Hepsi sizin öğretmenler gününüzü kutluyor(!) öğretmenim.
Bir Sokak Çocuğundan Kutlama:
“Soğuk, açlık, gece, kimsesiz, acımasız ve pis koku… Sokağın köşesinde oturuyorum yalnız başıma öğretmenim. Bir öğretmenim bile yok aslında. Karanlık, gece karanlığı, kimse yok sokaklarda. Tepemde bir sokak lambası yanıyor. Yansımamı görüyorum çöp tenekesinde: bir çocuk. Çocukmuşum ben, ben de çocuk muyum? Çocuklar karanlıktan korkmaz mı? Hastalanmazlar mı bu kadar soğukta? Üşümez mi küçücük bedenleri? Üşümüyor öğretmenim. Benimki, bizimki üşümüyor. Bazen duyuyorum: “Sıkı sıkı giyinin, bol bol meyve yiyin,üşütmeyin!” diyormuşsunuz. Beni soracak olursanız ki sanırım sormazsınız ne meyvesi öğretmenim, ne giyinmesi? Önümüze ne atarlarsa…
Dün sizinle karşılaştım, önce bilmiyordum siz olduğunuzu. Çektim çantanızı son hızla, direndiniz çektim,direndiniz çektim. Meğerse o sizmişsiniz öğretmenim. Özür dilerim, canınızı bu kadar çok acıtan “adam olmuş” öğrencileriniz varken bir de ben acıtmak istemezdim. Gelemiyorum bu gün ellerinizi öpmeye. Belki buradan bir ses olurum size. Sokak sıfatıyla süslenmiş acımalarla, her şeyin sokaktan yapıldığı bir dünyada yaşıyorum; çünkü ben sokak çocuğuyum öğretmenim.
Öğretmenler gününüz kutlu olsun. Bir çiçek almak isterdim; ama utandım. Bilmem ki kabul eder misiniz bu pis, elleri kirli, çöp kokan, beyni uyuşuk çocuğun, yani bir sokak çocuğunun çiçeklerini?”
Güneşin Geldiği Yerde Küçük Bir Kadından Kutlama:
“Cahil, bile bile cahil, korkutulmuş, saklanmış ve sapkın… On iki ya da on bir yaşındayım öğretmenim. İlk kan parmaklarımda, nasıl korkuyorum, nasıl utanıyorum. Büyümüşüm meğer o kanla, genç kız olmuşum, doğurganmışım artık. Hiçbir şey bilmiyorum.
Bazen duyuyorum: “Okumalısınız, okuyup kendi ayaklarınızın üstünde durmalısınız. Özellikle kızlar, okuyup kimseye muhtaç olmayın.” Diyormuşsunuz. Okumak mı? Gitmek mi dünya sandığım bu şehirden; ama babam ! Cahil, korkmuş, öğretilmiş babam. Hayır gidemem öğretmenim. Yoksa ikinci kan beynimden akar. Özür dilerim.
Büyümüşüm, bu küçücük kız büyümüş. Bir yerlere gidiyorum, düğün dernek kurulmuş, annem ağlıyor, babam katı ve…Ve on üçümde ikinci kan akıyor yataktaki beyaz çarşafa. Okumak, büyümek, gitmek, namus…Hepsi buymuş öğretmenim. Bu kanmış hepsi. Savaşların, maganda kurşunlarının akıttığı kanın hesabını soramayan bu insanlar çarşaftaki kanın hesabını sorarlar öğretmenim. Bu küçük kadın gelemez artık okula. Onun daha büyük işleri var, ama gene de öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim.”
Demir Parmaklıklar Arkasında Bir Çocuktan Kutlama:
“Suçlu, hükümlü, ıslah, masum ve dayak… Dört duvar, başka hiçbir şey yok öğretmenim. Kelepçeler büyük geldi bileklerime, ya da bileklerim fazla küçüktü kelepçeler için. Elimde bir tespih, kalıbımda büyüklük, sabıkamda cinayet, gasp, adam yaralama, hırsızlık, bir tek kalbim küçük…Öylece volta atıyorum bir ileri bir geri. Biliyorum yerimde sayıyorum, siz hep ileri dersiniz; ama içim rahat. Benimki mecburiyetten.
Gelemiyorum size bu gün. Hiçbir yere gidemiyorum ki sizin yanınıza geleyim. En baştan gelmeliydim ki sizin yanınıza şimdi burada olmazdım. Bura soğuk, bura yalnız, bura korkunç, bura ıslahevi. Islahevi ıstırap evi… Öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim.”
Ve daha nicesi.
Öksüzünden yetimine, zengininden fakirine, engellisinden engelsizine… Büyük çocuklar büyüyor öğretmensiz. Sorunlar mı irdelenmeli, çözümler mi sunulmalı, susulmalı mı konuşulmalı mı, Avrupa mı Asya mı, öğretilenler mi yaşanmalı yaşananlar mı öğretilmeli bilmiyorum. Bir günle bin günümüzü avuttuğumuzu biliyorum. Kanaatkara uyumlu, yetinmeyip isteyene suçlu dediğimizi biliyorum. Bir günle yetinemiyorum, suçlu muyum bilmem.
Öğretmenler gününüz kutlu, mutlu olsun; ama yetinemiyorum sadece öğretmenler günümüz değil her günümüz kutlu mutlu olsun.