Arka Bahçemiz

“Devletin Bekasının da Allah Belasını Versin”

Modern toplum büyük ve ehlileştirilmiş bir toplama kampıdır hepsi bu. Yaşamak için çalışmak zorunda kaldığımız ve çalışmadığımızda öleceğimizi gayet iyi bildiğimiz.0,,15894369_303,00

3 milyona yakın “İsrail dölü”nün katledildiği Auschwitz Toplama Kampının girişinde yazar: ‘Arbeit Macht Frei’ (Çalışmak Özgür Kılar).

İsrail dölleri bu toplama kampına getirildiğinde hiçbirisi öleceğini bilmiyordu elbette. Onlar, daha sonra kendilerine verilmek üzere, yanlarında getirdikleri bütün eşya ve paralarını kampın girişinde teslim etmişler ve yalnızca kendilerine verilen o tek tip giysiyle toplama kamplarına girmişlerdi. Aralarında çokça yaşlılar, hastalar ve çocuklar vardı. Almanya’nın her yerinden toplanıp getirilen bu insanların orada bulunma nedenleri aynıydı: Onlar, yaşamak için orada olmak zorundaydılar. Yaşamak için yavaş yavaş ölmeye alışmalıydılar.

Ve bu “İsrail dölleri” gaz odalarına gönderilirken (öldürülecekleri akıllarına düşmesin diye) yanlarına kendi komşularından/ırklarından/inançlarından insanlar verilirdi. O kamplarda çalışmak onları hayatta tutan tek şeydi. Çalışmak zorundaydılar yoksa o “İsrail dölleri” yaşlarına bile bakılmaksızın öldürülüyorlardı. Bir annenin iki çocuğundan birini, Nazi subayı yalnızca o an öyle istedi diye, öldürülmek üzere seçmesi istendiğinde vahşet kelimesi bile bu durumu anlatmaya yetmeyecekti. “İsrail dölleri” o kampta özgürlük denilen şeyin yalnızca yaşamak, salt yaşamak olduğunu öğrenmişlerdi. Yaşayabilmenin dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden yaşamaktı amaç ve bu onlar için özgürlüğün kendisiydi. Özgürlük sadece yaşayabilmekti hepsi bu. Çalışmak hayatta kalmanın tek yoluydu.

O kamplarda insanlık sıvılaşmıştı. Her kimlik, her yaş ve her inanç birbirine karışmıştı. Artık onlar yalnızca İsrail dölüydüler. Toplama kampına giren için Yahudiliğin, komünistliğin, hastalığın, çocukluğun ve her şeyden önemlisi masumiyetin önemi yoktu. Avusturya’daki toplama kampı listelerinde isimlerine rastladığım iki Türk de İsrail dölüydü, yine orada yakalanıp kışın ortasında başından aşağı soğuk su dökülerek yavaş yavaş dondurulan Sovyet askeri de.

İnsanlığın sıvılaştığı bu kamplar hala yanı başımızda. Hâlâ bir el uzatımlık yerde ama bir o kadar da uzakta. Hava karardığında güzel bir akşam yemeğinde klasik müzik eşliğinde eşi ve çocuğuyla güzel yemeklerin tadına bakan ve ertesi gün yalnızca işi olduğu için “İsrail döllerini” öldüren insanların ruh haliyle donatıldığımızı görmememiz için bütün bu yalan dolan. O kamplar her yerde ve biz tıpkı o subaylar gibi umarsızız aslında.

“Kaynakla uğraşıyorum ama eldiven bile vermediler bana. Her yerim yanık. İş elbisemiz bile yok. Taşeronlar ölüm falan dinlemezler. Ölümden daha önemli olan şey çalışmak, sadece çalışmak.” Soma’daki katliamdan kurtulan işçi anlatıyor bunları. Aklıma Auschwitz kampının kapısında asılan yazı geliyor: Çalışmak özgür kılar. Devam ediyor işçi: ¨Beş dakika soluklan, hemen elinde lambasıyla biri gelir: ‘Hadi hadi hadi’ der. Sen, burası göçecek ben girmem dersin. O, ‘Hadi hadi hadi’.¨ En çok duyduğumuz söz “hadi hadi hadi”. Yahudi işbirlikçiler “İsrail döllerini” gaz odalarına götürürken de böyle kendinden emin ve kara vicdanlıydılar. Auschwitz’den kurtulan Levi bu durumu “her insan kendi kardeşinin Kabil’i olup çıkıvermişti” diye anlatmıştı yazdığı kitapta. Taşeron, Yahudi işbirlikçi olup onlarca yıl sonra Soma’da ortaya çıkıvermişti.

maden işçileri

Ölümler saklanıyordu Auschwitz’de. Yıkanacaksınız deyip götürüldükleri odalarda hidrosiyanür asitle yok edildiler çoluk çocuk demeden. O çocukların bembeyaz tenleri yeşil pembe renk alıp soluveriyordu saniyeler içinde. Oyuncakları bugün o müze-kamplarda sergileniyor hala. Su borularından su yerine gaz geldiğinde yanında ölenlerin önemi kalmıyordu. “Yıkanmaya” götürülmeyenlerin duyduğu derin vicdan azabı sarıyordu bütün kampı hepsi bu. Ölümler saklanıyordu Soma’da da. Anlatıyor madenci: ¨Arkadaşınız orda ölmüş, siz çalışmaya devam ediyorsunuz, mesai bitince öğreniyorsunuz¨.

Modern toplum büyük ve ehlileştirilmiş bir toplama kampıdır hepsi bu. Yaşamak için çalışmak zorunda kaldığımız ve çalışmadığımızda öleceğimizi gayet iyi bildiğimiz. Ve bu kampta hepimizin tek bir adının olduğu vakıadır: “İsrail dölü”.

Ali Murat İrat

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu