Sistemin sürekliliği için, hayatın kendisi gibi dayatılsa da, kariyer, bir orta sınıf mücadelesidir. Her sabah yan masada çalışmaya başlayan iş arkadaşlarımız ile aşağı yukarı aynı mahallenin çocuklarıyızdır. Benzer kaygılarla büyümüş, benzer mücadelenin içinde kendimizi bulmuşuzdur.
Her nasıl ilkokulda, sıra arkadaşlarımız ile aynı sınıfta yer almamızın tek nedeni, aynı yıl doğmuş olmamız ise, şimdilerde benzer masaları paylaştığımız iş arkadaşlarımız ile bir arada çalışıyor olmamızın en önemli nedeni, hayat mücadelesine benzer sınıfta (orta sınıf) başlamış olmamızdır.
Her ne kadar, kendi sınıfını (işçi) reddeden beyaz yakalı, okuduğu ‘karlı büyüme stratejileri’ adlı makalede, personel maliyetlerinin nasıl kısılabileceğini anlatan paragrafın altını hırsla çizse de, kariyerin bir orta sınıf mücadelesi olduğu gerçeğini değiştiremez.
Kariyer mücadelesi, orta sınıfa özgü bir kapalılıkla, örtük biçimde, herkes mutluymuşcasına yaşanır. Bu mücadelede kavrulan birey, herkesin benzer bir kariyer sürecinden geçtiğini düşünerek, hayatın ona getirdiği bu zorlukları doğal sanabilir. Bu geçici içsel rahatlamalar gerçekte bir yanılsamadır. Çünkü varlık içinde büyüyen çocukların, öyleymiş gibi gözükse de, esasen kariyer diye bir mevhumu yoktur. Onlar, hiçbir zaman yan masada çalışıyor olmayacaklardır.
Büyüyen küçük kapitalist, işleri devralır ve kariyer mücadelesi veren çalışanları, tatlı bir memnuniyetle izlemeyi babalarından öğrenir. Becerikli olanlar, kişisel kazanım peşinde koşan beyaz yakalı işçilerini, ufak dokunuşlarla oyunda tutar; bir üst pozisyonun varlığı çarkın dönmesi için yeterlidir.
Mesela, bir şirketin, hırs küpü, sınıfına özgü kariyer mücadelesi içinde yer alan bir çalışanını düşünelim. Bulduğu her fırsatta, liderlik, motivasyon, insandan nasıl marka olur (çağımızın, insan zekasını hiçe sayan en saçma önermelerinden!) v.s paylaşımlarda bulunma eğilimi yüksektir. Kariyer konularını dile dolamıştır; dergilerini okur, liderlik tavsiyeleri alır. Oysa sermaye sahibi birinin ilgi alanında bu konular gerçek anlamda hiçbir zaman yer almaz. Örneğin ünlü iş insanlarının sosyal medya hesabına birara bakın. Onlar hayatı keşfetmekle, fotoğraf çekmekle, sergi açmakla kısacası dünyanın güzelliklerini yaşamakla meşguldür. Ortalıkta hiç gözükmeyen, oralı bile olmayan binlerce iş sahibi, zengin insan vardır. Kariyer yönetimi v.s konularına hafif gülerek yaklaştıklarını hissedebilirsiniz.
Onlar kadar zengin olmanın hayali ile yanıp tutuşan, rekabet sever çalışanlar ise, türlü oyunlarla kariyerinde yol olmaya çalışır. En fazla yapabildiği, kişisel gelişimcilerin beylik yüzeysel cümlelerini, birlikte çalıştıkları ekiplerine, motive kalabilmeleri için paylaşmaktır.
Kariyer, mütevazi ailelerde büyüyüp, ayakları üstünde durması gereken insanların, fırsat odaklı yaşamak zorunda oldukları fonksiyonel sürecini işaret eder. Hayatın kendisi değil, sadece bir sürecidir.
İş hayatında sağlıklı düşüncelerle ilerleyen birey, fonksiyonel sürecini tamamladığında (ayakta kalma, bir iş bulma, para kazanma, birikim yapma) ofisinde excel raporlarının içinde kaybolmuşken, yavaş yavaş ‘gerçekte beni mutlu eden şeyler nedir? gibi derinlikli sorular sormaya başlar. Onu sevgiye götürecek uğraşılar ile hayatını zenginleştirir.
Hayatın güzelliklerini ıskalamamak adına, bizi rekabete, bir adım öndeki masada yer kapmaya ittirip duran, böylece mutlu olacağımızı inandırarak, aynı hırsla oyunda tutan bu sistem üzerine düşünelim; en azından iş hayatı ile hayatın kendisini yaşamak arasında bir denge kuralım.
Kariyer meselesinin orta sınıfa özgü olduğunu düşünerek derin bir nefes alalım. Birlikte çalıştığımız, benzer zorluklarla büyüdüğümüz iş arkadaşlarımıza çok daha iyi davranalım.
Ne diyor Cemal Süreya; ‘Hayat kısa, kuşlar uçuyor.’
Fırat Devecioğlu
www.firatdevecioglu.com