Yaşadığımız sistemin adının koyulması için oldukça verimli kavramlar dolaşımdadır. Geç kapitalizm ya da küresel emperyalist dönem. Tekelci kapitalizm çağı ya da burjuvazinin mutlak egemenliğinin ilan edildiği çağ…
Bizler bir sistemde yaşıyoruz ve iradesine katılamadığımız bu sistemin bir parçası, sürdürücüsü, sonucu ve sebebiyiz. Yaşadığımız şeyin adı Bellum omnium contra omnes olmalı. Her insanın bir diğeriyle değiştirebilirliği üzerine kurulmuş sonsuz bant sistemi.
Sığınaklar bombalanmış, kutsallar yırtılmış, aidiyetler iğdiş edilmiş, atıflar boşa düşmüş, yalvaçlar ihanet etmişken. Her birimize kurulmuş karakolların sayılar, sözcükler, imajlar bombardımanı.
Yaşadığımız zamanı, yeni sömürgecilik olarak tarifliyorum. Yeni bir sömürgecilik ki artık bir toprağın ya da insan grubunun egemenlerce sömürge haline gelmesinden ibaret olmayan, insan birbirinin sömürgesi haline geldiği bir akıl ve kalp rejiminden bahsediyoruz.
Herkes herkesin sömürgesi, her birimiz sömürgecimizle özdeş, hepimiz sömürge olduğumuz için yaralı, sömürgeleştirdiğimiz için yara açan. En kalabalık ve en ıssız çağın ortasında, artık hücrelere gönüllü girilip, kürek cezalarına hevesle yazılıyoruz.
Buraya kadar bahsini ettiğimiz, tek başına ekonomik ya da politik/ ideolojik bir kriz değil, bir insanlık kriziydi. Ve fakat bu insanlık krizi de aşıldı, kökleşti, kriz olmak özelliği yitirdi, olağanlaşmış bir özel kültürel mantık halini aldı. İnsanlık bir fikir olarak sahneden çekildiğinde geriye yine büyük hayalkırıklığı kaldı.
Beden krizin kendisidir artık. İnsan imgeleme düzeyinde akıldan ve kalpten öteye geçmiştir. İktidar her ne ise, her ne için işletiliyorsa en çok bedende mutlaklaşmaktadır. İnsanlık aşılıp bir köleliğe yeniden ikna edilirken, beden köleliğin en yoğunlaştığı özel alanı oluşturdu. Aklından ve kalbinden koparılan beden, sahibini yendi, teslim aldı.
Sömürge insan hayatının merkezine eğlenmeyi koyduğu için sürekli sıkılmaktan alıkoyamıyor kendini. Psikiyatrik aşındırıcılarla duygularını yönetebiliyor, pornografiyle anlamlandırıyor cinselliğini, alışveriş dinlerine tapınıyor, kozmetikle kabul edebiliyor ancak gövdesine yük olan tenini, şiddet boşalmalarıyla dindiriyor ona uygulanan iktidarın sızısını.
Sömürge insan, cerrahi operasyon seanslarından hobi akşamlarına, yoga ayinlerinden uzak doğu mistiklerinin eserlerine savrulup dururken, her şeyden huzursuz, her şeyle mutlu her şeyi severek her şeyle uzlaşarak, sonsuz kere çoğaltıyor, kırılmış suretini yansımasında.
Sömürge insan, rekabet ediyor, yarışıyor, aşkına mütekabiliyet istiyor, kendi yaşamını mutlaklaştırırken, başkalarının ölümünü usulca örtüyor. Video oyunlarında öldürüyor. Kazanıyor. Şehvetle dişlerini sıkıyor. Devletin gözlerini bakıyor, kendini de o gözlerle seyrediyor, gözleri bir göz olmaktan çıkıp kendisine yönelmiş güvenlik kamerası oluveriyor. Kendi gözleriyle değil sömürgeciliğin gözleriyle bakıyor yaşamına, tapularını sayıyor, banka hesaplarını kontrol ediyor, arabasının markasıyla kamaşıyor, hiddetiyle başı dönüyor arzusunun.
Sömürge insan, sosyal medya mecralarında kendine yaşamaya değer öyküler, yaşamaktan daha heyecan verici ömürler arıyor. Ucuz özgürlüğün hızla kazandırdığı hissedişlerle, bir başkası olabilmenin keyfini yaşıyor. Sınırlı da olsa muhalefet etme becerisini soğuran, yaşamla kurduğu doğrudan nedensel bağları felç eden bir bilgiye ve iletişime maruz kalıyor.
Beden ideolojisi için imge, doyurulamayan arzunun, asla doyurulamayan başka bir arzuyla değiş tokuşundan ibaret.
İmge asla doyurulamayacağı için simgeye yüklenen büyük anlam, simge hiçbir zaman gerçeği çağırmayacağından gerçeksizlikle mükemmelleşiyor.
Mükemmel bir beden; içinde binlerce benlik taşıyan ve aslında bu benlikleri taşımak istemeyen, bu benliklerle tezat arzularla kasılıp duran. Mükemmel bir sömürgecilik için insanları oldukları gibi seven bir sınıf; Burjuvazi.
Yeni devrimci özne; Aklın, kalbin, bedenin bütünleşmesi ihtimalinin siyasal/ ideolojik aksiyonudur. Bir inşa olarak öznenin sızı’sızlaşmak, kendi gözleriyle kendisine bakabilmek ve kendi bedenini geri almak için yürüttüğü sömürgecilik karşıtı mücadele.
Cızırtılı bir radyodan sesi geliyor Rosa’nın:
“Buradaydım, buradayım, hep burada olacağım”
Bu yazı http://fraksiyon.org/ web sitesinde yayınlanan aynı başlıklı yazıdan kısaltılarak eklenmiştir.