Arka Bahçemiz

Hiiiçççç…

Garip bir akşamüstü sıkıntısı yine çocukluğumdan kalma, karanlık çökerken gecenin karanlığından değil de ruhun karartısından korkan bir sıkıntı… Gomidas dinlerken ya da ya da bir keman sesinden sarı gelin türküsünde hissettiğime benzer bir duygu durumu…

Düşünüyorum, garip bir varlık insan kendi hiçliğini, dünyadaki varlığının anlamsızlığını kabul edebiliyor da dünyadaki yaşananların da bir hiç olabileceğini kabul edemiyor, acının hazzına mı esirdir nedir değiştiremeyeceğini biliyor ama yine de yine de devam ediyor hiçliği kabul etmemeye…

Ben bir hiçim biliyorum peki dünya hiç mi?

Diyorum savaş, katliam, acı, hayvanlar, ağaçlar onları da hiç olarak kabul etsem rahat edeceğim belki ama olmuyor, insan vicdanını öldüremeyince dünyada yaşananları da hiçleştiremiyor sonucuna varıyorum…

Yine o akşamüstü sıkıntısı içimde, Doors The End çalıyor arka fonda, sebebi de beni alıp götürsün diye, o eski salaş mekana… Hani eskiden her okul çıkışı uğranıp ucuz biranın dibine vurulduğu amcaların uğrak mekanı olan, her gidişinizde tüm bakışları üzerinizde hissedip yine de huzur bulduğunuz o yer… Şimdi neden gitmiyorum ki diyorum, gitmiyorum çünkü hazlarım eksildi, eksiltildi belki de o mekana gittiğim o eski günlerde umut vardı hala “hiç” değildim kendimce, bir cümle kuracaktım da dünya değişecekti hani o günlerdi işte o günler… Şimdi ne kurulmuş cümlem var öyle afilli ne de dünyanın değişeceği öylesine takılmak gibi bir şey yaşam… Güzel kitaplar var sadece güzel yazarlar dünyayı değiştirme umutlarından vaz geçmeyenler, onlar var olsunlar benim varlıksızlığımda diliyorum… Benden önce her şeyi düşünmüşsünüz diye bile kızmıyorum artık onlara, sadece iyi ki varlar diyorum…

Akşam oluyor yine kediler uyuyor dizimde, masada kitaplar yığılmış beni bekliyor, arkadan evin hep bozuk olan musluğundan su sızıntısının sesi geliyor, yarım kalan kahve çoktan soğudu, kapı sesleri duyuluyor apartmandan, birileri okuldan, işten dönüyor… Gün bitiyor ama güneşle ilgisi yok çünkü zaten güneş hiç gelmedi bu gün yine Ankara’ ya bu nedenle zaten gün hep akşamdı bu bozkırın tuhaf var olamamışlarının şehrinde…

Ankara dan bir yerlere gittiğimde kurduğum bir cümle geliyor aklıma ”bir umut be asık suratlı gülmeyen şehir geldiğimde güzel davran ve gül bana olur mu?” Cevap belli tüm çoğulluğu  ile,  sen hiçsin ve hiçler için umut yoktur varlığı da işkence…

Emek Erez

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu