Fabrikadan tarlaya, inşaattan taşımacılığa hemen hemen her sektörde çalışmak sağlığa zararlıdır.
İş sağlığı ve güvenliği çalışan kişinin psikolojik, sosyal ve fiziksel sağlığını kapsar. Bu da çalışma şartlarının en iyi şekilde dizaynını gerektirir.
Fakat bu kapitalizmin mantığına aykırıdır. Kapitalizmde esas olan kardır. Üretilen ürünlerin belirlenmesinden işçinin maaşına, çalışma koşullarına dek belirleyici olan kardır. Yasalar buna göre yapılır, yamanır, uygulanır.
Durum böyle olunca; kapitalist, makinenin bakımını günlük, haftalık veya aylık periyotlara bağlayan burjuva, işçinin bakımı, -yani sağlığı- ne günlük, ne haftalık, ne aylık, ne de yıllık periyotlara bağlanmıştır.
Kapitalizmin hiç de insancıl olmayan çalışma koşulları hastalık üretirken ne hastalığı önleyici tedbirler alır ne de hastalığın tedavisini karşılar. Çünkü bu burjuvazinin karını düşüren bir durumdur. Burada, ”Ama patron işçinin sağlığını düşünmezse işi kim yapacak?” sorusu akıl karıştırabilir. Fakat, dışarıdaki işsizler ordusu boşuna yaratılmamıştır. Dışarıda milyonlarca karın tokluğuna çalışmak için ‘can’ atan büyük bir kitle vardır.
Çalışmanın sağlığa zararları sayarak bitiremeyeceğimiz tüm fabrika çalışanları tarafınca aşikardır.
Lafargue, ‘Tembellik Hakkı’ adlı kitabında durumu şu çarpıcı cümlelerle açıklıyor:
“Bir köyün orta yerinde bir fabrika kurmaktansa, oraya veba tohumları saçmak, su kaynaklarını zehirlemek daha iyidir. Fabrika işçiliğini başlatın, ne neşe kalır ortada, ne sağlık, ne de özgürlük. Yaşamı güzel ve yaşanmaya değer yapan ne varsa, hepsi gitti gider.”
Üretim araçları, üretilen ürünler, ortam koşulları ve çalışma şekli çalışan kişide birçok fiziksel rahatsızlıklara neden olur. Bunlar sadece anlık ‘iş kazaları’ değil, zamanla ortaya çıkacak hastalıklar da üretmektedir. Bel, diz, kulak, solunum, ciğer vb. neredeyse insan vücudunun her bir bölgesine yansıyacak hastalıklardır bunlar. Bu yüzden ”meslek hastalıkları” adında bir kavram da türetilmiştir. Meslek hastalığı, sigortalı ya da sigortasız kişinin çalıştığı veya yaptığı işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya ruhsal özürlülük halleridir. Bir kalp krizinin dahi çalışılan işle ilgisi olduğuna dair önemli bulgular vardır. Çoğu zaman sadece uzun çalışma saatleri yahut sık sık değişen vardiya sistemine vücudun alışamaması dahi buna sebep olabilmektedir. bakınız: işe bağlı stres.
Bir başka çarpıcı yan ise Soma maden ocaklarında gerçekleşen işçi katliamına dair dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var.” demiştir.
İş sağlığı, psikolojik sağlığı da kapsar demiştik. Kapitalizmde işçinin anlamı ”ücretli köle”dir. Öncelikle incelenecek olan kölenin psikolojisidir. Köle olmanın psikolojide yarattığı etki nedir sorusu aynı zamanda psikolojik durumun hangi bozuklukta olduğunu da yanıtlamaktadır. Köle kişi (ya da siz ücretli köle ya da işçi deyin) itaat etmek zorundadır. Kime? Ustasına, amirine, müdürüne, patronuna. Hiyerarşiye dayanan bir çalışma sisteminde psikoloji sorunludur ve hiyerarşi insancıl değildir. Ağır çalışma şartları altında canhıraş çalışan bir işçinin aylık emeği sonucunda aldığı asgari ücret veya biraz üstü ücret karşısında psikolojisinin sağlıklı olacağını kimse iddia edemez. Düşük ücretler yalnızca psikolojik rahatsızlıklara yol açmaz, bu aynı zamanda çalışan kişinin iş yaşamı dışında karşılaştığı açlık ve yoksulluk sonucu gelecek hastalıkların habercisidir. Açlık sınırının 1283 lira, yoksulluk sınırının 4057 lira olarak açıklandığı bir ülkede asgari ücretin 949 lira olması. (Asgari ücretin altında çalışan on binlerce kişinin olduğunu da bilelim.) Açlık sınırı kişinin açlıktan ölmemesi için biçilen fiyattır. Yoksulluk sınırı ise kişinin insanca yaşaması için biçilen fiyattır. Tüm diğer koşulları bir anlığına unutsak bile bu parayla bir kişi nasıl sağlıklı beslenecek, nasıl sağlık kontrollerinden geçecek, nasıl seyahat edecek ve nasıl, nasıl, nasıl yaşayacak?
Çalışmak sadece sağlığa zararlı değil, ölümcüldür de. 2014 yılının Türkiyesi’nde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre en az 1886 işçi ölmüştür. Bunların 54’ünün ise çocuk işçilerden oluştuğunu belirtmek gerek. Yine aynı kaynağa göre 2015 yılının Ocak ayında en az 125 işçi ölmüştür.
Burada unutulmaz film repliği olan şu soru çıkıyor karşımıza: Madem daha iyi yaşamak için çalışıyoruz, o halde neden çalışarak ölüyoruz?
Evet, esas soru budur. Daha iyi bir kefene sahip olmak için mi çalışıyoruz?
Biz yine de yazımızı Lafargue’nin cümleleriyle bitirelim:
”Çalışın, çalışın proleterler, toplumsal serveti ve kendi yoksulluğunuzu artırmak için çalışın. Çalışın ki, daha da yoksullaşarak daha çok çalışmak ve yoksullaşmak için birtakım nedenleriniz olsun. Kapitalist üretimin acımasız yasası budur işte.”
Baran Sarkisyan
Dünyalılar