Thomas Man “Yusuf Ve Kardeşleri” (1. Cilt/Hece Yayınları) kitabının giriş babında, “Geçmişin kuyusu çok derindir” aforizmasıyla başlar.
İnsanın öğrenmesi bilme tutkusuyla orantılıdır, merak ettikçe araştırdıkça daha çok batar derine doğru. Bulduk dediğimiz şeyi doğruladıktan sonra, yeni bir soruyla tekrar bilme/bulmaya meylederiz kendimizi. Tipik bir ‘sisipos’ halidir bu, insanın.
İsrail – Filistin sorunu nedir?
Hamasçılar ile Siyonistlerin çatışması sürekli geçmiş referanslıdır; ‘Kudüs toprakları’ ya gerçekte Filistinlilerindir, ya da İsraillilerindir; Ya ilk, orada Süleyman mabedi vardı, ya da Mescid-i Aksa vardı diye etnolojik kalıntı ve buluntular üzerinden tartışır/savaşır durursun.
Bu aptallığın sonu yok, çünkü kuyuya seslendikçe kuyunun yankısı her zaman aynı sesi vermez. Çünkü herkes ayrı sarkaçlardan iner kuyuya. Thomas Man’ın dediği gibi, “İpimizi ne kadar tehlikeli derinliklere salsak gene de daha derinlere uzanır” bilmek isteyişimiz. Üstelik derinlik ve sathilik yoruma göre görece bir hal alır.
Daha da önemlisi, yorumlayanlar dün ve bugün dünya ülkelerini yönetenler ise ve onlar, siyaseten dini inançlarıyla, kutsal kitapların diliyle konuşup vaaz veriyorsa doğrulara ilişkin meseleler daha da karmaşıklaşır, çıkmaza sürüklerler insanlığı.
Noam Chomsky, son konuşmasında yıllar yılı ABD’yi İngiltere’yi Almanya’yı yöneten devlet adamlarının politik konuşmalarının büyük bir çoğunluğunu ‘Mukaddes Kitap’a dayandırarak İsrail’in bugünkü konumunu sağlamlaştırdıklarını ve onlara hamilik yaptıklarını ileri sürüyor. Bir başka anlamda emperyalizm tezahürü yani.
Bu tutum ve tavıra yönelik ise, İslam ülkelerinin hemen hepsi, Türkiye dâhil Kur’an’ın emirleri doğrultusunda karşılık verdikleri çok açık ortada. Ortadoğu’da süregelen bütün çatışmaların arka planında bu inanış hakimdir.
“Birleşmiş Milletler; Emperyalizmi Aklama Merkezi” başlıklı yazımızı da okumak isterseniz…
Dünyanın en tanınmış siyaset bilimcilerinden ve İslam eleştirmenlerinden Hamed Abdel-Samad diyor ki:
“Kur’an’da yeri vardır; İslam, dünyayı müminler ve kâfirler olarak böler. Kâfirlere karşı şiddeti sadece meşrulaştırmakla kalmaz, aksine onu öngörür ve teşvik eder. İslam’da daimi bir şiddet potansiyeli vardır ve bu potansiyel her gün dünyanın her köşesinde uygulanıyor. Şiddet, Müslümanların aşağılık kompleksini her şeye muktedir olma fantezileriyle dengeler”
Bu bağlamda, birilerinin “Hamas, terörist bir örgüttür” düşüncesi karşısında diğerlerinin de, “Hamas, topraklarını korumaya çalışan mücahitlerdir” deme tutumunda bir absürtlük yoktur.
Çünkü zamanın geride kalmış dipsizliği yol göstermektedir artık insana.
Sonuç olarak, ‘kör inanç’ ipiyle kuyuya inilmez, eğer o kuyuya inilirse o kuyudan doğruyla yukarı çıkılmaz.
İnsanlık tarihini bu ‘mealler’ üzerinden yorumlarsanız olacağı budur, çünkü o kuyu dipsizdir!…
Yazı ve Görsel: Osman Günay
70×100 / tuval üzerine yağlıboya