Demokrasinin itici gücü, halkın sorun çözme eylemleridir
– herkesin eşit muamele gördüğü,
– seçilenlerin geçici bir süre için seçenleri temsil ettiği,
– seçimler yoluyla seçilenlerin değişebildiği,
– çoğunluğun oylarıyla seçim yapılan ama azınlıkların da haklarının gözetildiği,
– ifade özgürlüğüne dayanan,
– basının özgür olduğu,
– ve benzer “özellikler”…
İyi de demokrasi “niçin”dir?
Demokrasi, sorun çözmeye yarar..
Demokrasi, -geçmişte yaşamış, halen yaşayan ve henüz doğmamış olan – bireylerin, onlardan oluşan kurumların ve de bu ikisinden oluşan toplumların, sorunlarını örgütlenme, dayanışma, ortak akıl üretme gibi güçlü sorun çözme araçları kullanarak -ve gerekirse yenilerini icat ederek- çözebilme yoluyla kendi kendilerini yönetebilmenin bir yoludur.
Başka yollar da var mı?
Birey, kurum ve toplumlar yaşamları boyunca karşılaşacakları sorunlarını çözmek için kuşkusuz başka yollar da seçebilirler. Bilge ve yetkin olduğundan emin oldukları otoriter bir başa biat ederek yaşamış ve halen yaşayan nice toplumlar olduğu gibi, bir aile ya da bir sınıf tarafından yönetilenler de olagelmiştir.
O halde, örgütlenme, dayanışma, ortak akıl üretme gibi yollarla kendi bireysel, kurumsal ve toplumsal sorunlarını çözerek yaşam sürdürme, net bir ayırıcı özelliktir.
Peki “çözüm üretmek” yeter mi?
Örgütlenme, dayanışma, ortak akıl üretme yollarıyla çözüm üretmenin tek başına yeterli olamayacağı bellidir. Çözümlerin gerektirebileceği kuralların (yasa, tüzük vd) konulması, bunlara uyulup uyulmadığının denetlenmesi, uygulanmaları için yaptırımlar uygulanması ve anlaşmazlıklar halinde adil çözümler bulunması da “kendi kendini yönetme” sürecinin vazgeçilmez parçalarıdır.
Yerel ve merkezi yürütme organları, kural koyma organları (belediye meclisleri, TBMM) ve yargı mercileri bu vazgeçilmez parçalar olarak bireylerin sorun çözme çabalarının tamamlayıcısı olurlar.
Net olarak görüleceği gibi demokrasinin itici gücü, halkın[1] sorun çözme eylemleridir. Neyin nasıl yapılacağına, yapılmadığında hangi yaptırımlar uygulanacağına, anlaşmazlıkların nasıl çözüleceğine bütünüyle halk karar verecektir.
Her düzeydeki idare ve onların memurları, halkın tercihlerini değiştirmeden onları uygulamak durumundadırlar.
Ancak bir olmazsa olmaz var..
Dikkat edilirse sistemin işleyişi bütünüyle halkın Sorun Çözme Kabiliyeti’ne bağlıdır. Bu kabiliyette:
– herhangi bir nedenle düşüklük var ise veya
– halk, sorun çözme yerine sorun ihale etme gibi bir alışkanlık edinmişse veya
– kendisinin halktan daha doğru-iyi-güzel[2] düşündüğüne inanan kişiler, halkın Sorun Çözme Kabiliyeti’in (ortalamasının) düşüklüğünden yararlanarak:
o bu devredilmemesi gereken yetkiyi devralmışlar veya
o el koymuşlar (askeri darbeler) veya
o çoğulculuk yerine çoğunluk ilkesini uygulamışlar ise bu durumda demokrasi, böylece tanımlanan sistem içine oturtulamadığı için sürekli olarak sorun üreten bir “yanlış üreteci” haline dönüşür.
Sorun Çözme Kabiliyeti düşük insanlardan oluşan bir toplum demokrasi içinde yaşayamaz. Demokrasi onlar için bir sorun kaynağıdır.
Yapılması gereken demokrasiden vazgeçmek değil, demokrasi ortamı denilebilecek Sorun Çözme Kabiliyeti düşüklüğünü kabul edip geliştirmeye çalışmaktan ibarettir. Başlangıç noktası ise sorgulanamazlık kültürü yerine sorgulanabilirliği yerleştirmekten ibarettir; okuldan başlayarak.
[1] Halk deyimiyle, yukarıdaki bölümlerde de değinilen, geçmişte yaşamış, halen yaşayan ve henüz doğmamış bireyler kastedilmektedir. Halk, aynı zamanda kurumları ve toplumu da oluşturur.
[2] Doğru-Yanlışlar’ın akıl boyutunu oluşturdukları ve gerçekleştirme aracının bilim olduğu; İyi-Kötüler’in ahlâk boyutunu oluşturduğu ve çeşitli inanç sistemlerince (ateizm de dahil) yaşama geçirildiği; Güzel-Çirkenler’in ise estetik boyutunu oluşturduğu ve sanat yoluyla artiküle edildiği varsayılmıştır.
Tınaz TİTİZ – Eski Kültür Bakanı