Arka Bahçemiz

Hepimiz Hayvanız

Kuzulara bakınca et değil de can görürüz biz; balıkları seyredince mavilenir bakışlarımız.
Bir ormana girsek, santraller değil de düşler kurarız ulu ağaçlarla bir; imara değil kalbimize açılır üzerinde geyiklerin dolandığı çayır çimen.

Göller, nehirler memlekettir bize; sanayileşmemiş fikirlerimize huzur katar denizler.

Hava sahamız gökyüzüdür boydan boya; leyleklerin, flamingoların savaş karşıtı uçuşlar yaptığı.

Bir ayının, bir sincabın yaşam alanına turizm tesisleri yapılmaz bizim töremizde; sulh|`u tesis ederiz bir kurdun, bir tilkinin yaşamı yorumlayışındaki durulukta.

Çiçeklerimiz ticari değildir bizim; içimizin rengi, tenimizin kokusudur papatyalar, karanfiller.

Ne menkul değeri vardır korulukların bizim nazarımızda, ne de gayrimenkul. Değer dediğimiz var olmasıdır bir ağacın, börtü böceğin can sağlığıdır.

Kuşların anayurduna kentler kurup bir tutam yeşil alan oluşturmak çevre dostu yapmaz bizi. Toprağa saygıyla, nezaketle bakanız biz; bir kuru otu dahi merhametle duyumsayanız ki buradan gelir işte bizim dostluğumuz, içtenliğimizi buradan alırız.

Sokaklarda, barınaklarda aç sefil yaşayan kediler, köpekler vicdanımızın yarasıdır. Bir parça ekmeği, iki yudum suyu bölüşemeyenler demesin ki “biz insanız”! Bir kediyle eşiz bu dünyada, bir köpek kadar misafiriz ve gocunmak şöyle dursun, gurur duyarız onlarla bir yeryüzünde yaşamaktan.

Dekor değildir hiçbir hayvan, süs değildir hiçbir ağaç. Milli servetlerden de, ticari yorumlardan da çok ötededir doğadaki her bir can. Bizim rezil rüsva dünyamıza tutsak ettik o güpgüzel canları; biz onların dünyasında yaşamalıydık oysa.

Çevre kirliliği dediğimiz insanın kirliliğidir; doğa katliamı dediğimiz insanın katliamıdır. Katili çok tabiat ananın, hırsızı, zalimi çok. Kınansak da, yok sayılsak da ahengimiz tabiatın ahengidir; fikrimiz ve sevdamız bu ahengin içindedir her daim.

Kendi elleriyle diktiği ağacın büyümesini göremeden ölen bir çocuğun mezarı başından, tabiat ananın rüzgarlı, yağmurlu, incecik sesiyle söylediği ninniler duyulur her akşam…

Yüreğimizin yazdığı, yüreğimizin inandığı bir masaldır bu küçücük, sızılı masal. Ölüveren körpecik çocuklar kadar can olmak isteriz tabiat anaya. Biliriz ki onun vefası da, fikri de bizden öte, bizden durudur.

Hepimiz hayvan olmak isteriz, “hepimiz hayvanız!” diye seslenmek efendilere ve patronlara.

İnsanlıktan çıkıp doğaya ve can`a yükselenlerdeniz biz; patronlara siyanür olmak yaraşırsa biz canlara da dere, orman, börtü böcek olmak yaraşır.

Varsın efendiler nükleer başlıklar giyinsin; su, rüzgar ve güneş olmak yaraşır bize!

Görmüyor musunuz?

Biz sulh`u da, bilgiyi de, vicdan`ı da doğada bulduk; çığlığımız doğadaki bizin, bizdeki doğanın çığlığıdır.

Duymuyor musunuz?

Daha çok örgütlenmeli, daha çok direnmeliyiz; daha çok komünler kurup daha çok dayanışmalıyız.

Ormanlar için ormanız, dereler için dere, hayvanlar için hayvanız!

Kendimiz için, memleketimiz için, doğa için, hepimiz hayvanız!

Ergür Altan (erguraltan@gmail.com)

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu