Arka BahçemizNe Yapmalı?

Feminizm Herkes İçindir!

Kadın ve erkekler birbirine benzemese ve hatta her zaman eşit olmasa bile, kimsenin kimseye hükmetmediği, ilişkilerimizi şekillendiren yaşam felsefesinin müştereklik esası üzerine inşa edildiği bir dünyada yaşadığımızı düşünün.

Kendimiz olabildiğimiz bir dünyada, bir barış ve olanaklar dünyasında yaşadığımızı düşünün. Feminist devrim tek başına böyle bir dünya yaratamaz; ırkçılığı, sınıfsal elitizmi, emperyalizmi de sona erdirmemiz gerekir. Fakat feminizm, kendini gerçekleştirmiş kadın ve erkekler olarak özlenen toplumu yaratabilmemizi mümkün kılacak, özgürlük ve adalet hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz hepimizin “eşit yaratıldığı” gerçeğini yaşayabileceğimiz bir toplumda birlikte yaşayabilmemizi sağlayacaktır.

Yakınlaşın.

Feminizmin sizin ve hepimizin yaşamlarına nasıl dokunup onları nasıl değiştirebileceğini görün. Yakınlaşın ve feminist hareketin ne ile ilgili olduğunu kendi gözlerinizle görün. Yakınlaşın ve anlayın: feminizm herkes içindir.

Feminizim Herkes İçindir kitabıyla Bell Hooks, feminizmin asıl yüzünü görünür kılmaya çalışır. Feminizm aslında, eğer gereğince davranırsak her birimizin hayatını değiştirecek olan sihirli bir değnek gibidir.

Evet, feminist hareket hayatlarımızı değiştirebilir fakat buna ancak ve ancak feminist teorimizi yeniden ve yeniden inşa ederek ve diğer toplumsal hareketlerle birlikte davranarak ulaşılabilir.

 

Bell Hooks’un da dediği gibi “Feminist politika baskıyı sona erdirmeyi, olduğumuz gibi, barış ve adalet içinde yaşamamızı hedefler. Feminizm herkes içindir.”

Siyah bir kadın olan Bell Hooks Amerika’daki ırk, cinsiyet ve sınıf sömürülerine dair pek çok çalışma yapmış bir entellektüel ve bir akademisyen. 1952 yılında Gloria Watkins ismiyle doğmuşsa da çalışmalarında kullandığı Bell Hooks ismini hem büyük annesinin ismi olduğu için hem de okurlarıyla kişi dışı bir ilişki kurmayı hedeflediği için tercih etmiş. Çalışmalarının temel konusu siyah kadınların sömürülmesi ve ezilmesi. Bu çalışmalarda toplumsal yapının hiyerarşik düzenlenmesini vurgularken toplumsal cinsiyetle ilgili sorunların yanı sıra, sınıf ve ırk eşitsizliklerini de tartışır ve feminizme yaklaşımını bu çerçeveden belirler.

Feminizme Yakınlaşın

Gittiğim her yerde, kim olduğumu, ne yaptığımı merak eden insanlara gururla, bir yazar, feminist bir kuramcı, kültürel bir eleştirmen olduğumu söylüyorum. Onlara, filmleri ve popüler kültürü ve bunların taşıdığı mesajı tahlil eden yazılar yazdığımı anlatıyorum. Birçok insan bunu heyecan verici buluyor ve daha fazla şey öğrenmek istiyor. Herkes sinemaya gider, televizyon seyreder, dergilere göz atar ve herkesin algıladığı mesaja, baktığı imgeye dair düşünceleri vardır. Karşılaştığım farklı farklı insanlar için, bir kültürel eleştirmen olarak ne yaptığımı ve yazı yazma arzumun nereden kaynaklandığını anlamak kolay (insanların birçoğu yazmak istiyor ve yazıyor da). Ne var ki sıra feminist kurama gelince sorular sona eriyor. Sorular yerine kulağıma, feminizmin uğursuzlukları, kötü feministler hakkında sözler geliyor: “onların” erkeklerden nasıl da nefret ettikleri, “onların” doğaya ve de Tanrıya nasıl karşı çıktıkları, “onların” tümünün lezbiyen oldukları, “onların” bütün işleri ellerine alarak başka hiçbir şansı kalmayan beyaz erkeklere dünyayı nasıl da zehir ettikleri hakkında.

Aynı insanlara, okudukları feminist kitap ya da dergileri, dinledikleri feminist söyleşileri, bildikleri feminist eylemleri sorduğumda, feminizm hakkında bütün bildiklerinin kulaktan dolma şeyler olduğunu, feminist harekette gerçekten neler yaşandığını bilmediklerini, hareketin tam olarak neyle ilgili olduğunu söyleyebilecek kadar feminizme yakınlaşmadıklarını söylüyorlar.

Çoğunun gözünde feminizm, erkekler gibi olmak isteyen bir avuç öfkeli kadından ibaret.

Feminizmin haklarla, eşit haklar talep eden kadınlarla ilgili olduğunu düşünmüyorlar bile. Kendi -içten ve kişisel- feminizm bilgimi açtığımda ise cankulağı ile dinliyorlar. Yine de konuşmalarımız sona erdiğinde derhal, benim farklı olduğumu; erkeklerden nefret eden, öfkeli olan “gerçek” feministler gibi olmadığımı söylüyorlar. Ben de olabildiğince gerçek ve radikal bir feminist olduğumu temin ediyor ve eğer feminizme yakından bakmaya cesaret ederlerse, feminizmin kafalarındaki şey olmadığını onların da anlayacağını söylüyorum.

Böyle bir buluşmadan her ayrılışımda, keşke elimde küçük bir kitap olsa da, buyrun bu kitabı okuyun, o size feminizmin ne olduğunu, hareketin neyle ilgili olduğunu anlatacaktır diyebilsem diye aklımdan geçiriyorum. Elimde kısa ve açık, okunması ve anlaşılması çok kolay bir kitap olsun istiyorum; zorlayıcı bir jargon ve akademik dille yazılmış uzun ve kalın bir kitap değil; açık ve anlaşılır -basit olmayan ama okunması kolay bir kitap. Feminist düşüncenin, politikanın ve pratiğin hayatımı değiştirdiği andan beri bu kitabı istiyorum. O zamandan beri, bu savımı, politik yaşantımın kaynağı olan, sonuna kadar inandığım feminist politikayı daha iyi anlayabilsinler diye, bu kitabı, sevdiğim insanlara vermek istiyorum.

“Feminizm nedir?” sorusuna, korkuya ya da fanteziye dayanmayan bir cevapları olsun istiyorum. Tekrar tekrar okuyabilecekleri şöyle basit tanımlamaları olsun istiyorum: “Feminizm cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir harekettir.” İlk kez, bundan en az on yıl önce Feminist Theory: From Margin to Center (Feminist Teori: Çeperden Merkeze) adlı kitabımda önerdiğim bu tanımı seviyorum. Çünkü hareketin erkek düşmanlığı ile alâkası olmadığını çok net bir biçimde belirtiyor. Sorunun cinsiyetçilik olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ve bu açıklık bize, erkek ya da kadın, hepimizin doğduğumuz andan itibaren cinsiyetçi düşünce ve eylemi kabul etmek üzere sosyalleştirildiğimizi hatırlatıyor.

Bunun bir sonucu olarak, kadınlar da en az erkekler kadar cinsiyetçi olabilirler. Bu, erkek egemenliğini meşrulaştırmaz ve haklılaştırmaz, fakat feminist düşünürlerin, hareketin basitçe erkek karşıtlığından ibaret olduğunu varsaymaları naif ve yanlış olur anlamına geliyor. Kurumsallaşmış cinsiyetçiliği adlandırmanın diğer bir yolu olan ataerkiyi sona erdirmek için kafalarımızı ve yüreklerimizi değiştirmedikçe, cinsiyetçi düşünceyi kovup yerine feminist düşünce ve eylemi getirmedikçe, cinsiyetçiliği devam ettirdiğimizi fark etmemiz gerekir.

Modern feminizm ve kadın hakları hareketi kadınların, Amerika ve İngiltere’deki seçme ve seçilme hakkına dair mücadelesi ile başlamıştır. ‘Süfrajet’ olarak nitelendirilen bu kadınlar protesto ve açlık grevleriyle ilgi çemişti ve ağırlıklı olarak orta sınıftan gelen kadınlar oluşuyordu. Protesto gösterilerinde çoğu kez tutuklandıkları gibi korunmak için polis eşliğine de gerek duyuyorlardı.

Bir grup olarak, erkekler ataerkinin en çok sefasını sürenler olmuştur ve hâlâ da öyledir, çünkü kadınlardan üstün oldukları ve bize hükmetmeleri gerektiği varsayılır. Fakat bu sefanın bir bedeli var. Erkekler, ataerkinin nimetleri karşılığında kadınlara hükmetmekle, ataerkinin zarar görmemesi için gerekirse şiddet kullanarak bizleri sömürmek ve bastırmakla ‘yükümlüdürler.’ Erkeklerin büyük bir çoğunluğu için ataerkil erkek olmak zordur. Erkeklerin çoğu, erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddetten ötürü, kadınların duyduğu nefret ve korkudan rahatsız olur, hatta bu şiddeti bizzat uygulayanlar bile. Fakat ataerkinin nimetlerinden vazgeçmekten de korkarlar. Eğer ataerki değişirse, avuçlarının içi gibi bildikleri bu dünya ne hale gelir, hiçbir fikirleri yoktur. Dolayısıyla, hem mantıki hem de vicdani açıdan bunun yanlış olduğunu bilseler de, erkek egemenliği eylemsizce desteklemek işlerine gelir.

Erkekler bana sürekli feministlerin ne istediğini bilmediklerini söylüyorlar. Onlara inanıyorum. Değişebileceklerine ve olgunlaşabileceklerine de inanıyorum. Ve eğer feminizm hakkında daha çok şey öğrenirlerse, artık feminizmden korkmayacaklar, çünkü feminizm, erkekler için de, ataerkinin köleliğinden kurtuluş umudunu barındırıyor.

Bu kısa el kitabını, en az yirmi yıldır özlemini çektiğim bu kitabı, genciyle yaşlısıyla, bahsettiğim bu erkekler için ve hepimiz için yazdım. Yazmak zorunda kaldım; birileri yazar zannettim ama kimse yazmadı. Ve bu kitap olmadan, her gün anti-feminist tepkinin bombardımanına maruz kalan, kendilerine, hakkında çok az şey bildikleri hareketten nefret etmeleri ve bu harekete direnmeleri temrin edilen kitlelere seslenmek imkânsızdı. Bize feminizmden bahseden bir yığınla eğitsel kitapçıklar, okunması kolay kitaplar ve bültenler olmalı, o durumda bu kitap da feminist politika adına bizlere seslenen heyecanlı seslerden yalnızca biri olurdu. Dünyanın dört bir yanında, insanların feminizm hakkında daha çok şey bilmesine olanak tanıyan billboardlar kurulmalı, dergilerde, otobüslerde, metrolarda, trenlerde, televizyonlarda reklamlar, tanıtımlar yayımlanmalı. Bugün henüz o noktada değiliz. Fakat feminizmi paylaşmak, hareket adına herkesin aklına ve yüreğine seslenmek için yapmamız gereken bu. Feminist değişim çoktan yaşamlarımızı olumlu yönde etkiledi. Fakat, hakkında duyduğumuz her şey olumsuz olunca, feminizmin olumlu yönlerini görememeye başlıyoruz.

Erkek egemenliğe direnmeye, ataerkil düşünceye baş kaldırmaya (ve hayatımdaki en güçlü ataerkil sese-annemin sesine karşı çıkmaya) başladığımda, henüz bir genç kızdım, intihar etmeyi düşünüyordum, depresyondaydım, hayatımın anlamını ve kendime ait bir yeri nasıl ve nerede bulabileceğimi bilmiyordum. Bana, üzerinde ayakta kalabileceğim bir eşitlik ve adalet zemini sunduğu için feminizme ihtiyacım vardı. Annem de zamanla feminizm düşüncesini benimsedi. Ben dahil kızlarının (altı kız kardeşiz) feminist politika sayesinde daha iyi yaşamlara sahip olduğunu görüyor. Feminizm hareketteki vaat ve umudu görüyor. İşte ben de bu kitapta, sizlerle ve herkesle bu umudu paylaşmak istiyorum.

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu