Arka Bahçemiz

Cehaletin Krallığı

Bilmek Ya Da Bilmemek İşte Bütün Mesele Bu

Tüm sığlımızda boğulurken ne gerçekten iyiye ne de adalete sahip olabiliyoruz. Sokrates’e göre gerçek bir adaletin, iyiliğin ve cesaretin kaynağı yalnızca bilgidir. İyilik, adalet, cesaret vs. tüm bunlar bilgeliğin ürünüdür. Dolaysıyla bilgi olmadan hiç biri gerçekten varsayılmaz. İyi olana ulaşmak, elimizdeki dini, toplumsal kalıpların aşılmasını ve derin bir sorgulamanın yapılmasını gerektirir. İyilik kimsenin tekelinde değil, üretilen ve yaratılan bir süreçtir.

cehalet_mutluluk

 

Çıktığım caddede, yine vicdanımı rahatlatacak birini buluyorum, bir dilenci. Ne mutlu!

Hem aramızdaki hiyerarşiyi hissettiğim (yani bana ihtiyacı olan) ve sonra yaşadıklarıma şükretmemi sağlayan biri var. Kesinlikle hayat paylaşmak, nidalarıyla uzaklaşırken yanından; onu temel sosyal haklarına kavuşturamayan ve benden sahip olduklarımın milyonda birini dahi almayan paylaşım, paylaşım mı diye sormadan kesinlikle kelimesiyle düşünmeden rafa kaldırıyorum bu sözümü.

Tüm sığlımızda boğulurken ne gerçekten iyiye ne de adalete sahip olabiliyoruz. Sokrates’e göre gerçek bir adaletin, iyiliğin ve cesaretin kaynağı yalnızca bilgidir. İyilik, adalet, cesaret vs. tüm bunlar bilgeliğin ürünüdürler. Dolaysıyla bilgi olmadan hiç biri gerçekten varsayılmaz. İyi olana ulaşmak, elimizdeki dini, toplumsal kalıpların aşılmasını ve derin bir sorgulamanın yapılmasını gerektirir. İyilik kimsenin tekelinde değil üretilen, yaratılan bir süreçtir.

Sürekli iyilik yaptığımızı sanıp kendimizi iyi olmakla, adil olmakla ya da cesur olmakla etiketliyoruz. Nietzsche “ Ne çok gülmüşümdür, keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara” demektedir bu durum için. İyi olan da acıma duygusunu, adil olan da kesen, biçen bir eşitlik ilkesini, cesur olanda da deliliği tahta oturtup yolumuza bakıyoruz. Karşılaştırmalarımız da bir o kadar sığ. Her durumda egomuzu tatmin eden sonuçlara varıyoruz.

Benim sürekli vicdan muhakemesi yapmama neden olan durumlardan biri; bir dilenciyle karşılaşmak. Sadaka toplayan bu insanların hiçbir zaman bireysel iş tutmadıklarını, arkalarında onları işe alan, caddelere bırakan ve onlara tamamen kısıtlı şekilde barınma, karnını doyurma imkanı sunan ama elindeki tüm parayı alan mafya benzeri oluşumların olduğunu özellikle engelli çocukların para karşılığında ailelerinden kiralandığını ve ciddi şiddet ve baskıya maruz kaldıklarını, bütün gün uyuyan bebeklere uyuşturucu verildiğini ve kısa bir süre sonra da hayatlarını kaybettiklerini bilmiyor olabiliriz. Ama bilmediğimizde yaptığımız hiçbir şeyin iyilik ya da adil olamayacağını bilmek zorundayız.

the_old_man_and_the_sea_by_keygenus_deniz_dolunay_bilge

Peki Cesaret..?

Güçlünün kazandığını sandığımız dünyada, gücümüzü kanıtlamakta bir cesaret oyunundan geçiyor. Davranışlarımızın sorumluluğunu almadan, yüksek egomuz ve kontrol edemediğimiz öfkemizle yaratmaya çalıştığımız cesur algısı, bir sanrıdan öteye gidemez. Şüpheli çanta tekmeleme, kasksız motor kullanma, benzin istasyonunda sigara içme, gaz kaçağını çakmakla kontrol etme, tankın altına yatma gibi davranışların hiçbiri cesaret değildir. ‘Bana bir şey olmaz’ sözleri tüm trajikomikliği ile son sözlerimiz olabiliyor. Ölümü göze alma davranışı, bilinçli bir risk olabilir akılcı bir amaç doğrultusunda. Ama sık sık tekrarlanan ölürüm, öldürürüm ifadeleri olsa olsa egosuna yenik düşmüş zayıf bir kişiliğin, kendini yüceltme çabası olabilir. Çünkü biliyoruz ki iyi sorgulanmamış bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında, yapılacak tek normal duygu korkmak ve tek tepki ölmemektir yani kaçmak.

‘Ey’ ile başlayan meydan okuyan cümlelerin sonu, kitlelerce portakal bıçaklamaya vardığında cahilin cesareti de saman alevi misali sönüveriyor. Oysa aklın bir ürünü olarak cesaret, amacına ulaşırken intikamla, kibirle, öfkeyle beslenmez. Cesaret sorumluk dolayısıyla bilgi ister.

Yakın zamanda yapılan bir araştırmada Finlandiya’daki çocukların “vatan uğruna savaşır mısın?” benzeri bir soruya yüksek oranda olumlu cevap verdiklerini gördük. Dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden birinde yetişen bu çocukların, savaşa yönelik olumlu tepkileri oldukça şaşırtıcı gelse de sorumluluk vurgusunun çok iyi yapıldığı bu eğitim sisteminde çocukların vatana karşı kendilerini sorumlu hissetmelerinden daha doğal ne olabilir aslına bakarsanız. Ama bu sorumluluk elbette sadece kendi vatanına değil insana, dünyaya bağlı bir eksende olduğu için yıkıcı olmayacak barış ve adalet tesis edildiğinde yerini savaşmamaya kolaylıkla bırakacaktır. Zaten araştırmayı, sorgulamayı ve bilgiyi içselleştirmiş bir nesil, savaş olan ve olmayanın ayrımına en başından varabilecektir. Ne, neyi, neden, ne uğruna sorularıyla anlam kazanmamış bir savaş, korkuyla yüzleşmeye ve dağılmaya mahkumdur.

Bilmemenin yarattığı korku, kirli savaşların en büyük nedenidir.

Bilgisizliğin ya da bildiğini zannetmenin yarattığı bir girdapta, tüm değerlerle birlikte yutulmak üzereyiz. Bilgiye dair korku, bizi koruduğunu zannettiğimiz gücün esiri etti. Kahve masasında yapılan zeminsiz, boyutsuz değerlendirmelere toplumca yenik düşmek üzereyiz. Unutmanın (kestirme kaçışın) hüküm sürdüğü zamanlardayız.

Bilgiye yeniden tutunup tüm değerleri yeniden değerlendirmeliyiz. Bilmeye ya da bilmediklerimize dair arınmış bir sorgulama, bizim için tek fırsat gibi.

Hediye Çınar Ekinci
Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu