Arka Bahçemiz

Haydi Erkekler Yüzleşmeye

Erkekler, nasıl kurulmuş birer özne olduklarını fark etmek zorundalar. “Erkekler Ağlamaz” diyen şarkıların inadına ağlayıp, kendisinin de bir iktidar kategorisi olduğunu hatırlayan, kendi kültürel kimliğiyle yüzleşen ve bunu çevresine, ailesine herkese anlatan, genelin dayattığını reddedebilen erkeklere ihtiyaç var.erkekler yüzleşmeye

Son birkaç gündür Özgecan Aslan’ın kelimelerle ifade edilemeyecek şekilde hunharca katledilişini konuşuyoruz. Kadınların her gün katledildiği, şiddete uğradığı, tacizin, tecavüzün, çocuk hayvan tanımadan yaşandığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Bazen anlama çabamızı kaybediyor, ne düşüneceğimizi şaşırıyoruz. Özgecan’ın gidişinden sonra çok şey konuşuldu. Yazıldı, çizildi. Bardak artık taştı.

Çözüm ne konuşmak zorundayız ama gidip de idam istemenin çözüm olmadığını bilerek. İdamın olmamasının demokratik bir kazanım olduğunu unutmamamız gerekiyor. Hem adaletsizliğin ayyuka çıktığı bir sistemde emin olun, idam önce kadınlara, LGBTİQ bireylere ve diğer ezilenlere uygulanacaktır. Kadın olmanın ne anlama geldiğini, “sen de anlat” tag’i altında paylaştı kadınlar. Nasıl bir “güvercin tedirginliğiyle” yaşamaya mahkȗm edildiklerini, paranoyayı, güvensizliği… Şaşırmadık, şaşırmadığımıza bile şaşırmadık. Şimdi birbirimizi anlama ve yüzleşme zamanlarından geçiyoruz.

Yaşamımız kurumlarla dolu. Ailemizde başlıyoruz biçimlenmeye, “kız” veya erkek çocuk olarak adımımızı attığımız dünyada “kadınlık” ve “erkeklik” ile kültürleniyoruz. Erkek büyüdükçe daha çok alırken sokaktaki yerini, kadın göğüsleri belirir, belirmez kapatılmaya başlıyor eve. Bir şeyler değişmiş gibi görülebilir ama değişmediğini yaşadıklarımız tek tek her an önümüze getiriyor. Kadın kendini prense beğendirmek zorunda olan, Pamuk Prenses olarak var olmaya çalışırken, erkek doğuştan oturuyor prenslik koltuğuna. Babanın gücü erkeğe geçerken, annenin rolleri “kız” çocuğuna devrediliyor.

Okul giriyor devreye, aile konusu işlenirken, pembeler giymiş kız çocuğu annesinin sofra kurmasına yardım ediyor, bir kitap sayfasında, erkek çocuk ise ya babasıyla güreşirken, resmediliyor ya da herhangi bir oyunun içinde. Böyle kuruluyor işte “erkeklik” ve “kadınlık” dediğimiz o “hastalıklı” kimlik. Misafirliğe gidildiğinde azıcık kendini rahat hissettiyse hemen bir göz işaretiyle kontrol altına alınıyor kız çocuğu. Oturmasından, kalkmasına, yemesinden, içmesine her şey bir kontrol mekanizması tarafından denetleniyor. Erkek çocuk pipisini gururla gösterirken, “kız” çocuğuna bir vajinasının olduğu unutturuluyor. Çünkü her şey gibi cinsellik de erkeğe mahsus. Bütün bu süreçte erkek, kurşun askerler, tanklar, tüfeklerle oyunlar oynarken, erkek olacaksın denilerek, sünnet ritüeliyle onurlandırılıp, “en büyük asker bizim asker” sloganlarıyla; vatan ve millet şiarının en büyük koruyucusu olarak kuruluyor. Kuruluyor ve bu kurgu ile vatanında, kadınında namus bekçiliğine soyunuyor. Böylece vatan toprağı ile toprak ana metaforunun birlikteliği, erkek açısından kadını militarist anlamda da korunacak bir varlık statüsüne indirgiyor.

Erkeklik çocukluktan itibaren yukarıda bahsettiğimiz uygulama ve pratiklerle kurulan bir durum, tıpkı kadınlık durumunun da benzer bir şekilde kurgulandığı gibi. Hepimiz kurulmuş, kendiliğini kaybetmiş varlıklarız bu anlamda. Kadın gördüğü şiddet ve baskıyla, ölümle, zulümle, eve kapatılmayla, iş yerlerinde, akademide görünmez oluşuyla, her gün, her sokağa çıktığında hȃttȃ evde birebir yaşayarak, kendisine yüklenen rollerle kısmen yüzleşti. Şimdi sıra erkeklerde, nasıl kurulmuş birer özne olduklarını fark etmek zorundalar. “Erkekler Ağlamaz” diyen şarkıların inadına ağlayıp, kendisinin de bir iktidar kategorisi olduğunu hatırlayan, kendi kültürel kimliğiyle yüzleşen ve bunu çevresine, ailesine herkese anlatan, genelin dayattığını reddedebilen erkeklere ihtiyaç var. Ve bu zor değil. Özgecan’ın yaşadıkları nedeniyle, kendinizden utandığınız gibi, bir daha utanmayın diye.

Emek Erez

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu