Doğası ve geçmişi yok edilmiş bir topluma gelecek vaat etmek bir yanılsama sanki. Doğru şeyleri yanlış kişiler söylüyor gibi…
AKP tek başına iktidar olduğunda aslında ben de rahatlamıştım. Sürekli dışlanan, rant pastasına yaklaştırılmayan giderek yer altına inen hazımsız, öfkeli ama örgütlenmiş bir hareketin giderek yaklaştığını ve sistemin bu hareketi bastırmak için anti demokratik yöntemlere başvurduğunu ve bunun yanlış olduğunu çok net görebiliyordum.
2007 seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde devletin mevcut sahiplerinin (bunlar asla işçiler, köylüler, çocuklar, doğa, hayvanlar olmadı) iktidarlarını kaybetmeleri hezeyanına kapılıp çeşitli komplolar planlamaları ve yaşananlar, Cumhuriyet mitingleri adı altında yapılan sözde masum ama özde demokratik olmayan toplantıları yanlış bulduğumu her fırsatta dile getirmiş ve çok yakın arkadaşlarımdan bile (Kendini Atatürkçü olarak tanımlayan) olumsuz eleştiriler almıştım.
AKP’nin temsil ettiği böyle bir hareketin iktidara gelmesi, kadın sesine radyoda bile tahammül edemeyen bir gelenekten gelen kesimlerin iktidardan pay kapması beni endişelendirmedi. Aksine bu sayede normalleşecekler, diğerlerinden farkları olmadıklarını görecekler, para kaynaklarına ulaşacaklar ve zamanla normalleşeceklerdi.
Birçok alanda öyle de oldu, ölümüne savundukları fikirleri para ve rant için terk ettikleri normal olmayan normalleşme sürecine girdiklerini gördük.
En az öncekiler kadar paraya tapar hale gelmişlerdi, kadını en az öncekiler kadar kullanıyorlardı, emperyalizm taşeronlukları en az öncekiler kadar su yüzüne çıkmıştı. Sermaye en az öncekiler kadar ötekileşmelerine neden olmuştu, adeta eleştirdikleri herşeyi yapar hale gelmişlerdi.
Azınlıklar, Kürtler ve dini teamüllere göre yaşayanlar cumhuriyetin üç dışlanmış çocuğu tarihsel süreçte yeniden ve muhtemelen kaçınılmaz olarak sahne almıştı. Bugün bu unsurların ortak noktası Cumhuriyet kazanımlarından yeterince faydalanmamış olmaları ve hatta çoğu zaman baskı ve zulme maruz kalmış olmalarıdır.
Üç unsur içinde örgütlenmelerini din merkezli yürüten ve osmanlı tebaası olma halini özleyen grup bu hesaplaşmayı kendi açılarından başarıyla sürdürmektedirler. Beklenenin çok üstünde bir performansla Cumhuriyeti yerle bir ettiler ve tüm sermayeyi, orduyu, polisi, hukuk sistemini, eğitimi, dış politikayı, medyayı neredeyse tamamen kontrol altına aldılar ve yepyeni versiyonlarda yeni Cumhuriyetler kurdular.
Bugün, Atatürk’ün kurulmasında öncülük ettiği Cumhuriyet yaşıyor diye kim iddia edebilir ki?
Başka planlar ve atılımlarla bu hesaplaşma ve evrilme hali devam edecek gibi görünüyor. Üstelik diğer cepheler de yani Kürtler ve azınlıklar da (asla bir zaafiyet ve öteki anlamında kullanmıyorum bu ifadeyi) bu hesaplaşma sürecinde daha önlerde yer alacaklardır.
Siyasi alanda devam eden bu hesaplaşmayı, çok daha örgütlü ve evrensel yeni bir söylem ortaya çıkana ya da hatta böyle bir örgütlenme modeline eşlik edene kadar anlamamız gerekiyor, ancak doğanın da bu hesaplaşma sürecinden etkilenmesi kabul edilebilir gibi değil.
Yalnızca Atatürk’le ve onun öncülük ettiği kavramlarla savaşılmıyor, doğa da topyekün bir cephe olarak görülüyor.
Kanal İstanbul Projesi
3. Köprü Projesi
5000’in üzerinde Hes ve Baraj projeleri
Sinop, İğneada, Mersin Nükleer Santraller
Çoruh Nehri
Kaz Dağları Siyanürle Altın Arama Havzaları
Madenler
2b yasası
Köylerin merkezlere mahalle yapılması
Göçlerin durdurulma stratejileri yok, insansızlaştırılmış Anadolu
Fosil yakıtlara dayalı ulaşım ve yaşamın teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması
Ergene nehrinin durumu
Emperyalizm taşeronluğu ve öykünme halleri
Suriye’de yaşanan dramın 1. elden sorumluluğu, yüzyıllara yayılabilecek halklar düşmanlığı
Haydarpaşa ve daha onlarca tarihi, doğayı, geçmişi ve geleceği hedef alan ve topyekün yok eden projeler söz konusu.
Bu yapılanlara bakınca, Türkiye’de yaşayan tüm unsurların, eşit ve adil bir toplumda var olmalarını sağlamak, tüm renklerin kucaklandığı ve sahiplenildiği, kimsenin ‘azınlık’ olarak görülmediği insan odaklı, özgür ve paylaşımcı demokratik bir toplumun yaratılması, bu toplumun tüm dünyaya örnek olması söylemleri elbette destek olunacak şeyler ancak samimi gelmiyor. Doğası ve geçmişi yok edilmiş bir topluma gelecek vaadetmek bir yanılsama sanki.
Doğru şeyleri yanlış kişiler söylüyor gibi…
Deniz KARTAL
Ocak 2013