2014 Yerel yönetimler seçimlerinin hemen arkasından etkilerini her alanda hissedeceğimiz ‘Büyükşehir Yasası’ bir yandan tartışılırken diğer yandan bir çok yerde uygulamalarını göstermeye başladı bile.
AKP geldiği günden itibaren kırsal kesimlerde yaşayan nüfusu çok bulduğunu hep ifade etti, bunu daha çok Tarım ve Köy İşleri Bakanları aracılığıyla yaptı. Onlara göre fazla olan bu nüfusu şehirlere kaydırmanın bir yolu olmalıydı ve bu yolları hep denediler. Kümes hayvancılığını bitirmek için çeşitli senaryolara tanık olduk, kuş gribi vs. gibi, büyükbaş hayvancılığın önünü tıkamak için ithal et gündeme geldi, daha yasa çıkmadan et yüklü gemiler açıklarda beklemeye alınmıştı bile. Et üzerinden trilyonlar kazanan yandaşlar gördük. GDO’lu ürünlerin ülkede cirit atması için gerekli yasal dayanakları hazırladılar, kamuoyunu yeterince ‘hazırlamadıkları’ için geri adım atmak zorunda kaldılar. Köylünün suyunu borulara hapsedip ya da büyük baraj projeleriyle hem ekosisteme geri dönülmez zararlar verdiler hem de tüm insanlığa ait doğal ve tarihi alanları tahrip ettiler, akış yönü değiştirilen ya da tamamen kesilen su kapitalist şirketlerin kasasına para olarak akmaya başladı.
Karadeniz HES bataklığına, Kazdağları maden çıkmazlarına, Sinop, Amasra, İğneada, Mersin nükleer karabasanlarına uyanmak zorunda kaldı.
Suriye sınırındaki mayınlı arazileri, yani ordunun arka bahçesini temizleme görevini İsrail’e vermeye kalkıştılar, elbette bunun karşılığı yaklaşık 800 km uzunluğundaki bu sınırın toprak kullanım hakkını 49 yıllığına İsrail’e devretmek koşuluyla. Kamuoyu yine yeterince hazırlanmamıştı, o günlerde gündemi değiştirecek başka bir saçmalık da uyduramadılar ve geri adım atmak zorunda kaldılar.
Yabancılara mülk edinme yasasını delik deşik ederek büyük sermayenin Anadolu topraklarında verimli arazileri kapatmalarının önünü sonuna kadar açtılar. Niğde, Nevşehir, Kazdağları, Güneydoğu ve Ege’de çok önemli miktarlarda tarım toprağı yabancı büyük sermayelerin eline geçmiş durumda. Şimdi en son numaraları Büyükşehir Yasası. Ülkenin kurulmasından bu yana kazanılan tüm birikimleri nakit paraya çevirme hırsı artık sınır tanımıyor, sıra topraklara geldi. Doğal alanlar, ormanlar, toprak, servet olarak görülüyor ve sıcak paraya dönüştürülüp gün kurtarılmaya çalışılıyor. Bir gecede 16.000 köy büyük şehirlere bağlandı. Yani dün Kenarbel köyünden olan Memet emmi ertesi gün Ardahan’lıydı ve artık köyü mahalle olmuştu. Hatırlarsanız aynı marifetle bir gecede kağıt üzerinde işsizlik %5 azalmış ve milli gelir kişi başına 12.000 dolarlara çıkarılmıştı. Neyse ki ertesi sabah cebinde herhangi bir kabarıklık görmeyen ‘şark kurnazı’ köylüm ve artık ruhunu satmış şehirlim bunun dümen olduğunu kavramış ama adı üstünde şark kurnazı veya küçük burjuva şehirli olduğu için şimdilik sesini çıkarmamıştı.
Büyükşehir Yasasıyla köylerde bulunan nüfus büyük şehirlere bağlanıyor, köy muhtarları, il-ilçe özel idareleri lağvediliyor, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının adı bile değişti, Gıda ve Tarım bakanlığı oldu. Elbette haklı bir değişim. Köy yoksa bakanlığı da yok. Köyler veya kırsal alanlardaki tüm taşınmaz ve arazilerle ya da yatırım kararlarıyla ilgili yetki Büyükşehir Belediyelerine ve bu yetkinin denetimi kaymakam ya da valilere verildi. Yani eğer bölgede iktidar yandaşı bir belediye yoksa bu kez devreye kaymakam ve vali (hükümetlerin yerel mülki amirleri) giriyor. Mesela Melih Gökçek zihniyetinde bir belediye başkanının emrine verilen köylerin durumunu düşünmek bile istemiyorum. Ya da bir dönem içişleri bakanlığı da yapmış olan İdris Naim Şahin gibi valilerin…
Milli parklar kanunu iptal edilip bu alan Çevre ve Şehircilik bakanlığına bırakılıyor, yani toki artık her yerde. Çed raporuna vs. ihtiyaç duymadan dilediği yatırımı hiç bir engelle karşılaşmadan yapabilecek. Yurt dışına bile açılan biricik tokimiz dağı taşı apartmanlara boğacak, ne büyük şans.
Türkiye’de son 10 yılda nüfus artışı oldu ancak buğday üretiminde son 3 yılda 500.000 ton azalma gerçekleşmiş???? Çünkü yanlış politikalar sonucu 3 milyon hektar tarım toprağı terkedilmiş, işte bu terkedilen topraklar ve elbette çok daha fazlası büyük kartellerin kullanımına sunularak köylü asgari ücret koşullarında çalışacak adeta birer köle durumuna getirilmek isteniyor. Bu yasanın hemen arkasından su yasası geliyor, nasıl bir yasa olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Özetle Köylü toprağından çıkan su için bile para ödeyecek.
Yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız koşullara direnemeyen insanlar şehirlere yeni bir göç dalgası başlatacaklardır. Sorunlar sarmalının daha da artacağı günlere şimdiden merhaba diyebilirsiniz.
Deniz KARTAL
www.dunyalilar.org