Arka Bahçemiz

Devrim Yaratan Bir Hayat: Zabel Yesayan

Aynı coğrafyada belki de aynı semtte yaşadığımız bir Osmanlı Ermeni aydını olan Zabel Yesayan’ın trajik sonlanan yaşam mücadelesinin izini sürmek, yapıtlarını okumak günümüzde geçmişi bilmeden bir yanda intikam ve kin diğer yanda adalet ve özgürlük sarmalında kısır bir döngünün içine hapsolan tartışmalardan çıkmamız için yol gösterici olabilir. 152a5e6501d177

Sosyalist duruşu ve anti-militarist tavrıyla diğer Osmanlı Ermeni aydın kadınlardan ayrılan Zabel Yesayan,  sınıf kavramını toplumu kavrayışında odak noktası yapar. Barışa talebini dillendirdiği yazılarının tanınması günümüzde yaşanan çatışmaların çözümlenmesinde büyük önem taşımaktadır.

Osmanlı Ermeni kadınlarının feminizm anlayışlarını yapıtları çerçevesinde ele alan, yapıtlarından seçmelere yer veren Bir Adalet Feryadı/ Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar adlı yapıt hem kadın hem de Ermeni oldukları için resmi tarihin dışına atılan susturulan kadınların tarihine ses veren şimdilik tek nitelikli çalışmadır.

Zabel Yesayan ya da evlenmeden önceki adıyla Zabel Hovhannisian, 5 Şubat 1878’de İstanbul’un Üsküdar, Silahtarbahçe semtinde doğar. Üsküdar’daki Surp Haç İlkokuluna gider. Oğlan çocuğu olmadığı için memleketinde eğitimine devam edemez. 1890 yılından 1895’e kadar, İstanbul’da Ermeni çocuklar için anaokulu kurmuş olan feminist Kayiane Madagyan’ın edebiyat salonuna katılır. Burada dönemin entelektüellerinden ileride yazılarının yayınlayacağı derginin editörü olan Arşag Çobanyan ve gelecekteki eşi Dikran Yesayan ile tanışacaktır.

Ermeni kadın ve erkeklerin siyaset ve edebiyat konuştuğu edebi salonda,  birçok Osmanlı Müslüman feministin de karşılaştığı gibi modernist söylemi ile gerçek tavırlarında çelişkiler barındıran aydınları gözlemleme olanağı bulacak “o dönemde içimdeki nefret duygusu çok güçlüydü; her yerde ve herkeste söz ile uygulamada çelişkiler ve ahenksizlikler görüyor ve derinden sarsılıyordum” (174) diye yazacaktır.  1895’te ilk mensur şiiri “Yerk ar Kişer”i (Geceye Şarkıyı) Çobanyan’ın Dzağig (Çiçek) dergisinde yayınlanır.zabelveaydinlar

1895’te hem memleketinde okuyamadığı hem de politik kargaşa ve Ermeni katliamları dönemi olduğu için babasının desteğiyle Paris’e gider ve Sorbonne’da edebiyat ve felsefe okur. Böylece üniversiteye giden ilk Ermeni kadın olma şansını yakalayacaktır. Geçimini sağlamak için Guy de Lignan’ın Fransızca-Ermenice sözlüğünde düzeltmen olarak çalışır, gazetelerde kadınlar ve yoksulluk üzerine makaleler yayınlar. İstanbul’da edebiyat salonunda tanıştığı İstanbul doğumlu ressam Dikran Yesayan ile Paris’te evlenir; Sofi ve Hrant doğar. 1902’de ailecek İstanbul’a dönerler.

1903’ten 1905’e kadar kadınlara hitap ettiği yazılarının çoğunu yayınlayacak, tanınmasını sağlayan henüz Türkçeye çevrilmemiş ünlü romanıIsbasman Sırahin Meç (Bekleme Odası) yayınlayacaktır. İstanbul’da geçinemeyen aile 1905’te Paris’e döner. 1905’te Ermeni aydınlarını hicvettiği Geğdz Hancarner (Sahte Dahiler) adlı romanını yayınlamaya başlar ve maalesef tahmin edilebileceği gibi Ermeni erkek aydınlarının baskısıyla roman yarım kalacaktır.

1908’de Jön Türk devriminden sonra İstanbul’a yeniden döner. Ertesi yıl 1909 yılında Kilikya Ermeni katliamı yaşanacak; bu facia Yesayan’ı derinden etkileyecektir. Katliamın sonuçlarını yerinde tespit etmek üzere kurulan heyetin içinde yer alır. Üç ayını orada insanların yaralarına derman olmaya çalışarak geçirir. Bu gezideki izlenimlerini 1911 yılında Türkçe’ye çevrilen iki yapıtından biri olan Averagnerun Meç’te (Yıkıntılar Arasında) toplar.zabelkitap

Günümüzü anlamak için mutlaka okunması gereken ender yapıtlardan biri olan Yıkıntılar Arasında o dönemin birebir tanıklıklarında biricik kaynaktır. Eşit haklara sahip bir Osmanlı kadın vatandaşı olarak Osmanlı halkını barışa davet eder. Asla milliyetçi propaganda yapmayacak, okurdan yazılarını okurken milliyetinin, dininin unutulmasını isteyecektir. Yesayan, Balkan Savaşı sırasında da savaş karşıtı aktivizmini sergilediği yazılar yazacaktır.

Bir Adalet Feryadı’nda yer alan,  1912’de yayınladığı Balkan Savaşının ilk günlerinin İstanbul’unu emperyalizme ve Balkan Savaşı’na tepki koyarak yansıtan “Pavagan e!” (Yeter!) başlıklı yazı, bir Osmanlı kadın aydının savaşa, sınıf ve toplumsal cinsiyet perspektifinden bakan belki de günümüz entelektüel dünyasında bulamadığımız bir bakışa sahiptir.

Hasmik Khalapyan’ın yine aynı çalışmada yer alan yazısında belirttiği gibi Yesayan, Fransa’da “Ligue des femmes pour la paix par l’education”un (Eğitim yoluyla Barış için kadın cemiyeti) üyesidir ve aynı anlayışla “Osmanlı Kadın Dayanışması Cemiyeti” adlı bir dernek kurma girişiminde bulunmuştur.

“Pavagan e!”de “Birbirlerine düşman halklar bir felaketle karşılaştıklarında birbirlerine ne kadar benzediklerini, aynı ruhu paylaşıp aynı çığlıkları attıklarını, aynı lanetleri ve aynı dilekleri birbirinin aynı vurgularla dile getirdiklerini bilselerdi… ” (Bir Adalet Feryadı, 238) diyecektir.“İntikam ve kin prangalarına vurulmuş kolu kanadı kırık ruhum, bir kez de hak ve adalet fikirlerine gömülüp ezim ezim eziliyor” (238) dedikten bir süre sonra “Ruhum birden prangalarından kurtuluyor. Güçlü, derin ve ele geçirilemez bir duygu, insanlığın sefaletine dair bir hüzünle el ele verip bütün benliğimi sarıp sarmalıyor. Sanki asırlık bir ses içimde avaz avaz yükseliyor; atalarımın barışçı, aydınlık ve affeden ruhunu gururla selamlıyorum” (239) diyerek insanlık için umudun hala var olduğunu belirtecektir.

Buna rağmen 1915’te tutuklanacak Ermeniler listesinde yer alan tek kadın aydın olan Yesayan, annesi ve oğlunu İstanbul’da eşi ve kızını Paris’te bırakarak Bulgaristan’a kaçmak zorunda kalır.

1917’de Bakü’de bulunan Ermeni mülteci ve yetimlere yardım örgütleme faaliyetleri içerisinde bulunur ve Kırım’daki korkunç olaylarıJoğovurti mı Hokevarkı (Bir Halkın Son Nefesi) ve Verçin Pajagı (Son Kadeh) adlı kitaplarında yayınlar. 1919’da yazdığı ve 1922’de Viyana’da yayınladığı Hokis Aksoryal (Ruhum Sürgünde) romanının adı, sürgünlerde geçen yaşamının bir özeti niteliğindedir. zabelveailesi

1920’de çocuklarıyla birlikte Klikya’da yetimhanelerde çalışacak, 1921’de eşinin vefatından kısa bir süre önce döndüğü Paris’te Yerevan (Erivan) dergisinde yazı yazarak ve ders vererek geçimini sağlayacaktır. 1926-27 yıllarında Sovyet Ermenistan’a ve Rusya’ya ziyarette bulunur. İzlenimlerini Azadakrıvadz (Kurtarılmış Prometheus) adlı kitapta yayınlar. 1933’te hükümetin davetiyle Erivan Devlet Üniversitesi’nde Fransız ve Batı Ermeni edebiyatı dersleri verir. Bu dönemde Grage Şabig (Ateşten Gömlek, 1934) ve Türkçeye çevrilen otobiyografisi Silihdari Bardeznerı (Silahdar Bahçeleri, 1935) kitaplarını yayınlar.

1937 yılında Stalin kovuşturmaları sırasında Sovyet karşıtı propaganda yaptığı gerekçesiyle  tutuklanıp Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1942 ya da 1943’te Bakü cezaevinde tam olarak bilinemeyen koşullar altında ölür.

Senem Timuroğlu

Kaynak: http://aykiriakademi.com/

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu