Aptallar Çağı, Akılsızlar Çağı, Çılgınlıklar Çağı…
Temelde doğanın ve özellikle de insanlığın burun buruna geldiği sorunları anlatabilmek için buna benzer tanımlamalar sıkça kullanılmaya başlandı.
Bu konuda benim de bir isim önerim olacak; Çelişkiler Çağı…
Bu çelişkileri gelin birlikte açığa çıkaralım ve bakalım hangimiz bu çelişkilerden kurtulup kendimize yeni bir hayat kurabilmeye hazırız.
– Cep telefonumuz her yerde 4 çeksin istiyor ama baz istasyonlarının zararlarından şikayet ediyoruz
– Bakkala bile arabamızla gidiyor, cebimize üç kuruş para koyup hatta bazen o bile olmadan krediyle hemen araba alıyor, arabamızın anahtarı olmadan sokağa çıkamıyoruz ama trafikten, kirlilikten ve yaşamın arabalara göre düzenlenmesinden şikayet ediyoruz.
– Büyümeyi ve gelişmeyi enerjiye ihtiyaç duyan teknoloji yatırımları yapmakta görüyor, ceplerimize girmeyen gayr-i safi milli sermaye rakamları bir gecede 6 katına çıkınca seviniyor, sabahlara kadar enerji harcayan plazalarda çalışıyor, kapitalizmin tapınakları haline gelen enerji tüketen canavarlar olan alışveriş merkezlerinde tapınmamızı yapıyor ama bu sanayileri ve hoyratça kullandığımız enerjileri kısa zamanda karşılayabilmek için gerekli barajlara, nükleer santral projelerine karşı çıkıyoruz.
– Restaurant’a gidip kuzu tandır ve dana eti siparişi veriyor ve sonra da kurbanlık hayvanlar için üzülüyoruz.
– Starbucks’a girip elimizde kahve dışarı çıkmayı bir marifet sanıp, o kahveleri üretirken sömürülen Afrikalı’ların halini görünce vah vah, ne yazık diye dövünüyoruz, etrafta suçlu arıyoruz.
– Kot taşlaması yüzünden akciğer kanseri ve başka solunum hastalıklarına yakalanan insanların hikayesini dinlediğimizde nerede bu devlet diye yırtınıyor ama ilk fırsatta yeni bir taşlanmış kot almaktan geri kalmıyoruz.
– Sokakta bizi ısırmaya teşebbüs eden köpeği belediyeye şikayet edip uyutulmasını isteriz ama o köpeğin yaşam alanlarını gasp edip aç bıraktığımız gerçeğini aklımızın ucundan bile geçirmeyiz.
– Başkalarına yaşam dersleri vermeye kalkar, anlattığımız şeyleri kendimiz uygulamayız.
– 10-15 bin dolarlık fotoğraf makinesi envanterimizle varoş mahallelerine gider yoksullukları, çaresizlikleri çekeriz, çektiğimiz fotoğraflar fularlı ‘üstad’ arkadaşlarımız tarafından fotoğraf tekniği açısından irdelenir ama oranın nasıl o hale geldiği konusunda hiç kafa yormayız.
– Nobel Barış Komitesi 2012 Nobel Barış Ödülü’ne Avrupa Birliği’ni layık görmüştü. AB kendi icinde yaptığı bu geçici savaşsızlık halini cok yakınındaki ve tabii başka kıtalardaki ülkeler için gözetmedi. Barış topyekun bir olgudur AB’nin ise kendine Hristiyan bir ikiyüzlüler kulübü olduğunu düşünüyorum. Kendileri tırmandıktan sonra merdiveni hep ittiler ve dünyanın her yerine silah sattılar, sömürgelerinden vazgeçmeyi son ana kadar reddettiler, darbeler tasarladılar, Amerikan emperyalizminin yavşaklığını her fırsatta yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Bu ödül yeryüzünde hakim olan sahtekarlığı ve çelişkileri bir kez daha gözler önüne serdi.
– Medyayı eleştiriyor, bağımsız medya ihtiyacından her fırsatta söz ediyoruz ama alternatif medya çalışmalarına yeteneğimiz olduğu halde katkıda bulunmak istemiyoruz.
Yıllar sonra Mübarek’i indiriyor Mursi’yi iktidar yapıyoruz.
Askeri vesayeti eleştirip sivil diktatörlüğü yüceltiyoruz.
– Sağa sola demokrasi naraları atar, çoğulculuktan, katılımdan, birlikte var olabilmekten söz eder en basit eleştiride bile kırmızı eşarp görmüş boğaya döneriz. İleri demokrasi getirdik deyip ağaçları kesmeyin diyenlerin çadırlarını başlarına yıkarız. Her türlü fikir ayrılığını ‘terör suçu’ kapsamına almaya çalışır, devletin tüm güçleriyle ve vicdansızca saldırmayı ihmal etmeyiz.
Büyük çelişkilerin yanısıra tek tek bireyler olarak bizim de çelişkilerimizi ortaya sermek, bunlarla yüzleşmek/yüzleşmenizi istedim. Sizler de eklemeler yapabilirsiniz.
Deniz KARTAL
Ağustos 2013
www.dunyalilar.org