Yeni medya, sosyal ağlar derken aramızda milyonlarca hayalet dolaşıyor gibi hissetmiyor musunuz siz de? Sosyal ağlar işin içine karıştı mertlik bozuldu diyenlerden misiniz?
Diyerek başlıyorum bu yazıya. Son zamanlarda yalan üzerine bir hayli düşünüyorum, sebebi açık: Televizyon gösterimleri sürecinde yakalayamadığım ancak son 1 hafta içinde her gün en az birkaç bölümünü internetten izlediğim “Lie to me” isimli dizi. Etkilendiğimi belirtmeliyim, bu etkide Tim Roth’un katkısı kuşkusuz. Mimikler, jestler, beden dili, duygu analizleri, heyecan testleri derken irtibat kurduğum herkesi sorgulamaya başladım. Acaba yalan mı söylüyor?
Lisede öğrenciyken bir öğretmenimiz vardı. Henüz kendisinden eğitim almamışken şanını duymuştuk. Sonra dersimize gelmeye başladı. Bu öğretmenin derste anlattığı her şey gerçek üstüydü:
– Bize askerde bir bot vermişlerdi, 150 kiloya dayanıyodu.
– 22 sene judo yaptım, 5 kişiyi aynı anda öldürebilirim.
1.60 boylarındaki hocamız bir zamanlar 1.90 civarlarında olduğunu iddia ediyordu. Ama neden? O yıllarda psikoloji dersiyle tanıştık. Aradığımızı da psikoloji de kolayca bulduk aslında. İdeal benlik ve gerçek benlik arasında bir tutarsızlık vardı ve ilginç olan bunlara onun inanmış olmasıydı. Benlik algısında ve yapısında bir bozulma olduğu söylenebilirdi. Ancak bizim bu yazıda varacağımız nokta toplumsallaşma kaygısı.
Yeni medya, sosyal ağlar derken aramızda milyonlarca hayalet dolaşıyor gibi hissetmiyor musunuz siz de? Sosyal ağlar işin içine karıştı mertlik bozuldu diyenlerden misiniz?
Yanılıyorsunuz. Yeni medyanın aşındırdığı tüm karakter özellikleri bir şekilde hep bozulmaya mahkumdu çünkü toplum dahası toplumsallaşma kaygısı hep vardı. Popüler olma merakı, saygınlık, itibar kaygısı bugün daha fazla takipçi toplama arzusundan çok farklı değil bunlar. En büyük fark şu; o gerçek benlikti bugünkü ise bireylerin ideal benlik üzerine kurdukları sahte hesaplar ve buna ilişkin temas talepleri. Uzun vadede ürkütücü sonuçlar doğurabilir.
Gerçek benlik tam gelişirken başladık ailelerimiz akıllı kızları ve kahraman evlatları olmaya. Gerçek dünyada bununla eşleşemediğimizde panikledik. Derslerde daha akıllı olan öğrenci biz olamadığımız için; bilgi çaldık. Daha erdemli olamayandık; yalan söyledik. Her şeyin birbirine girdiği noktada, 18 yaşında 80 kilo bir genç kız olmuşken, en iyi üniversitenin bilgisayar mühendisliğinde öğrenciyken sabaha kadar yurdun internet kafesinde “age of” atarken 3 yıl okula hiç gitmediğimizi fark ettiğimizde ve bu durumdan bizi orada okutmak için çabalayan ailemizin hiç haberi yokken, aslında erkekliğimiz/kadınlığımız sadece biyolojikken ve ailemize meseleyi toplumsal cinsiyetten alarak anlatmaya hiç niyetimiz yokken… Sosyalleşmeli ve tutunmalıydık. İnsan buna ihtiyaç duyar. Yemek yemek, tuvalete gitmek ve sevişmek kadar doğal bir ihtiyaçtır hem de. Temas etmezsek yaşayamayız.
İlkokulda matematik sorularını en hızlı çözen, tüm merasimlerde başrolleri kapan öğrenci neden herhangi bir üniversitede herhangi biri olsun ki? Alkışlanmak derinleşen bir haz. Alışıp yoksun kalmak bizi fantezik bir dünyanın ortasına bırakabilir. 18 yaşında 80 kilo olan genç kız olmak değil de, ortamın yıldızı olmak istiyorsak? İlkokuldaki popülerliğimiz devam etsin, kahramanlığımız sürsün, kabul görsün diliyorsak, gerçek benliğimizi sevmiyorsak ve hayal ettiğimiz olsun diyorsak bunu dolduracak bir şeye sahiptik. Sosyal medya imdadımıza yetişmişti. Sonu büyük tahribatlar yaratan yardımlardandı elbette. Kapitalizm ürettiği her araca dibine kadar sinmişken aksi mümkün değildi.
Sonra biz Twitter’da açtığımız sahte bir hesap ile 90-60-90 kız oluverdik. Üstelik cesur ve güzedik. Ortamın yıldızı, ilgi odağıydık. Beğenildik, tekrar tekrar paylaşıldık, favori aldı paylaşımlarımız. Temas “yeniden” başladı ve içine “yeniden” aldı bizi toplum. Hani şu acımasız olan. “Öteki”yle hemhal edemediğimiz.
Şişkoyduk zayıf olduk, tembeldik akıllı olduk, korkaktık cesur olduk, eziktik kahraman olduk, ayaktık baş olduk. Güldük, eğlendik, mutlu olduk. Sabahlarımız gece, gecelerimiz sabah oldu. Zaman algısı yok oldu. Normal düzenle uyuşamadık. Herkes uyurken uyanıktık, uyanıkken herkes uyuduk. Orada kendimize yarattığımız toplumsallık mı gerçekti, içinde yaşadığımız 4 duvarı paylaştıklarımız mı? Kaybettik. Baskıyla dini pratiklere zorlanan kızdık, yalan bir karakterle kamusal alanda karşı cinslerle seks konuştuk. Elde var 2 benlik. Çoğunda daha çok. Benliklerce ve benliksiz… Günlük hayattaki benlik sunumlarımız ara sıra karışmaya başladı. Bulanık ve hatta belirsizlikler… İtibarlı cesur adamla, karanlıkta arkasını kollamadan yürüyemeyen adam farklıydı.
Peki hangisiydik?
Daha başarısız, daha tembel, daha çirkin, daha şişko… Kahraman olmayın, hükmetmeyin ama ideal benlik ile gerçek benliğinizi bir benlikte toplayın. Gerçek ve olumlu benlik kendinize güvenmenin tek yolu. Gerçek benliği kabul etmeniz ise ideal benliğe ulaşmanın anahtarı. Kendinizi kabullenin ve ona yalan söylemeyin. Zihninizin ürettiği farklı benlik, başka başka karakterlerle harcayacak kadar acımasız olmayın bedeninize.
Gülsunay Uysal
Dünyalılar