Yaşadığımız ülkede gelenek-görenek denilerek masumlaştıran erkekliğin kutsandığı üç törene geçmeden önce gelenek ve göreneklerin de verili sistemden bağımsız olmadığını, ataerkiden de ayrı değerlendirelemeyeciğini vurgulamakta fayda var. Her ne kadar köleci döndemden feodal döneme, feodal dönemden kapitalist döneme bu gelenek-görenekler biçim değiştiriyor olsa da temel aynı kalmakta, her çağda olduğu gibi bu çağda da erkeklik göndere çekilip kadının üzerinde kılıç gibi sallanmaya devam etmektedir. Düğünler aracılığıyla da bu erkek egemenliği kutsanmaktadır.
Sünnet düğünleri, bu memleketin penisi yüceltme törenleridir; o sünnetlik bastonları, o kral tacları, hediye gelen o oyuncak tabancalar, o davullar, zurnalar, türk bayrakları ve penise okutulan mevlütler… Aile de bu törenle birlikte çocuklarının bu ilk erkeklik adımını vatana ve millete duyurmuş olur. Bu törenin tam manasını ergenlik çağına gelince varacak olan erkek çocuğu yaşamı boyunca penisiyle düşünecek, penisiyle hareket edecek ve penisiyle erkeklik varoluşunu tamamlayacaktır.
Kız çocuklarının ilk reglleri utanç ve gizlilik içerisinde iken erkeğin sünneti tüm aleme gururla duyurulur.
Asker düğünleri ise, erkeğin ana kucağından asker ocağına geçişini sembolize eden, erkekliğin kutsandığı törenlerin ikincisidir. Havaya sıkılan kurşunlarla, çekilen halaylarla, kornalı bayraklı konvoylarla ve ”en büyük asker bizim asker” sloganlarıyla hal-i hazır asker, kadınların gözyaşları arasında silahlı birliğe teslim edilir. Burada kadının rolü ”bekleyen, yol gözleyen” iken, erkeğin rolü ”vatanı düşmanlara karşı koruyacak yegane güç”tür. Yani, ülkenin korunması da, tıpkı kadının ‘namus’unun erkeğe emanet edilmesi gibi yine erkeğe bırakılmıştır. Erkek, bu askerlik sürecinde silah kullanmayı, insan öldürmeyi, itaat etmeyi, emir vermeyi, acımasız olmayı öğrenir.
Bu eğitimlerle iyice pişen erkek; ana kuzusundan asker adama evrilerek toplumsal cinsiyet alanında iktidarına iktidar katıyorken; kadın, bu süreci bu iktidara hizmet için aile ve devlet tarafından kölelik eğitimine tabi kılınmaktadır.
Evlilik düğünleri, kadının namusunun ve kullanım haklarının babanın, imamın ve devletin taahhütüyle kocaya devretme törenleridir. Bu kullanım hakları çocuk yapma ve yetiştirme, cinsel ihtiyacın giderilmesi ve ev işi hizmetlerinin giderilmesi başlıkları altında da toplanabilir.
Babadan kocaya devir töreni öncelikle ”kız isteme” aracılığıyla başlar. Bu pazarlıkta istenilen kadının fikrinin alınıp alınmaması babaya bağlı olarak bölgeden bölgeye değişebilmektedir. Eğer taraflar anlaşırlarsa belirlenen bir tarihte gerçekleşecek olan düğünde gelinin beline babası tarafından bekareti temsil eden kırmızı kuşak takılır. Bu, namusun kocaya temiz bir şekilde teslim edilmesinin bir ayrıntısıdır. Gelinin kocasına kurban olması için de kına yakılır. Eski zamanda sahiplenilen veya köle alınılan kadının kaçmaması için elleri ve ayakları bağlanılır ve geçen süre içerisinde kadının sadakatine güvenilirse ayaklardaki ipler sökülür ama yine de hatırlaması için bir parmağında ip bağı bırakılırdı. Böyle bir geçmişe sahip olan yüzüklerin takıldıktan sonra da tüm aleme bu tören davul ve zurnayla duyurularak tamamlanmış olur.
Bu törenlerle iktidar sarhoşu edilen erkeğin kendi iktidarını tehlikede hissettiği anda nasıl vahşileşip kadına yönelik şiddete, tecavüze yöneldiğini şimdi daha iyi anlayabiliriz sanırım. Bu aynı zamanda bir tecavüz veya erkek şiddeti olayında neden öncelikle erkeğin değil de kadının sorgulanıp yargılanmasının nedenidir.
Erkeklerin egemenliği de kadınların omuzları üzerinden yükselmektedir. Bu egemenliğin sarsılıp erkeklerin de kadınların hizasına düşmesi temelde kadınların mücadelesi ile başarılacaktır. O zaman eşitliğin temelinde özgürlüğün törenleri gerçekleşecektir.
Baran Sarkisyan
Dünyalılar