Arka Bahçemiz

Erkeklik illüzyonu ve yol açtığı felaketler

Kültür erkekliği olumladığı ölçüde tehdit de eder aslında. Terbiye yöntemi budur. Erkekliği yüceltir ama her an yitirilebilecek bir şey olduğunu da ima eder, durur.

Erkeklik_illüzyonu_ve_yol_açtığı_felaketler

Doğmuş olmak başlı başına bir insanın aslında yaşayabileceği en ciddi trajedi olabilir. Şu anda uyaran olarak algıladığımız ses, ışık ya da sıcaklık yeni doğan için travmatik niteliktedir. Ne yaşadığına ilişkin bir fikri yoktur. Açlık temsil edilemiyorken açlık hissetmek yıkıcı olabilir. Derken bir çift göz belirir ve o gözler belirdikten sonra bu yıkıcı deneyimler yatışır. Belki de bir ses tonu ya da koku. Sonra bu göz, ses, koku birleşir ve anne oluşur. Herkes ilk aşkını aslında parçalardan kendisi oluşturmuştur yani. Psikolojik gelişim açısından cennet annenin bizzat kendisidir. Cennetten kovulduktan sonra gün ışığının bile travmatik olduğu bu dünyada yeni bir cennet edinmiştir bebek.

Bebeğin trajedisi burada da bitmeyecektir fakat. Ne gereği varsa büyümeye başlar. Önce başını tutabilir, ardından ellerini kullanmaya başlar, derken desteksiz oturma ve yürüme. Biberonunu kendisinin tutabilmesi bile otonomi açısından muazzam bir sıçrama ve haz kaynağı olabilir. Yine de bir bedeli olacaktır: Artık annesi ona eskisi kadar çok bakmak zorunda değildir. Yataklar ayrılır, odalar ayrılır, artık anne çalışmaya başlar evde ya da dışarıda. İnşa ettiği cenneti elinden alınmıştır yavrucağızın. Canhıraş bir şeyler yapar, annesi tekrar kendisine bakmalıdır. Güler mesela -ah, hoşuna gitti annesinin, o zaman daha çok gülmelidir. İşte meşhur “diğerinin arzusunun nesnesi olmayı” arzu etme hali buradan başlar. Yine de eski cennettindeki haline zaman zaman yakınsasa da bir daha asla eskisi kadar bütün ve eksiksiz hissedemeyecektir. Ve yine de ömrünün geri kalanı o tastamamlık duygusunu tekrar yakalayabileceğine ilişkin umudu koruyarak geçecektir. Şu sınavı bir geçse… Ah, şu okul bitse daha da bir şeye ihtiyacı kalmayacak… Bir arabası olsa keşke, ayağı yerden kesilse yeter… Aslında bunların otomatik vitesi de var… Kapitalizmde arzu nesnesi olmayı vaat eden nesneleri üretmekte mahir nasıl olsa.

Bu eksiklik duygusu ile imtihan oğlanlarda biraz daha farklı seyredebiliyor. Oğlanlar eksiği telafi etmeye yarayacak bir ayrıcalık -hani kızlarda olmayan bir şey- hissedebiliyor, daha doğrusu hissettirilebiliyorlar. Bu tarif her ne kadar pipi’ye uysa da aslında esası annelerinin ya da babalarının oğlan oldukları için kendilerinde bir ayrıcalık olduğuna ilişkin hissiyatlarıdır. “Assslan oğlum” derken kızlara layık görülmeyen fazladan s harfidir. Adam oldu diye övülürken kızların kadın oldu diye övülmeyişlerine tanık olmaktır. Elbette tahmin edeceğiniz üzere amcalara pipi gösterilirken kuku gösterilmeyişidir. Önemli olan o üstün kılan ayrıcalığın hissettirilmesidir, pipi bu üstünlük ve ayrıcalığın sadece cisimleştirilmesine yarar.

Böylelikle kızlar insanlaştıran o eksiklik duygusunu yaşar ve cennetvari o tamlık duygusunun yasını tutarken, oğlanlar yaslarını ertelerler ve tekrar tam olabileceklerine dair bilinçdışı bir umut beslerler. Diğerlerinin arzu nesnesi olmalarına yarayabilecek otomobil ya da para gibi nesnelere olan düşkünlükleri de buradan kaynaklanır.

Kültür erkekliği olumladığı ölçüde tehdit de eder aslında. Terbiye yöntemi budur. Erkekliği yüceltir ama her an yitirilebilecek bir şey olduğunu da ima eder, durur. İlk ima erkekliğin cisimleştiği pipi üzerinden gelir. Ucundan azıcık kestirmeye razı gelmesi beklenir erkek namzetinin. Kendi rızası ile kıymetlisinin ucunu feda etmesi demek ilk boyun eğme olacaktır. Ardından askerlik yapmazsa adamdan sayılmaz. Sonra cinsel yönelim elbette heteroseksüel olmalıdır, diğer türlü erkek olunamaz. Ne bileyim, erkek dediğimiz tam ve eksiksizdi ya, o yüzden bir erkeğin ağlaması fikri de ne saçma değil mi? Yardım istemeyi bilmediğinden değil yardıma ihtiyacı olmadığından terapiye falan da gitmez. Kadın işidir psikoterapi. Erkek zayıf düşmez, çaresiz kalmaz. Buna en yakınsadığı noktada vereceği tepki öfke olur mesela. Yine kudretini sergiler çaresizliği yerine.

Tamlığı aslında herhangi diğer insan gibi illüzyon olduğundan bu illüzyonu kesintisiz biçimde sürdürmek zorundadır artık erkek. Bu tamlık illüzyonunun kesintisiz sürdürülme gerekliliğine ise “erkeklik” diyelim artık. Erkeklik erkekten farklı bir olgu ve erkeğin de kadının da başına musallattır artık. Erkeklik savaş açar. Örneğin Johnson selefi Kennedy’yi Vietnam’a asker göndermeyip siyasi müdahalelerle yetindiği gerekçesiyle “kadınsı” bir adam olarak tanımlamıştır (1). Erkeklik uçak düşürür. İntihar etmek için içinde bulunduğu uçağı düşürenlerin de genelde erkek oldukları ve boşanma ya da erkekliğe tehdit olarak algıladıkları bir yaşam olayının ertesinde oldukları gözlenmiştir (2). Bu erkeklik neticede bir illüzyon olduğundan o kadar kırılgandır ki erkeğin tuttuğu takım yenilince bile erkekliğe halel gelebilir. Bacak arasından çalım yemek bile erkekliği lekeleyecektir. Cezaevinde voltanın, otoyolda şeridinin kesilmesi erkekliği tehdit eder, bu yüzden öfkelendirir.

Erkeğin tam ve eksiksiz olduğu illüzyonu cinsel mitleri de oluşturur ve erektil disfonksiyonun (sertleşme bozuklukları) en önemli nedenidir. Bu o kadar kırılgan bir illüzyondur ki, ereksiyonun bir kere sürdürülememesi bile kişinin kendini yeterince erkek hissedememesine ve sonraki seferlerde de bir performans anksiyetesi olarak sertleşme sorunu yaşamasına neden olabilir. Hatta bu durumun “iktidarsızlık” olarak adlandırılması bile erkeklik, iktidar ve cinselliğin sembolik olarak iç içe bulunduklarının iyi bir göstergesidir.

Erkeklik illüzyonu erkeğe reddedilemez olduğunu telkin eder. Reddedildiğinde hiddetlenmesi hem erkek(si)liğin dışavurumu hem de reddedilemez olduğu önermesinin yerle yeksan olmasına verdiği çocuksu bir tepkidir aslında. Felaketlere yol açan bir çocuksuluk. Erkeklik illüzyonu erkeğin her daim “hazır kıta” olduğuna ilişkin de telkinlerde bulunur. Bu yüzden kadın örtünmeli, kaçınmalı, “o saatte orada” olmamalıdır. Erkek dediğin seks makinesidir, gördü mü dayanamaz.

Erkek çaresizlik yaşamaz, sıkıntıya düşerse derdini erkeksi biçimde kaba kuvvetle çözme peşindedir. Daha doğrusu artık amcalara göstermesinin yakışıksız kaçacağı pipisini arabası, kariyeri, öfkesi, hiddeti, gözü karalığı ve bilimum erkeksi özelliği ile sergileyeceği fırsatları kaçırmayı istemez. İşin daha da garibi bu erkeklik kadınlara bile sirayet edebilir. Hükümet gibi avrat, delikanlı kadın vardır. Cinsel saldırganın cezaevinde cinsel saldırıya uğramasını temenni eden, “o saatte orada ne işi varmış” diyen, muhatabından eril küfürleri esirgemeyen kadın da vardır. Dolayısıyla erkeklik hem erkek hem kadın tarafından taşınabilen ve aktarılabilen ve de erkeğe de kadına da yük olan bir toplumsal mittir.

Erkekliğin mitik bir şekilde yaşandığı, toz kondurulmayan oğlanların erişkinleşip eş, sevgili, sürücü, baba, ağabey, öğretmen ya da seçmen toplumlarda yaşamak ise hem erkek hem de kadın için eziyete dönebilir.

İlker Küçükparlak

Birgün

KAYNAKLAR:

1- Roselle, L. (2006). War Waging and Reassessment: Vietnam. In Media and the Politics of Failure (pp. 25-48). Palgrave Macmillan US.

2- Rice, T. R., & Sher, L. (2015). Preventing plane-assisted suicides through the lessons of research on homicide and suicide–homicide. Acta neuropsychiatrica, 1-4.

Dünyalılar

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu