Mülkiyetin iktidar olduğu çağda insanlar arası ilişkilerde de esası teşkil eden yine mülkiyettir. Çıkarcılık, fırsatçılık, fesatçılık, kıskançlık, yalancılık, aç gözlülük ve dahası hep mülkiyete tabidir.
Seviyor muyuz? Sahip olduğumuz için seviyoruz.
Nefret mi ediyoruz? Sahip olamadığımız şeyler için nefret ediyoruz.
Çıkarcı mıyız? Mülkten pay kapmaya çalışıyoruz.
Fırsatçı mıyız? Fazla mal göz mü çıkartır.
Fesatçı mıyız? Başkasının malını çekemiyoruz.
Kıskanç mıyız? Ya mülkümüzü kaybedersek korkusundayız.
Yalancı mıyız? Mülkiyeti elde etme ve koruma yolunda herşey mübahtır.
Açgözlü müyüz? Ya mülksüzlükten ya mala mülke doyumsuzluktandır.
Hoşgörülü müyüz? Başkalarının mülkünü hoş göreyim ki benimkini de hoş görsünler.
Mutlu muyuz? Çünkü sahip olduğumuz şey çok.
Mutsuz muyuz? Çünkü sahip olduğumuz şeyler var ya da yok.
Dindar mıyız? Cennette sahip olacağımız huriler, şaraplar bize çok tatlı geliyor.
İnsanın ve mülkiyetin ahlakı birdir. Örnek olarak bir feodal değer yargısı olan namusu irdeleyebiliriz. Namus, kadındır, onun vajinasıdır. Devletin ve imamın onayı dışında kadının cinsel ilişki yaşaması namussuzluktur. Namusun sahibi ve koruyucusu da erkektir. Bu erkek devlet olarak kurumsallaşmıştır, aile kurumu bunun çekirdeğidir. Burada sahip erkek, sahip olunan kadın. Erkek kadını nesneleştirirken kendisi de diyalektik gereği nesneleşmektedir. Bir mülkiyet ilişkisidir. Mülkiyet ilişkilerinden bağımsız düşünülemez.
Başka bir örnek: İşçinin ürettiği ürün mü metadır, yoksa işçinin kendisi mi? Her ikisi de alınır, satılır; her ikisi de metadır.Kendisini satan işçi üretir, sonra gider bir başka kendini satan işçinin ürününü satın alır. Ve bu döngü alınıp satılmanın, mülkiyetçiliğin temelini oluştururken tek veya çok kefen parası ile ölür.
Özel mülkiyetin iktidarlığında her insan bir mal-mülk-nesnedir, doğallığında insanın insanla ilişkisi de de buna göre biçimlenecektir. Ne yazık ki insan bunu sadece kendisine değil hayvanlara, bitkilere, doğaya da yansıtmıştır. Hayvanların sergilenmek veya satılmak üzere kafeslenmesi, bitkilerin güzel görünüyor ve kokuyor diye saksılara gömülmesi, vitrinlerde sergilenmesi, yeni beton alanları ve petrol için doğanın talan edilmesi.
Dahası politikayı, edebiyatı, felsefeyi, bilimi, teknolojiyi mülkiyet ilişkilerinden ayrı düşünemeyiz.
Tabiki dinleri de. Mülkiyet kimin olmalıdır kavgasında sayısız tanrı doğmuş ve son metafizik tanrı, mülk benimdir demiştir. Bakınız: ”Mülk Allahındır”
Adalet mülkün temelidir ile mülk adaletin temelidir arasında temel bir ayrım yoktur. Bu yüzden bütün suçlar da, yasaya uyum gösterme de yine mülkiyete dairdir.
Özel mülkiyetin iktidar olmadığı dönemler çok eskide kaldı, artık hatırlamıyoruz. Mülkiyetin sahibiyiz. Mülkiyet bize sahip. Bunu inkar edemeyiz. Bunun için ideallerimiz de çoğu zaman mülkiyeti parçalayacak cinste, güçte değil. Bunun olabilirliğini hayal edemiyoruz. ”Ne demek benim, senin kalkacak; bizlik başlayacak?” diye düşünüyoruz.
Mülkiyetçiliğin dışına çıkabilir miyiz? Bugün için tam olarak değil. Ancak mülkiyet karşıtı olabilir, değer yargılarımızı daha yakından görebilir ve bir başka dünyanın mümkün olabileceğini, olması gerektiğini düşünebilir, bu yolda ilerleyebiliriz. Çünkü esası teşkil eden sorun mülkiyetin kimde kalacağı değil, özel mülkiyetin parçalanmasıdır. Bu yıkım önce kendimizden başlamalıdır.
Baran Sarkisyan
Dünyalılar