Her yanımız kuşatılmış durumda, attığımız her adım birileri tarafından gözetleniyor, belki yapacak fazla bir şeyimiz yok ama bakış açımızı değiştirmek bile önemli bir adım olabilir.
1) Kameralı güvenlik sistemleri!
Kameralı güvenlik sistemleri ilk kez 1970’lerde ABD’de polis tarafından uygulandı. Sayısal teknolojiyle birlikte ucuzlayan sistem zamanla Türkiye ile birlikte, pek çok polis örgütü ve şirket tarafından benimsendi. Hızlı yaygınlaşmada istatistiklerin çarpıtılmasıyla suç oranındaki düşüşün abartılması, belli uygulamalarda gözlenen yararın bütün uygulamalara yüklenmesi gibi propagandalar etkili oldu. Üretim kalitesinin düşürülmesinin de yardımıyla sudan ucuz duruma gelen sistemleri özel kişiler ve küçük esnaf da sonuçlarını düşünmeden kullanır oldu. Yasa bu sistemlerin yaratacağı sonuçları öngöremedi ve gerekli adil düzenlemeyi yapmadı. MOBESE kamerası konulan yerlerde hukuk kuralları ve uluslar arası insan hakları gereğince halk uyarılmalı. Bugün polis veya savcı sizden apartmanınızın kamera kayıtlarını isterse vermek zorundasınız. Neye göre zorundasınız, işte burası belirsiz. Bu kayıtlar yok edilse neye göre hakkınızı arayacaksınız, bu da belirsiz.
Sokağa kamera koyup olası bir suçu görüntüleme fikri bile gerçekte yargı ve kanıt toplama hukukuna aykırıdır, ancak bu konu özellikle Türk kamuoyunda hiç tartışılmamıştır. T.C. yasalarına göre polis, gerekçesi ve savcı izni olmadan kanıt toplamak amacıyla mahrem alanınıza giremez. Ancak “olur da biri ulu orta suç işler, ben de suçluyu teşhis ederim” mantığıyla sokakta herkesi izleyip dinlemek her nasılsa yasaldır. Polis ve özel kişilere bu yetki verilirken siz elinize kamerayı alıp sokaktaki insanları veya polis memurlarını “izinsiz” çektiğiniz anda gözaltına alınırsınız. Yasada ve uygulamada sayısız boşluk var ve kötüye kullanıma son derece elverişli bir sistem. Sonuna kadar da kötüye kullanıldığından ve bundan sonra kullanılacağından hiç kuşkunuz olmasın. Yüksek güvenlik bölgelerinden, havaalanlarından başladılar, alıştıra alıştıra evimizin içine kadar girecekler. O aşamada direnmek çok zor olacak.
Sistemin asıl gücü insanlarda yarattığı gözetlenme duygusudur. Sokakta gördüğünüz bir kamera çalışmıyor bile olabilir, ancak siz çalışıyor varsayımıyla davranırsınız. Dom kamera denen kameraların üzeri koyu bir camla kapatılmıştır. Kamera o anda hangi yöne bakar, bilemezsiniz. Ancak size bakıyormuş varsayımıyla davranırsınız. Açıkça, amaç suçu önlemekten çok baskı kurmaktır.
2) Parasal izleme!
Kimi perakende zinciri kredi kartına nakitten daha iyi ödeme koşulları sunar. Kredi kartları ile yapılan işlerin kayıtları bankada belirsiz bir süreye kadar tutulur. Taksit, indirim gibi çekici avantajlar üyelik kartları ile de gelebilir. Bu üyelik kartları nakit de olsa yaptığınız her alışverişin kayıt altında olmasını sağlar.
Devlet de kayıt dışılığı engelleme bahanesiyle büyük para aktarmalarının banka üzerinden olmasını zorunlu yapar. Kayıtdışılık önlenmez ancak devletin umrunda değildir çünkü zaten amaç izlenirliği artırmaktır. Bununla da kalınmaz, bazı kamu alacakları zorunlu olarak bankalara yönlendirilir. Satılan kömürün, tohumun parası, sınav ücreti, ihale teminatı gibi ödemeler banka üzerinden alınır. Memur ve işçiye aylık banka üzerinden ödenir.
Müdahale yöntemlerinden biri e-hacizdir. Artık Maliye 10 liralık vergi borcunuz için yüz bin liralık hesabınızı uyarmaksızın yasadışı ve hukukdışı olarak dondurabiliyor, faturalarınız borçlu duruma düşüyor, çekleriniz dönüyor, taahhütlerinizi yerine getiremiyorsunuz, çırılçıplak çaresiz ortada kalıyorsunuz. Bunu yapabilen dengesini yitirmiş, hukukun üstünlüğünden bütünüyle vazgeçmiş devletin yarın her şeyinizi tek tuşla silebileceğine veya elinizden alabileceğine inanmamak için tek bir neden söyleyin.
3) GSM sistemi!
Önce cep telefonlarını uzaktan kontrol edilebilir ve dinlenebilir biçimde tasarladılar. Yetmiyormuş gibi kamera eklediler. Sonra kamera sayısını ikiye çıkardılar. Sonra 3G adında görüntülü iletişimi başlattılar. Hem kişilik hakkı ihlallerine zemin hazırlıyorlar, hem de fazladan radyasyonla bizi kanser ediyorlar. Bunların hiçbirisi olmasa bile bekleme konumundaki bir cep telefonun hangi hücrede bulunduğu her an izlenebiliyor.
Akıllı telefonlardaki CIA uygulaması (http://www.cia-app.com) mahremiyet ihlali konusunda yeni ufuklar açıyor. Bu ücretsiz uygulama girdiğiniz bir cep telefonu numarasının diğer akıllı telefonların rehberlerinde hangi ad altında kaydedildiğini arıyor ve ilk bulduğu sonucu getiriyor. Mahremiyetinizin ihlal edilmesi için akıllı telefon kullanan sorumsuz dostlarınızdan birinin sizin numaranızı tam adınızla kaydetmesi yetiyor.
Telefonunuz açık konumdayken hangi hücrede (mahallede) bulunduğunuz bilgisine erişen gözler bu sayede hücre içinde hangi noktada bulunduğunuzu, ne yiyip ne içtiğinizi de bilebilecek.
4) Yerinde saklanabilecek verilerin internete açılması!
Cloud computing olarak pazarlanan sistemin mantığı bilginin özel mülkiyetten çıkmasıdır. İronik olarak nihai amaç bilginin tekelleşmesidir. Çevrimiçi yedekleme sistemleri de aynı niyetin ürünüdür. İlginç biçimde kişiler dünyanın bir ucundaki şirketin sunucularının ellerinde cismini tuttukları sabit disklerden daha güvenli olabileceğini düşünebilmektedir.
Amazon Kindle bir elektronik kitap okuma aygıtıdır. Bu aygıt için hazırlanmış e-kitapları basılı sürümden biraz daha ucuza alabilir ve aygıtın ekranından okuyabilirsiniz. Ancak Amazon’un sizden sakladığı gerçek, kitapların aygıtta saklanmıyor olmasıdır. Amazon okyanus ötesinden tek tuşla sizin kitaplarınızı yok edebilir. “Amazon kindle delete” anahtar sözcükleriyle yapacağınız kısa bir arama size bu konuda bir fikir verecektir. Sorun bu ve benzeri aygıtların hala satılabiliyor, insanların satın aldıkları kitapları neden saklayamadıklarını sorgulamıyor olmasıdır.
5) İnternetteki diğer tuzaklar!
Browser ve sitelerin üyelik, çerez, eklenti gibi bahaneleri, büyük sitelerin birleşmesi ve tek ortak üyeliğin zorlanması, e-posta şirketlerinin ve üyelikli sitelerin kullanıcılarından türlü oyunlarla cep telefonu almaya çalışması, Google’ın desktop gibi uygulamalarla bilgisayarınızdan veri almaya çalışması açıkça gözetlemeye yönelik kötü niyetli girişimlerdir. Bu konuda yazılmış makaleleri karıştırırsanız çoğunlukla işin ticari tarafıyla ilgilenildiğini görürsünüz. Tartışmanın şirketin kişisel bilgileri reklam amaçlı kullanması konusu çevresinde dönmesi, dikkatleri asıl tehlikeden kaçırmak içindir. Asıl tehlike bu bilgilerin “güvenlik” amacıyla, zinde güçlerin istemediği davranışları gözetlemek, muhalifleri susturmak, gerçekleri karartmak amacıyla kullanılmasıdır. Devletlerin çocuk pornosunu bahane ederek internetin bütününü sansürlemeye veya kullanıcı trafiğini izlemeye kalkması bütünüyle muhalif kişileri denetleyip etkisiz hale getirme amacı güder. Bunun için suç icat etmek zor bir şey değildir. Sözgelimi ABD ve Avrupa’da “nefret suçları”, Türkiye’de “katalog suçlar” yalnızca sansür amaçlı uydurulmuş suçlardır. Bunun yanında ticari olmayan yani yasal dosya paylaşma eylemi de telif haklarını ihlal suçu yakıştırılarak engellenmeye çalışılır. Yargı aşamasında da hemen her zaman anayasa ve yargılama usulleri çiğnenmektedir.
6) Çipli (yongalı) kartlar, tuhaf güvenlik donanımları!
Bugün birçok binaya giriş yongalı kartlarla yapılıyor. Kimi binada kapılarda parmak izi, retina okuyucuları var. Havaalanlarında kuş gribi bahanesiyle kızılötesi yüz kameraları kullanıldı. Terör bahanesiyle parmak izi ve retina okuma, iş başvurusu vb. için biometric fotoğraf, cep telefonuyla, yongalı kartlarla otobüse, metroya, otoparka girme gibi sistemler yaygınlaştı. Bunların en tehlikelisi yongalı nüfus cüzdanları olacak.
Çipli (yongalı) kimlik kartları ile ilgili asıl sıkıntı şu: Bu kartların üzerinde yazılı bilgiler ve kart okuyucu ile arasında olan iletişim kullanıcı tarafından görülemez. Bu durum kişinin mahremiyeti ve güvenliği için başlı başına bir tehdittir. Düşünün ki size bir nüfus cüzdanı verdiler ve fakat kart bir kutunun içinde ve kutu yalnızca belli yetkililer tarafından açılıyor. Kuşkusuz bu durum midenizi bulandırırdı. Çipli kimlikte durum farklı değildir. Kart üzerinde olmaması gereken bilgiler taşınsa bunun nasıl farkına varacaksınız? Örneğin basit bir iş için belediye binasına girerken kartınızı okuttuğunuzda kart okuyucu sizin parti bağlarınızla ilgili bilgiyi kartınızdan okusa ve memurlar işlemlerinizi buna göre yapsa razı olur musunuz? Haberiniz bile olur mu? Bir gün yongadaki bilgiler “yanlışlıkla” değişiverse ve kırk çeşit suçtan aranan bir sabıkalıya dönüşseniz nasıl olur? Örnekler çoğaltılabilir ancak sakınca bundan ibaret değil. Yongalardaki bilgiyi okumak veya yazmak uzaktan yapılabilen bir işlemdir.
(örnek:http://www.omniscienceisbliss.org/rfid.html) Yolda yürürken kimlik bilgilerini çaldırmayı kim ister? Bu durumda kim sorumlu olur? Gazeteye “kimlik yongamdaki bilgiler çalınmıştır, hükümsüzdür” ilanı vermek kişiyi kurtarır mı? Kimliğin kendisi çalındığında ve güvenlik noktalarından giriş çıkış yapıldığında kişi, giriş çıkış yapanın kendisi olmadığını nasıl kanıtlayacaktır? Sorular çoğaltılabilir… Bugün kredi kartını çaldıran kişi daha hırsızın yaptığı alışverişi kanıtlayamazken yongalı kimlik kartının ve dahası deri altı yonganın yaratacağı tehlikeleri öngörmek çok zor değil. Tehlikelerden arındırılmış bir sistem bile verinin tek elde toplanması nedeniyle gözetleme düzeninin önemli bir parçası haline gelecektir. Otoritenin karar vermesi gereken kişilerin hangi hareketlerini izlemek istediğidir. İzlenip kayıt altına alınmak istenen hareketlere göre kart okuyuculu geçiş noktaları yaşamın her alanına konabilir. Hatta izlenmek istemeyen azınlığın geçmesi istenmeyen noktalara da konup politik muhalifler saf dışı bırakılabilir.
Üzerinde kamerası ve yüz tanıma yazılımı olan dizüstü bilgisayarlar artık olağanlaştı. Nasıl olup da her kamera ve fotoğraf makinesinin objektif kapağı olurken bunlar kapaksız oluyor, o aynı konu. Ancak yüz tanıma sistemi gibi kötücül emeller için kullanılacağı kesin olan sistemlerin kişisel güvenlik gibi masum gerekçelerle yaşamlarımıza sokuluyor olması endişe verici. Bu ürünleri satın alarak bu teknolojileri finanse ediyor, kendi paramızla başımıza çorap örüyoruz. Bu aygıtların bütünüyle bizim denetimimiz altında olduğunu kaçımız söyleyebilir?
Audi A8, parmak izi tanıma sistemiyle çalışan dünyanın ilk otomobili ve sanırım sonuncu olmayacak. Bu pahalı otomobili çalmak için sürücüsünün başparmağını kesmeniz yetiyor. Dizüstü bilgisayar ve telefon gibi aygıtlara güvenlik bahanesiyle kamera ve yüz tanıma sistemi konulması da planın bir parçası. İzlenebilirliği yaygınlaştırıp meşrulaştırmak için her türlü sinsiliğe başvuruluyor.
7) Haberleşebilen otomobiller!
Otomobillerin artan oranda arıza kaydı, acil yardım çağrısı, uzaktan arıza tanısı ve onarımı, uzaktan motor yönetimi, navigasyon veya bunları birleştiren On-Star gibi altyapılarla donatılıyor. Üzerinde çalışılan bir proje sözde kazaları engellemek için otomobillerin yakın otomobillerle haberleşebilmesi ve sözgelimi kör bir kavşak yaklaşımında sürücüden önce fren yapabilmesi üzerine. Vehicle-to-vehicle(V2V) adıyla anılan bu plan yol kenarı yapılarla iletişim kurabilen otomobilleri de içeriyor. Bütün bunların üzerine Bluetooth bahanesiyle kabinlerine mikrofonu, uyuyan sürücüyü uyandırma bahanesiyle konan kamerayı da ekleyin. Kullanıcının iradesi dışında ses ve görüntü kaydı yapabilen, bilgi toplayabilen ve iletişim kurabilen otomobillerden söz etmem beni paranoyak yapmaya yetiyor.
8) Microsoft Kinect ve benzeri ürünler!
Microsoft’un Kinect adındaki donanımının üzerinde bir mikrofon ve bir kamera var. Bu kamera sözde beden hareketlerinizi algılayarak oyunu bedeninizle kontrol edebilmenizi sağlıyor. Mikrofon ise sesleri birbirinden ayırt edebiliyor. Konsol veya bilgisayar açık olduğu sürece internete bağlı olabiliyor. Birkaç yıl önce bu kameraların çektiği fotoğraflar kullanıcıların izni veya bilgisi olmadan internette yayınlandı ancak olay büyümeden örtbas edildi. Yapacağınız kısa bir arama bu tür aygıtların başınıza neler getirebileceğini anlamaya yeter. Bu aygıtların evlere kamera ve mikrofon sokmak için kullanılan Truva atları olmadığını kim savunabilir?
Ne yapmalıyım peki diye soruyorsanız, bakış açınızı değiştirin, sorgulamaya başlayın…
Nurullah ATAY’ın http://cokus.wordpress.com/ da yayınlanan aynı başlıklı yazısından alıntılanmıştır.
Dünyalılar