Arka Bahçemiz

Gezi de Üç Ağaç

Üç ağacın köklerinin ve dallarının serpiliş öyküsü vardı dillerde dolanan. Tanıklığıyla soluk katıp soluk alan üç fidandan, ağaç olmanın serüveniydi bu öykü. Kapitalist pazar şehveti, her geçtiği yolda yeni bir tüketim nesnesi yaratarak mekanikleştirirken doğayı. Sırasının gelişini bekler oldu gölgesiyle soluduğu kentte failini.

Zaman 2013 mekan gezi parkıydı. Yeniden şekil verilecekti daha çok tüketmek şehvetiyle doyumsuz egolu kapitalizm. Öykünün 3 kelimeli kahramanı, dozerin önüne dikildi insan olmanın erdemiyle, soluğunu aldığı doğaya olan vicdan borcuyla. Dalga dalga arttı vicdanların teması…Her vicdan yarasıyla bir yakınlık kurdu. Hegemonya kuran egosal otoriteye ses çıkardı vicdan. İrkildi narsistik yaralar aldı otorite ; bilen, yapan, doyumsuz büyüklenici benliği harekete geçti.

Ötekileştirdi vicdanının sesini uzaklaştırarak. Vicdan sahiplerine öfkelendi, öyküyü yok sayarak. Her saldırısı daha büyüttü, hızla yayıldı mekanikleşmekten arındırarak insan olmanın dokusunda ki vicdanın sesi. Şaşırdı otorite ve etrafında konumlanan güce inancıyla vicdansızlaşanlar.

Oysa otorite gücünü halkın yarasını tanımaktan almıştı. Ötekileştirildiği ve mazlum olduğuna dair öyküleriyle temas kurmuştu halkının gönlünde. Bellek, dünün mazlumunun bugün halkını oranlara bölmesine itiraz ediyordu. Toplumun vicdanı işler toplumsal bellekte.
Vicdan ruhsal aygıtın temel argümanıdır. Bastırmak, yok saymak vb. hiçbir yöntem bu yükten korumaz ruhu. Şiddetin diliyle yaralanan toplumlar, biriktirdiği duygu tortusuyla volkanik patlamalara hazırdırlar.

Otoritenin halkıyla iletişimini kapsayıcı, ötekileştirmeyen ve vicdansal yaralara yol açmayan yönde kurmadıkça, birikecektir duygusal tortular. Bugün değiştirmese de yarın devirecektir şiddet diliyle hegemonya kuran iradeyi…Toplumsal dinamiği hiçe sayan her tutum kendini o dinamiğin yok edişiyle öykülendirir.

Gezi deki yükselen ses vicdanın sesidir; insan olmanın kapitalist mekanikleşmeye karşı varoluşsal umudunu yeniden doğurtan. Küresel sermayeye karşı dünyadaki benzer seslerle tanışmasıdır Gezinin öyküsü.

Ruhsal doku dışa vurduğu duygunun yanısıra unutmaya çalıştığı, biriktirdiği duygusal enerjiyide barındırır bünyesinde. Bireyde biriken öfke ve kırılgan duygu tortuların benzeri toplumsal dokuda da mevcuttur. Toplumlar kendi üzerlerinde oluşturulan hareketlenmelerde kırılgan temaslar biriktirmektedirler. Biriken duygu dibe çöker saklı enerji olarak tutulur. Ne zaman açığa çıkacağı ise bilinmez. Son damla etkisi yaratacak sembollerde akarlar dışarı.

Son dönemde toplumsal dokuda iktidarın dili ve argümanları kırgın temaslar yarattı. Ötekileştiren dille oluşturulan her yara acı birikti bellekte. Gezi de ortaya çıkan tabloyu doğru okumak şiddetin dili üzerinden değil, var olan ihtiyacı geç olmadan duyarak algılamaktan geçer. Yoksa akan volkanik ağ tüm toplumu yaralar. Yaralar üzerinden iktidar sürdürmekte mümkün değildir.

Kolluk kuvvetlerinin uyguladığı şiddette görevini yapmanın ötesinde, ortaya çıkan hınç ve öfke ötekileştirilirmiş toplumun emareleridir. Yöneteni olana yönelen her ses düşmancıldı, yok edilmeliydi. Geriye kalan yüzlerce travmatik an ölüm ve yaralı bedenler, milyonlarca tanıklık yoluyla zedelenen ruh. Bastırdı belleğindeki kayıtları kahramanlık melodisi mırıldanarak. Ama bilinç dışı hep fragmanlarıyla sarsacaktı vicdanı.

Sokakta oluşan sesi anlama çabası yerine, kendi sesini sokakta seslendirme çabası ayrışmanın rotasıdır ki, bundan ülke dinamiği zarar görür. Oysa kullanılan dil ve temasın argümanlarını gözden geçirmek toplumsal bütünlüğün yoludur.

Şiddet ötekileştiren yaralar yaratarak toplumun güven duygusunu zedeler.Z edelenen güven duygusunu en çok tanıyan toplumlardan biride Kürtlerdir…

Kürtler geçen yüzyıl boyunca yok sayılma ekseninde, var oluşsal mücadelerinde travmatik bellekler edindirildiler. Sokakları en çok onlar tanır ötekileştirilirken; başka çare bırakılmamış öykülerinden. Varoluşlarını bir çok bedel ödeyerek seslendirmişlerdir bu sokaklarda. Gezide ne kadar varlardı? Ne kadar sessiz kaldılar?

Yorgun ruhları ve bellekleri barış süreci söylemlerinin olduğu bir zamanda yararlarını sarma umudu taşırken, ülkenin batısında iktidarın diline ve tutumuna karşı sokaktaki duydukları sese ses olurken bir yandan da temkinlice gözlemlediler. İçinde oldukları seste, travmatik belleklerini harekete geçiren daha önceki travmatik geçmişlerdeki efendilerinin sesini de duydular ürpererek…

Öteki olmanın ne demek olduğunu bilmenin sızısıyla ses verdiler ama temkinliydiler de.
Akılda süzülen sayısız soruyla boğuluşuluyordu. Doğudan ses çıksa, Türkleştirme argümanının sembolik bayraklarını evlerine asıp bölücülerin oyununa gelmeyin söylemleriyle yalnızlaştırılacaklarmıydı? Bir çok öykü edinmişlerdi mağduruyken fail ilan edildikleri. Ülkede ne olsa onların yüzündendi…

30 yılı aşkındır farklı akar doğunun ve batının belleği. Ormanları, köyleri yakılınca, çocuklarına dışkı yedirtilirken, tanıklar susmuştu; korkutan sessizliğe gömerler doğuyu. Kin biriktirmemişti elini hala barış diye uzatıyordu, biliyordu halkların değil iktidarların kirliliğini. Zordu yine Kürdün işi, bir yanıyla muhalifti ötekileştiren dile, bir yanıyla da hala kendisini anlamayan daha beyaz profil çizen muhaliflere içerliyordu.

İnanmak istiyordu iktidarın adının değil ruhunun değişeceğine… Alanda kısmen çekinik kaldı yaralanmamak için… Anlaşılmadı yine yoksunuz söylemleri ve adına karar vermelere maruz bırakıldılar efendinin sesiyle. Sesin titrek oluşu bundandı gayri.

Temelde yaşamsal alanda öykülerimizdir benliğimizi oluşturan. Toplumların da benliği vardır. Öykülerine yani benliklerine müdahale,yok sayılmaya ve tahrip edilmeye ses verirler.
Gezi de 3 ağaç ile sembolleşen toplumun köklerine ve dallarına dair öyküsünü istemenin sesidir. Öyküye saygı topluma saygıdır.

Murat Yalçın

Diyarbakır Eğitim Araştırma Hastanesi Psikiyatr

dr.muratyalcin@mynet.com

www.dunyalilar.org

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu