Arka Bahçemiz

Gitmek Boy Vermektir Yollarda

“Kendi gününün şafağında, seçilmiş ve sevilen insan Al Mustafa, tam on iki yıl boyunca Orphales şehrinde, gemisinin geri dönüp kendisini doğduğu adaya götürmesini bekledi.”

Böyle başlar Halil Cibran o müthiş etkileyici kitabı Ermiş’e. Al Mustafa’nın kopup gitmekle kalmak arasında ki muazzam kaosunu hissettirir okuyucuya. Devam eder…

“Bu caddelere ruhumdan o kadar çok parça saçtım ki, özlemimin o kadar çok çocuğu bu tepelerde çıplak dolaştı ki, sıkıntı ve ıstırap çekmeden onlardan kendimi ayıramam.. Yine de daha fazla oyalanamam.. Çünkü kalmak, saatler geceyle yanarken, donmak, kristalleşmek ve bir kalıba dökülmek demek.. Buradaki herşeyi memnuniyetle yanıma alırdım, ama nasıl? Bir ses, dili ve ona kanat olan dudakları taşıyamaz. Boşluğu yalnız başına aramalı.. Ve kartal, tek başına, yuvasını taşımadan Güneş’e uçmalı..” Gider Cibran bu dünyadan ve giderken müthiş yalnızlığını bırakır okuyucusuna. Mısralarını, satırlarını, resimlerini bırakır da gider. Okuyucu o yalnızlıktan beslenir. Kendini gidemeden arayanlar için su’dur Cibran. Nefestir onun bıraktığı yalnızlık.

“Bu vadideki karanlığı ve büyük soğuğu düşün” diyen büyük şair Brecht’in sözleriyle başlar “Gitmek” isimli şiirine, bir başka büyük şair Ahmet Telli: “Gitmek/ Bir hançeri inceltip okyanusa daldırmak isteği/ Ya da düşebilmek atlasların dışına ki/ Ey kalbim/ Yalnızsın bu yolculukta da/ Gitmek/ O kaos duygusu/ Aklın sarsıntılarla yorgun düşüşü/ Bilincin kamaşması belki de”

Bilinçli gidişlere belki de en derin örneklerdir bunlar. Ya kalanlar. Cibran kalanları da unutmaz. Rahipler ve Rahibeler Al Mustafa’nın önünü kesip ona gitmemesi için yalvarırlar “Seni çok sevdik; ama sevgimiz sözlere dökülmedi ve örtülü kaldı.. Ama şimdi sana yüksek sesle haykırılıyor; sevgimiz önüne seriliyor.. Hep yaşandığı gibi, ne yazık ki sevgi kendi derinliğini, ayrılma anına kadar anlayamıyor..” İşte gidenlerin önündeki en büyük engeldir bu. Ortaya özenle yeniden serilir sevgiler. Aşklar yıllandıkları sandıklardan çıkarılır. En bezenmiş haliyle belleğe çağrılır anılar. Sevgi kendini bütün çıplaklığıyla serer gözler önüne. Sindiği kokulardan çıkar, saklandığı sokaklarda görünür kılar kendini, renklerden akar insanın yüreğine. Gitmek ömrümüzde en az bir kere de olsa aklımıza gelmiştir hiç kuşkusuz. Kimi zaman ansızın dolar göğüs kafesimize bu arzu. Ama çoğu zaman akıl galip gelir bu oyundan. Sonra an gelir ki Atilla İlhan’ın dediği gibi “Paldır küldür yıkılır bulutlar”. İşte o an koparsınız önce kendinizden, sonra çevrenizden. Gitmek artık kanıyla canıyla ortadadır.

Gitmek kimi zaman yalnızca serüvendir. Ruhu doyurur, yeni umutlar yaratır. Belki de sadece yeni umutlar için bile gidilmelidir. Sennur Sezer’in dediği gibi “Bir ses arıyorum/ Yeni bir şarkı için/ Çocukların ilk sözcüğü gibi umutla/ Sevinçle duyulacak bir ses/ Çünkü umutsuzluk yasaktır/ Don vuran ağaç sürgün verecek/ Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir.” Yola düşen umutlanır. İçinde bıraktıklarının kırgınlığı ardında, umutları önündedir. Ancak gerilerden gelen ses her daim takip edecektir onu. Umutsuzluk çöreklenmek için yol gözleyecektir gidenin yüreğine. Kimi zaman Kavafis’in dediği gibi terkedilen seni takip edecektir bedeninde “Yeni bir ülke bulamazsın, bir başka deniz bulamazsın. Bu şehir ardından gelecektir. Sen aynı sokaklarda dolaşacaksın gene. Aynı mahallede kocayaksın; aynı evlerde ak düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.”

Ayrılık her zaman mesafeleri getirir akla. Oysa kimi zaman yanyana iki insan arasındaki mesafe daha da fazladır. Yanınızda sandığınız ve gördüğünüz ve dokunduğunuz ve dahi öptüğünüz aslında çoktan gitmiştir. Gitmeler sessiz olur bazen. Farkında olduğunuz anda çoktan mesafe almıştır kalkan. Bunu Can Yücel’den daha güzel ifade eden var mıdır: “En uzak mesafe ne Afrika’dır/ ne Çin/ ne Hindistan/ ne seyyareler/ ne de yıldızlar geceleri ışıldayan/ en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir/ birbirini anlamayan.

Gitmek aramaktır biraz da. Kimi zaman neyi aradığınızı bile bilmeden düşmektir yollara. Kimi zaman gençliğinizi, kimi zaman kaybettiklerinizi, kimi zaman umutlarınızı ve çokça da geleceğinizi aramaktır gitmek. Ama her daim göçebe bir ruhla dolaşmaktır insanların içinde. Sıfır noktasında yaşamayı bilmektir. Ruhunu ve bedenini teslim etmemektir. Göçebe yurtsuzdur. Onun yurtsuzluğu kimsesizliğidir. Kimsesizliği özgürlüğüdür. Ruhu gitmelere alışıktır. Dinginliği yollardadır.

Gitmek boy vermektir yollarda. Ruhun boy atmasıdır. Büyümektir biraz. Gitmeli insan. Kimi zaman kendinden, kimi zaman yaşadığı yerden. Öyleyse bütün göçebelere selam olsun yeniden.

Ali Murat İrat

Fotoğraf : Civan Roni

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu