırıldı.
1985’te dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in Amerika’dan yardım istemesi ve sonrasında yapılan seminerler ve Türkiye’den yaratılışçıların ABD Keşif Enstitüsü’ne gidip eğitim görmesi ile evrim karşıtı hareket güçlendirilmeye çalışıldı.
“Mücahitken Müteahhit Olan İslamcılar” başlıklı yazımızı da okumak isterseniz…
1989 basımlı Biyokimya (Atatürk Basım Evi) kitabının, “Biraz da insanı tanıyalım” adlı bölümünde hiçbir hayvanda bulunmadığı halde insan beyninde akıl, muhakeme, düşünce, ibadet ve dua merkezlerinin var olduğundan bahsediliyor. Yine aynı kitapta “Tıp ve İslam” başlıklı bir okuma parçasında “Domuz eti yiyen erkekler dişilerini kıskanmazlar” ifadesi yer alıyor.
Fethullah Gülen’in şu sözleri ise oldukça manidar.
“…liselerde okutulacak biyoloji kitaplarını, biyokimya kitaplarını, Allah’ın adıyla bizim adamlarımız, dinimize, kökenimize inanmış, bağlı kimseler hazırlasınlar…”
Kitaplara kadar giren bu düşüncelerin devamını getirmek ve enstitünün Türkiye ayağını oluşturmak amacıyla 1990 yılında Türkiye’de Bilim Araştırma Vakfı (BAV) kuruldu. Enstitü’nün propaganda materyalleri Türkçeye çevrildi ve içine bu sefer İslami öğeler katılarak BAV bünyesinde Harun Yahya takma adıyla yazılar yayımlandı, yayımlanmaya da devam ediyor.
AKP hükümeti, evrim tartışmalarını ABD’de olduğu gibi gündemi değiştirmek adına her fırsatta alevlendirip, itaatkar bir toplum yaratmak amacıyla eğitime sokmaya çalışıyor. Milli Eğitim Bakanlığı eliyle yaratılış, kitaplara ve okullara sokulmaya çalışılıyor. 8. Sınıf Fen ve Teknoloji ders kitaplarında evrim sadece Darwin’in bir görüşüymüş gibi işleniyor ve kitabın öğretmen kılavuz kitabında bu konuda öğretmenlere ayrıntıya girmemeleri ve evrim ile ilgili farklı görüşlerin de derste anlatılması buyruluyor.
Bugüne kadar evrim konusunda kılavuz kitapta uyarılmasına rağmen ayrıntılı bilgi veren pek çok öğretmene soruşturma açıldı, hatta bir kısmı sürüldü.
Örneğin, 2004 yılında Ankara’nın Mamak İlçesi’ndeki Ulu Önder İlköğretim Okulu öğretmenlerinden Zeliha Avcı’nın, 2. sınıflara “Hayat Bilgisi” dersinde canlılara ilişkin konuyu anlatırken insanların da hayvan türüne girdiği ve konunun evrim teorisinde işlendiğini söylemesi üzerine Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hakkında soruşturma açıldı.
Soruşturmanın gerekçesi olarak öğretmenin “Müfredatta olmamasına rağmen Evrim Teorisi’nden bahsederek, 8 yaşındaki çocukların beyninde tahribata yol açtığı” ileri sürüldü.
2007 yılında yine derste evrim teorisini anlattığı için Manisa’ın Turgutlu İlçesi Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda görev yapan resim öğretmeni, Turgutlu’ya 10 km uzaklıktaki Urganlı kasabasına sürüldü.
Öğretmen soruşturmalarına pek çok örnek verilebilir. Bunlardan en yakın tarihli olanı geçtiğimiz ay yaşandı. İzmir Buca’daki Ümit Başaran İlköğretim Okulu’nda Fen Bilgisi öğretmeni F.P. hakkında müfredatta yer alan, mutasyon ve Evrim Teorisi’ni dersinde anlattığı için soruşturma başlatıldı.
Soruşturmayı başlatan İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü, John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar kitabını “sakıncalı” bulmuş ve İzmir’de yapılan Milli Eğitim Şurası’nda “kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı okutulması” önerisi getiren Abdülkadir Yıldız’ı Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevine getirmişti.
Hakkında soruşturma açılan öğretmene, “Derste ne anlattınız?”, “Derste İslam dinini aşağıladınız mı?” gibi sorular soruldu. Öğretmen ise “Müfredatta olan dersi anlattım, iddiaları kabul etmiyorum” cevabını verdi.
Soruşturma sürüyor ancak isimsiz dilekçeler ve “velilerden gelen şikayetler” üzerine açıldığı söylenen bu soruşturmalar, öğretmenler üzerindeki baskıyı giderek artırıyor. Böylece eğitim, Evrim Teorisi gibi pek çok bilimsel içeriğin müfredattan çıkarılmasıyla gericileştiriliyor.
Bilimsel, sorgulayıcı bir eğitim yerine; ezberci, bilimsel bakış açısından yoksun, bilim insanlarının ve bilimin halktan kopuk olduğu bir eğitim modeli uygulanmaya çalışılıyor.
Son dönemde 4+4+4 eğitim modeliyle, gerici yaklaşımlar eğitimdeki yerini daha da sağlamlaştırıyor. Yaratılışın bilimsel bir teoriymiş gibi evrim ile birlikte anlatılması, çocukların istediğini benimsemesi gibi sözde “özgürlükçü” ortamlar yaratılıyor. Bu durum, genetik derslerinde bebeklerin leylekler tarafından getirildiğini, dünyanın dört öküzün üstünde durduğunu, depremlerin öküzlerin kıpırdamasıyla oluştuğunu söylemek kadar bilim dışı ve saçma…
Yaratılışçıların evrimi çürütme çabaları
AKP iktidarı eğitime yaratılışçı düşünceler sokmaya çalışırken yaratılışçılar da boş durmuyor. Yaratılışçılar çeşitli argümanlar üretmeye, bunları her yerde dağıtmaya ve sergilemeye devam ediyor.
Bu kişilerin kullandıkları yöntemlerden biri soru sormak; evrim kuramını sanki köşeye sıkıştırıyorlarmış gibi bir imaj vermek ve soru sorarak halk gözünde sorgulayıcı görünüp üstünlük kazanmak. Bu nedenle kitapları “50 Soruda Evrim Teorisi’nin Çöküşü”, “20 Soruda Evrim Teorisi’nin Çöküşü” gibi isimlere sahip. Soru sorarak kendilerine soru sorulmasını da önlemeye çalışıyorlar. Dertleri sorulara cevap almak değil, bu sorulara verilmiş bilimsel kanıtı olan cevapları çarpıtmak, görmezden gelmek.
Bilim çevrelerince evrim kuramının taraftar yitirmesi, sürekli tekrarlanan bir söylem haline geldi. Ancak değil “evrim kuramının çökmesi” veya “bilim insanlarının evrimi reddetmesi”, son 50 yıldır pek çok bilimsel alanda evrim kuramı artık hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde kanıtlandı. Artık evrim kuramına yer vermeyen tek bir biyoloji kitabı yok. Yaratılışçıların ise bir tane bile bilimsel yayını yok.
Durum bu iken Türkiye’de sahte fosil sergileri belediyelerin tahsis ettiği yerlerde, okullarda hatta üniversitelerde sergilenmeye çalışılıyor. Üniversitede bu oyun tutmuyor tabi. Gittikleri her yerden kovuluyorlar. Kendi adını dahi kullanmayan, Harun Yahya takma adlı Adnan Oktar tarafından kaleme alındığı iddia edilen kitaplar her yerde dağıtılıyor. Bu konuda sürekli uyanık olmak, gericiliğe karşı mücadeleyi ihmal etmemek gerekiyor. Çünkü bilim bunların safsatalarını çürütecek pek çok kanıtla dolu ancak iş burada bitmiyor, bilimin kitlelere ulaştırılması da gerekiyor.
İyi ki doğdun Darwin!
Bugün evrimin kanıtlanmaya ihtiyacı yok çünkü her gün yeni bulgularla mekanizması anlaşılmaya çalışılıyor. Evrimden yola çıkarak farmakoloji (ilaç bilim), tıp gibi çeşitli uygulama alanlarının gelişimi sağlanıyor. Örneğin eksikliğinde çeşitli hastalıklara yol açan hormonlar, bakterilere ilgili genin aktarılmasıyla sentezlenebiliyor. Bunda insan hücrelerinin bir zamanlar bu bakteri hücresinden evrilmiş olması ve hala genlerinin benzerliği rol oynuyor. Yaratılışçılar kullandıkları ilaçların nasıl üretildiğini bir araştırsınlar. O zaman aldıkları cevaplar bile evrimi anlamada onlara yol gösterecektir.
Evrim teorisi, biyolojinin bel kemiğidir. O olmadan yaşamın bu çeşitliliği, değişimi açıklanamaz. Her gün yeni şekillerde karşımıza çıkan grip virüsü, evrim olmasaydı değişmezdi. Ancak bir gün kuş gribi olarak bir gün de domuz gribi olarak farklı genetik yapılara evrilmiş şekilde karşımıza çıkıyor. Çıkmaya da devam edecek.
Eskiden gericiliğin bilime karşı saldırı alanı olarak gökbilim vardı. Bugün evrim var. Evrim, bugün iktidarların toplumu hegemonyası altına almada etkin bir araç olarak kullanılıyor. Gericiliğe karşı mücadelede, evrimi daha iyi anlamak, yaymak ve engellenmesine karşı çıkmak atılması gereken önemli birer adım. Ancak bu sayede bilimsel düşünce toplumsal hayatımızda hak ettiği yeri alacaktır.
Son olarak 12 Şubat Darwin’in doğum günü. İyi ki doğdun Darwin. Yaşamın serüvenine tuttuğun ışık bugün artık daha da güçlü. Sonsuz teşekkürler.
Fatma Demir & Mehtap Metinoğlu
Bu yazı ilk olarak 11.02.2013 tarihinde ‘Bir gericilik alanı: Yaratılışçılık’ başlığıyla sendika.org sitesinde yayınlanmıştır. Yazının linki
http://sendika7.org/2013/02/bir-gericilik-alani-yaratiliscilik-fatma-demir-mehtap-metinoglu/