Arka Bahçemiz

Hazmerkezcilik ve Çin Malı Aşklar

Sadece eşyalar değildi tamir edilen bir zamanlar; aşkların, dostlukların da tamiratlarına önem verilirdi. Şimdi en ufak bir zıtlaşmada bozulmuş eşyalar gibi yenisi ile değiştiriliyor içi boş ”Çin Malı Aşklar”

Kiminle değilse, onunla mutlu olabileceğine inanan insanlar var her yerde…

Sadece metaller değil, duygular, hevesler de yalama olur. Aslında,  sonsuz olmayan adaptasyon yeteneğimizden harcıyoruz aşındıkça; yeniden, yeniden ve yeniden bir ilişkiye başladıkça…

’Biz’’ olamamak, ’’Bir’’ olamamak her geçen gün biraz daha başka isimlerle, başka tariflerle, biz adını koyamasak da altımızda bir kazan gibi kaynıyor. İnsan tam bir varlık değil. İnsan çiftiyle tamamlanmak umuduyla yaşıyor hayat boyu; yani eskilerin değimiyle kamil olmak, ekmel olmak için çırpınıp duruyor.

Elbiseler gibi değiştiriyoruz ilişkilerimizi; giyip aynada kendimizi iyice gördükten ve  de renkler az solduktan sonra ilk aklımıza gelen şey acaba bir diğerinin içinde nasıl göründüğümüz?

Hayatın doğasında bulunan sıkıntı halini, daha doğrusu İngiliz Psikyatrist Antony Stor’un dediği gibi, insanın doğasında bulunan ‘’Tanrısal Hoşnutsuzluğu’’ dahi eşine, dostuna yükleyip durmadan ‘’partner’’ değiştiren; hazmerkezci bir yaklaşım içinde ‘’kesintisiz zevk ve keyif halini’’ biteviye bir başkasında arayan bireylerle dolu sokaklar…

Sadece eşyalar değildi tamir edilen bir zamanlar; aşkların, dostlukların da tamiratlarına önem verilirdi. 

Böyle milyonlarca insan yüzünü bir ekranda görüp beğenip seçip bir ‘’merhaba’’ demek imkânımız yoktu. Şimdi en ufak bir zıtlaşmada bozulmuş eşyalar gibi yenisi ile değiştiriliyor içi boş  ”Çin Malı Aşklar” .

Benim çocukluğumda özlemek diye bir şey vardı! Mektuplar vardı…  Mesafeler daha aşılmazdı; hızlı trenler yoktu, her yere bir uçak yoktu… Bir telefonu dahi olmayan evlerde, kafası dumanlı, çayı katran karası, düşünceli, hayalperest âşıklar vardı. ‘’Gül cemali’’ görebilmek adına, bir tesadüf için dua eden âşıklardı onlar. İnatla, sabırla, meşakkatlere karşı bir dağ gibi direnmek, maşuk uğruna defterler doldurmak vardı…

Neler oluyor bize? Ülkemizden, şehrimizden bahsetmiyorum; bir canlı türü olarak bize neler oluyor böyle? Doğru dürüst aşk şiiri bile yazılmıyor artık hiçbir yerde; çünkü aşkın sabırdan, yokluktan ve hasretten örülü mektebinden mezun olmuş âşıklar ‘’yok’’ denecek kadar az. Partnerlik var etrafımda, egoların, kısa bir süre için karşılıklı okşandığı, bağımsızlık mücadelelerine ‘’takık’’ olmasından ve  kusurların pek de hoş görülmemesinden kelli bir türlü kimsenin ‘’biz’’ duygusuna varamadığı…

Mütedeyyin kesimde taassupla yapılan izdivaçlar kadar, içi boş, değerlere dayanmayan partnercilik de aynı oranda yükselişte; ilginçtir. Bence her ikisi de aynı: ikisinde de  yeteri kadar duygu yok!‘’Tat vermiyorsa şimdiki, yolla gitsin; sipariş ver, gelsin yenisi’’. Artık, her beğendiğin yüze, oturduğun yerden, bir ekrandan ulaşmak imkânın var!!’

’İlişkiler çok hızlı tükeniyor; arayış ve tatminsizlik insanların gözlerinden okunuyor. Mutsuzluk, belki de Deccal diye beklediğimiz şey! Sanki mutsuzluk çağımızı kasıp kavuruyor…

Ersin Baysan

ersinbaysan_78@hotmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu