Devletiniz sizden makul vatandaş olmanızı beklemekte, hatta bunu şiddet ve baskıyla yakanıza yapışırcasına istemektedir.
İşçiyseniz patronunuza platonik aşki duygularla bağlanmanızı istemektedir. Greve çıkan, sendika hakkı isteyen bir emekçi olmamanızı, eğer ‘raydan çıkmış’ emekçiler greve çıkacak olursa da grev kırıcı olmanızı istemektedir. Patron değilseniz bile sosyalizmin değil kapitalizmin amansız savunucusu olmanızı istemektedir.
Öğrenciyseniz o okul kitaplarını sorgusuz sualsiz yalayıp yutmanızı, sınavlarınızı geçmenizi, ailenizin sizin okul masraflarını can pahasına çalışarak karşılamasını ama tüm bu saçma sapan çalışmaların ardından geleceksiz olmanızı istemektedir. Öyle parasız, bilimsel, anadilde eğitim hakkı gibi terör eylemlerine katılmanızı katiyen istememekte, bunun için tanrıya dua etmektedir.
Kürtseniz, aleviyseniz, ermeniyseniz, çingeneyseniz, mülteciyseniz bunu inkar etmenizi istemekte, haklarınızı talep değil devletin size biçtiği ucuz kefene razı olmanızı istemektedir. Devletin asimilasyon zehirini şerbet eyleyip bir dikişte içmenizi istemektedir. Bir halkın dağları, köyleri, evleri hergün bombardıman altında tutulsa bile “ha yaşa devletimiz bizi kurtarmaya geldi” diyerek ölürcesine sevinç çığlıkları atmanızı istemektedir.
Devletiniz ailelerden 3’erli, 5’erli artık allah ne verdiyse o kadar sayıda asgari ücrete tamah edip sömürülmeniz için işçi ve vatanın çoktan emperyalistlere peşkeş çekilmesine rağmen ölüp öldürmesi içşn asker yetiştirmenizi beklemektedir.
Kadınsanız size şiddet uygulayan, hizmetçi ve seks kölesi olarak kullanan erkekleri daha çok sevmenizi, tecavüze uğrasanız bile kürtaj yaptırmamanızı istemektedir.
Bol bol Trt, Habertürk gibi kanallardaki haberleri, o da olmuyorsa televizyondaki o cıvık dizi ve eğlence programları izlemenizi istemektedir. Akit, Sözcü gibi gazeteleri cam sileceği olarak değil, rehberiniz olsun diye okumanızı istemektedir.
Deniz Gezmişleri, Mahir Çayanları, İbrahim Kaypakkayaları tanımamanızı, tanıyorsanız da nefret etmenizi istemektedir. Fakat Abdullah Çatlı, Sedat Peker gibi kiralık katilleri tanıyıp sevmenizi, günü geldiğinde onların fedaileri olmanızı istemektedir.
Grup Yorum’u, Grup Munzur’u, Ahmet Kaya’yı, İlkay Akkaya’yı, Ali Asker’i, Ciwan Haco’yu dinlemek yerine Serdar Ortaç gibi, Gülşen gibi, Mustafa Ceceli gibi şarkıcıları dinlemenizi istemektedir.
Ve tabii kesinlikle bir devrimci değil tam bir düzen insanı olmanızı istemektedir. Devletin şahsi ve kurumsal fikrine göre; kesinlikle anti-emperyalist kişiliklere bürünüp de anti-emperyalist eylemlere katılmamanızı istemektedir. Amerika Defol gibi pankartlar taşımamanızı, mümkünse “Sevgili Amerika Hoşgeldin Yurdumuza” yazılı pankartlar taşımanızı istemektedir.
Uyuşturucu çeteleriyle mücadele etmemenizi, onlarla iyi geçinmenizi, ara ara da devrimci fikirlerle tanışmak yerine bir miktar uyuşturucu kullanmanızı beklemektedir.
Duvarlara devrimci afişler yapıştırıp gözaltına alınacağınıza hırsızlık yapıp ara ara nezarethanede misafir olarak alınmanızı istemektedir.
Polis yüzlerce çocuğu katletse de (afedersiniz etkisiz hale getirse de) polise saygı ve sevgiyi ve dualarınızı eksik etmemenizi beklemektedir.
Devletiniz bırakın sizin devrimi savunmanızı barışı savunmanızı bile istememektedir.
Faşizmle de mücadele ne münasebet, mücadele yerine düpedüz faşist olmanızı istemektedir.
Başka daha ne istemiyor ki devlet. Devletin isteklerini sayarak bitiremeyiz. Ama peki ne olur devletin isteklerini yerine getirmezseniz? Ölürsünüz. İşkence görürsünüz. Kişiliksizleştirilmeye çalışılırsınız. Takibe alınırsınız. İşinizden kovulursunuz. Gözaltına alınıp tehdit edilirsiniz. İşbirlikçilik teklifi alırsınız. Kabul etmezseniz hakkınızda dava açılır, sözgelimi savcı hakkınızda hazırladığı iddianameyle hakkınızda 27 yıl hapsinizi hakime ferman buyurur. Yıllarca bir hücrede tutsak olarak yaşarsınız. Ama yine de direnirsiniz. Yine de başkaldırırsınız. Bir insan olarak, insan olmakta direnerek, insanca bir yaşam için başkaldırarak.
Baskıyla, tehditle, zulümle, gözaltı ve tutuklamalarla, işkenceyle, katliamlarla halklar direnenler ve başkaldıranlar üzerinden sindirilmek istenmektedir. Devlet, kendisine biat eden, hakkını aramayan, uyuşmuş ve yozlaşmış bir halk istemektedir.
Faşist bir rejim altında yaşıyoruz. Bombalanan, yakılan köyler bunun kanıtıdır. İşkencede katledilen Engin Çeber bunun kanıtıdır. Hapisanelerde tecrit edilen binlerce tutsak bunun kanıtıdır. Kafasına silah dayanan muhabirler bunun kanıtıdır. Grup Yorum’un konserine gittiği için ayakları kırılanlar bunun kanıtıdır. Katledilen devrimcilerin anmasının tutanaklarla suç ilan edilmesi bunun kanıtıdır. Alanların halka yasaklanması bunun kanıtıdır. Yargısız infazlar bunun kanıtıdır. Cumartesi Anneleri bunun kanıtıdır. Polis kurşunuyla katledilen yüzlerce çocuk bunun kanıtıdır. Dersim, Maraş, Çorum, Kanlı Mayıs, faili meçhuller, Sivas, Gezi Parkı, Roboski, Suruç bunun kanıtıdır. Polis araçlarına bağlanarak yerde sürükledikleri bedenler bunun kanıtıdır. Meydanlarda, barış mitinglerinde bile önce katledilip sonra da polislerin yaralılara saldırması bunun kanıtıdır.
Faşist bir rejimde ya hergün bataklığa bata çıka iğrenç bir yaşamı tercih edeceğiz ya da bu düzene kalemimizle, sazımızla, taşımızla, bilincimizle direnip başkaldıracağız.
Orta yolu yok.
Baran Sarkisyan
Dünyalılar