Arka Bahçemizmanşet

Hastalığın Kendisidir Kapitalizm!

 HASTALIĞIN KENDİSİDİR KAPİTALİZM!

Almanya’da yayınlan ‘Wirtschaftswoche/ Ekonomi Haftası’ pandemi günlerinde Karl Marx’ı “O geri döndü” başlığıyla kapağına taşıdı…

Bu başlık aslında bir korkunun da ifadesidir.

Siz siz olun; sakın egemenlerin korkmadığını, “çok güçlü” olduğunu zannetmeyin…

Pandemi, anti-kapitalistlerin elini güçlendirirken; neo-liberal düzenden yüzyıllardır nemalanan kan emicilerin korkusu da büyüyor.

Pandemi sonrası yerkürede nasıl ve hangi değişimler ortaya çıkabilir? İnsan(lık)ın hâli nice olacaktır? Bu soru(n)ların yanıtı, ezilenlerin sürdürülemez kapitalist sisteme karşı alacakları tavra bağlı; Antonio Gramsci’nin formülü ile, “Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği” zamanlarındayız.

Şimdi “Dünya çılgın bir seyir aldığına göre, biz de, dünyaya ilişkin çılgın bir bakış açısı edinmeliyiz,” diyen Jean Baudrillard’ı anlayıp; “normal” veya “olağan”a sırt dönmek gerek…

Sonra da Friedrich Hegel’in, “Doğum saati, ölüm saatidir, çünkü yok olmak var olmakta tohumlanmıştır. Bu nedenle varlık bilinci özünde yokluk bilincidir,” saptaması pandemik “geçiş dönemi”ni kavramakta ana halkayken; Max Stirner’in, “İnsanlar uzun süre hakikâte sahip olduklarını sayıklamakla yetindiler, oysa hakikâte sahip olabilmek için önce, kendilerinin hakiki olmalarının gerekip gerekmediğini ciddi olarak düşünmediler,” uyarısındaki üzere hayata dokunan, onun içinde yer alan hakikâtler olunmalı…

Bu çerçevede Komutan Yardımcısı Marcos’un, “Yukarıda ne olduğu bizi hiç ilgilendirmiyor. Dert ettiğimiz, aşağıdan yükselecek olandır. Bu başkaldırıyı hayata geçirdiğimiz zaman, bütün politikacılar sınıfını defedeceğiz, kendilerini parlamenter solcu diye adlandıranlar dahil,” tutumu içselleştirilmesi gerekendir.

Tam da bunun için A. J. Muste’nin, “Şiddete dayalı bir dünyada kişi barışçı olmadan önce devrimci olmalıdır”…

Nelson Mandela’nın, “Kişinin inandığı hayatı yaşama hakkı elinden alındığında, bir kanundışı olmaktan başka seçeneği kalmaz”…

Leonardo da Vinci’nin, “Kötülüğü cezalandırmayan, yapılmasını emreden gibidir”…

Paulo Coelho’nun, “Tekne limanda güvendedir. Ama teknenin amacı bu değildir”…

Halil Cibran’ın, “Baskıya başkaldırmayan kişi kendine karşı adaletsizdir”…

Jose Rizal’ın, “Kölenin olmadığı yerde tiran da olmaz”…

İskoç İsyancı “Cesur Yürek” William Wallace’ın, “Herkes ölür. Ama herkes gerçekten yaşamaz”…

Emiliano Zapata’nın, “Halk için adalet yoksa, hükümet için barış olmamalıdır”…

Samuel Adams’ın, “İnsanların aklında özgürlük yangınını tutuşturmak için çoğunluğun başat olması değil, öfkeli ve yorulmak bilmez bir azınlık gerekir”…

Albert Einstein’ın, “Genelde insanlığın durumu, hak ettiği olacaktır”…

Charlie Chaplin’in, “Son insan ölene kadar özgürlük asla yok olmayacaktır… İnsanlar ölür hürriyet ölmez!” aforizmaları ile Eduardo Galeano’nun diyalogu anımsanmalı:

“Ütopya ‘ufuk’a benzer.

– Sen iki adım atarsın, ufuk sanki on adım uzaklaşır.

– O zaman ne işe yarar ütopya, diye sormuşlar, cevap vermiş:

– İlerlemeye…”

Sibel Özbudun

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu