Okuldan paydosta çıkan öğrenciyle, cezaevinden çıkan mahkûm kadar birbirine benzeyen başka iki şey yoktur. Teneffüste bahçeye çıkan çocuklar neden çıldırmış gibi bağırır? Teneffüs, okulda boğulmamak içindir.
Özgürlük en güzel teneffüstür. Ama hep okul kapılarında bırakılır. Bazıları özgürlüğü avuçlayarak cebine doldurur, okula sokmak ister. “Çıkar ellerini cebinden!” sözü söylenir onlar için.
Okul adaletsizliğin, haksızlığın, üçkâğıtçılığın, uyma ve uymamanın getirdiği sonuçların, egemen bir güce boyun sunmanın, kendinden olanla dayanışma yerine rekabetin, kendinden üstte olana boyun sunma ve altta olanı küçümsemenin, ezme ve ezilmenin, mitlerin ve bu mitlere kendini adamanın, siyasal bağnazlıkların ve ekonomik cehaletin, başkaldırmanın ve bunun nelere gebe olduğunun öğretildiği ve benimsetildiği yerdir.
Devlet dersini yapan öğretmendir. Çocuklara ortak ve yanlış soruları soran da odur. Çocukları oyuncakları olduklarına inandıran da.
Öğretmenler öğretmenlik mesleğinin küçük insanlar karşısında yarattığı gücün sağladığı baş döndürücü kişilik gerçekleştirme olanaklarına sahiptirler. Öğretmen dört duvar içinde kıstırılmış küçük insanları düzenin istediği insanlar hâline getirir. Öğretmen çocuğun özgürlüğünü, yaratıcılığını, benliğini yok etmek için seçilmiş ve bunu yapması için eğitilmiş kişidir. Öğrenci okula gelmeye zorunludur. Okula geç kalır; yetişkin yaşamında işine geç kalmamayı öğrenir. Öğretmen öğrencinin okuldaki, sınıftaki davranışlarını sürekli kontrol eder, öğrenciye ne yapması gerektiğini söyler; onu azarlar, tek tip giyim konusunda zorlar, saçı, üstü başı, yüzü, bakışı, yürüyüşü, oturuşu, kalkışı ve dil kullanımlarına istenilen biçimi verir.
Bu süreç insanı doğal yapısından koparma ezenin gerçekliğini kabul ettirme, içselleştirme sürecidir. Eğitim insan avıdır. Okul ve okulun bütün araçları bu av için kurulmuş bir tuzaktır. Uyumlu, düşünmeyen, farklı olmayan, sürüleşmiş, ezenin nesnesi olmaktan mutlu insanlar üretilir bu süreçte. İnsanın doğallığından kopartıldığı bu süreçte istenilen insan tipi yaratmak için bir alıştırma dönemidir. Çocuk eğitim süresince başkası için varlık olma alıştırmaları yapar ve bunu içselleştirir. Bağırma, azarlama, aşağılama gibi eylem karşısında boyun eğmeyi bu süreçte öğrenir. Hiçbir şey olmadığını, hiçbir şey bilmediğini, birileri yap dediğinde yapmayı; yapma dediğinde yapmamayı, itaat etmeyi, otoriteye boyun eğmeyi, bencil olmayı, paylaşmamayı, dayanışmamayı, işbirliği içinde olmamayı, hırslı olmayı, yaşamda tutunabilmek için her yolun mübah olduğunu, beş parmağın beşinin bir olmadığını, kadere karşı gelinmeyeceğini, böyle gelip böyle gideceğini, insanın güçsüz olduğunu, adaletin herkese eşit uygulanamayacağını vb. bu süreçte öğrenir ve güdülmek için hazır hale gelir.
Öğretmenler çocukları birbirleriyle yarıştırırlar. Onları korkuturlar. Kötü bir gelecek tablosu çizerler. Eğitimi kazananların ve kaybedenlerin olduğu bir yapı olarak gösterirler. Gerçekte kazananlar uyumlu, her denileni yapan, “çalışkan” dedikleri çocuklardan çıkar. Bunlar için kazanmak, egemenlerin istediği toplumsal düzende, eğitimle oluşturulan bu kişilik yapılarıyla toplumsal sınıflamada üst sıralarda yer almaktır. Kaybedenlerse onları yalnız kendileri bilir, kimse tanımaz onları.
Öğretmenler, öğrencilerin öğrendiklerinin yaşamla bağını kurmazlar; öğrenmenin yararına ilişkin değerlendirme yapmazlar. Öğrenciye öğrenme süreciyle yani neyi, niçin, nasıl öğreneceklerine ve öğreneceklerinin ne işe yarayacağına ilişkin bilgi vermezler; çünkü öğrencilerin çevresini görmesini istemezler.
Ülkemizdeki eğitimde, okulun yapısında, okul yönetiminde, idareci, öğretmen, öğrenci, veli ilişkilerinde, öğrenme ortamlarında ve bu ortamların kullanımında despotik davranış vardır. Okul despotik davranışla yükselir. Öğretmenler kendilerini her şeyi gören, bilen mutlak varlık olarak görürler. Öğrencinin karşısına her zaman Tanrı gibi çıkarlar. Her şeyi bilendir onlar. Takdir eden, cezalandıran, affeden ve öğretendir onlar. Onlar tek kitaplı (ders kitabı) insanlardır.
Öğretmenler, düzeni, yanlışı sürekli kılan insanlardır. Ama çoğu bunun farkında bile değildir. Ama daha özgür bir eğitim ve toplum için onlardan başka kim mücadele edebilir?
İrfan Erdoğan, İletişim Egemenlik Mücadeleye Giriş
Dünyalılar