Şu coğrafyaya bak! Kim gelmişse birlikten beraberlikten söz etmiş, kim ağzını açmışsa kardeşlikten barıştan söz etmiş ama kim iktidarı eline almışsa Ali kıran baş kesen olup çıkıvermiş. Bu ülkede birilerinin vesayeti falan yok. Kimse kimseyi kandırmasın! Bu coğrafyanın kanlı tarihinin vesayeti herkesin üzerinde, bu toprakların kanlı hafızası herkesin aklında, bu coğrafyada yaşananlar ve biriktirilenler insanların başını tekrar tekrar yiyor hepsi bu. Dersim’de “mağaralarda çoluk çocuk kadın erkek demeden fare gibi öldürdük” diyenlerle, insanların üzerine bomba olup yağanlara emri ben verdim diyenlerin aynı suyu içtikleri, aynı ekmekten yedikleri bir coğrafya burası. Kimsenin kimseyle yüzleşmediği, kimsenin yaptıklarını kabul etmediği, kimselerin ellerindeki kanı görmek istemediği, gerçeklerin üzerini bayraklarla, sembollerle, inançla, dinle kapatmaya çalıştığı bir coğrafya.
30 senede 50 bin ölümden bile kimsenin bir şey öğrenemediği bir coğrafya. 90’larda neler yaşanıyorsa bugün misliyle yeniden yaşanan bir coğrafya. Kürt köyleri yakılıp, insanlar öldürülmedi mi? Yok daha neler. Devlet de PKK de kan dökmedi mi? Ama o öyle değil işte! Zamanında “Ermeniler kesilmedi mi Kürt dağlarında”? Estağfurullah ne demek olur mu öyle şey. Türkler katledilmedi mi Hocalı’da? Ne münasebet o nasıl söz. Kürtler yalnızca Kürt oldukları için bile önceleri “Biiiiiizzzz Çanakkale’de birlikteeeee….” masalıyla avutulup sonra aynı masalı anlatanlar tarafından kovulmadı mı daha dün, kendi öz yurtlarından, Beypazarı’ndan, Polatlı’dan? Yok canım kim demiş? Bir Kürdün işyerine (sadece Kürt olduğu için) saldırı olduktan bir gün sonra, o Kürdün çocuğunun ‘şehit’ olduğunu görmedik mi evvel ki gün? Gerçek miymiş o?
Hadi yönetenler bu ülkenin başına beladan başka bir şey getirmedi ama insan avına çıkmayı maharet bilen sizler de mi öğrenemediniz bir şeyler? Hadi her şeye bir bahaneniz vardı da, o son haberi görüp de hiç utanmadınız mı hakikaten? Bir kitabevini yakarken bile ancak bir futbol maçında attığınız o paçoz sloganları atabilen beyninizi taşıyan o kafanız azıcık da olsa düşmedi mi önünüze? Bizi boşverin zaten, hadi kendinizi de kandırdınız. Peki, inandığınızı söylediğiniz Allah’ı nasıl kandıracaksınız şu vandallığınızla? Allah’la kandırıla kandırıla Allah’ı da kandırabileceğinize mi inandırıldınız yoksa?
Görmeyen, duymayan, söylemeyen bir coğrafyaydı burası siz onu ‘misliyle’ pekiştirdiniz. İkiyüzlülerin iktidardan inmediği, doğuyla batının üzerine kustuğu bir coğrafyada insanlığın kırıntılarına bile muhtaç ettiniz bizi. Milletin sünnetli olup olmadığını öğrenerek şiddeti bitireceğini sanan ahmaklarla hemhal ettiniz bizi. Uygarlıkların beşiği olduğunu avaz avaz bağıran ama üzerinde uygarlık barındırmayan bu coğrafyada kimsesizliğin dibine vurdurdunuz bizi.
Oysa biz hatırlıyoruz sizin hoşgörünüzü de! “Gel, kim olursan ol yine gel” diyen Mevlana’nın sözlerini bugün şehirlerin girişlerine astınız ama zamanında onu ve Şems’i yine siz taşa tuttunuz! Ebu Zer’i ağzınızın ucuyla anıyorsunuz ama onun yıkmaya çalıştığı saraylardan çıkmayanlara biat ediyorsunuz! “Cennet cennet dedikleri birkaç melek birkaç huri” diyen Yunus’u her daim anıyorsunuz ama bu dünyayı kendinize cennet kılmak için başkalarına cehennem ediyorsunuz!
Ve yakın gelecekte de kendisiyle yüzleşmeye meyledecek gibi durmayan bir coğrafyaya karar kılanlara tabi oldunuz. Yazılanların hiçbir fayda etmediği ve etmeyeceği bir coğrafyaya doğru gidiyoruz. Kürtlerle Türklerin hızla ayrıştıkları ve ayrışırken birbirlerini daha çok kanattıkları bir coğrafyaya. Ve yüzleşmedikçe daha çok öleceğimiz bir coğrafyaya.
Peki, ama ne için gidiyoruz, kim için gidiyoruz bu uçuruma? Bir kişinin hırsları için…
Ve sen göz göre göre, yaralar açıla açıla, kanlar aka aka, çocuklarımızın cesetleri dağ başlarından toplana toplana devam eden bu sürece dur demeyeceksin öyle mi? O zaman başını yastığa her koyduğunda o ölen çocuklarımızın yüzleri gelsin gözünün önüne, uyuyamayasın! Çünkü şairin dediği gibi “Bu dünyada bu zulüm senin sayende… canım kardeşim”…
Ali Murat İrat