Elinde silah, nişan almış kadın fotoğrafları…
Belleğimdeki kadın ve silahı birlikte gösteren ilk fotoğraf, Leyla Halid’e ait. Ben on yaşındayken Filistin halkının kurtuluş mücadelesi için uçak kaçıran Leyla Halid’e. Benim bunu öğrenmem uçağın kaçırılışından sonraya, on sekiz yaşlarıma rastlıyor. Heyecanın, umudun henüz acıyla buluşmadığı yaşlarıma. Hem kadın hem de elinde silah var. Kadınların günümüzde bile hayatın bir adım gerisinde olduğu topraklarda eline silah almak, halkının sesini dünyaya duyurmak için uçak kaçırmak, bir anda dünyanın gündemine oturtmuştu Leyla Halid’i.
Peki, kimdi Leyla Halid?
1944’te Kuzey Filistin’de tarihi liman kenti olan Hayfa’da dünyaya geldi. Akdeniz’e dik inen Kirmil Dağının eteklerindeki Hayfa’da İbraniler, Romalılar, Araplar, Haçlılar, Osmanlılar ve İngilizler egemenlik sürdü tarih boyunca. Halid doğduğunda Hayfa son egemeninin elindeydi. Halid’in ailesi yaşayanlarının çoğunluğunu Arapların oluşturduğu Hayfa’dan 1948’de göçmek zorunda kaldı. Çünkü ailenin topraklarında Araplarla Yahudiler yıllar yılı sürecek savaşa başlamıştı. Çocukluğu savaş ortamında geçen Leyla Halid, henüz on beş yıl yaşamışken kökleri 1940’lı yıllarda George Habas tarafından oluşturulan Filistin Halk Kurtuluş Örgütü’ne katıldı. Daha sonra Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde tıp eğitimine başladı. 1967’de Altı Gün Savaşlarında Filistin Halk Kurtuluş Örgütü’nün Filistin ayağındaydı Halid. Ardından Kuveyt’te öğretmenlik geldi. 1970’in Eylülü Ürdün’de yaşamak zorunda bırakılan Filistinliler için gerçekten karaydı. Sekiz bin kişinin öldüğü ve tarihe Kara Eylül olarak geçen olayların ardından üçü eş zamanlı olan dört uçak kaçırma eylemine katılan Leyla Halid, uçağı kaçırdığında, yirmi beş yaşındaydı.
Gencecikti, kadındı, koskoca bir uçağı silah zoruyla kaçırmıştı ve gülümsüyordu elinde silahıyla. Ezberleri bozmuştu.
Yine aynı topraklardan kadınlar var bugün fotoğraflarda. Karşılarında ise; ellerinde palalarla kafa kesen, kadınları kaçırıp tecavüz eden, pazarlarda köle olarak satan, kendilerinden olmayanın canını almayı, inançlarında mubah gören katiller sürüsü… Bir kadın tarafından değil öldürülmeyi, kadınları eş tutarak konuşmayı bile küfür sayan bir caniler sürüsü… Bir tarafta tüm evrensel hakları yok sayan istilacı bir güç, diğer tarafta her zaman barışın savunucusu olan kadınlar. Ellerinde silah direniyorlar 100 gündür, büyük özgüvenle, gözleri ışıldayarak… Sadece topraklarını koruyorlar, başka bir toplumun topraklarında gözleri olmadan.
Güneydoğu sınırımızdaki bölgede demokratik özerkliğin hayata geçirilmeye çalışıldığı üç kanton var. Cizire, Kobane ve Efrin. Bölgenin genel adı Rojava. 19 Temmuz 2012’den beri bölgede bir hareketlilik var. Başını kadınların çektiği bu hareketlilikte güzel şeyler oluyor kadınlar ve insanlık adına. Şehir merkezlerine tek başına inmenin bile doğru karşılanmadığı bir kültürde; toplumsal alanların her biriminde kadınlar var örneğin. Kadınlar, her düzeydeki yönetimde söz sahibi olmaya başladılar. Namus adına işlenen cinayetlerin, erken ve zorla evliliklerin, kadına yönelik her türlü şiddetin yaşandığı bir coğrafyada; her mahallede açılan kadın evleri, kadın davalarına bakan kadın hâkimleri var artık. Boşanma ve miras yasalarında kadınlar lehine yapılan değişiklikler, kadın kooperatifleri, kadınların asayişte erkeklerle birlikte yer alması da diğer gelişmelerden bazıları.
Yüzyıllardır erkek egemen sistem-kültür tarafından ezilen, kişiliksiz kılınan, alınıp-satılan, öldürülen kadınlar dünyanın bu bölgesinde artık geleceğe daha bir umutla bakıyorlar. Yıllardır kadın olmalarından dolayı kendilerine yazgı olarak kabul ettirilenleri yıkabilmek için var güçleriyle mücadele eden, can veren kadınlar; cinsiyetçiliğin yaşanmadığı, eşitliğin olduğu, olması için uğraş verdikleri bir yönetimi ve kazanımlarını kaybetmemek için direniyorlar. İşte bu yüzden, içlerinde taşıdıkları kadın nefretiyle Ezidi kadınlara, Türkmen kadınlara, Kürt kadınlara saldıran IŞİD’in karşısındalar. İstiyorlar ki, topraklarında yeni kurdukları yaşamlarına devam edebilsinler. İstiyorlar ki yıllardır tırnaklarıyla çabalayarak var ettikleri kadın devrimi sona ermesin.
Ve şu anda yetmiş yaşında olan Leyla Halid’e kadınların bugün geldiği noktadan, Rojava’dan kardeşçe selam gönderiyorlar ve bir fısıltı çağıldıyor kulaklarında kadınların: Gülemiyorsun ya, gülmek, bir halk gülüyorsa gülebilmektir.*
• E.Cansever /Mendilimde Kan Sesleri
24 Aralık 2014/ Sevgi Çifter
Dünyalılar Editörün Notu: Yazıda bahsi geçen kanlı çete, Amerikan ve İsrail hamiliğinde bölgedeki taşeronlar kullanılarak peydahlanmıştır ve yine bu aynı güçlerin sözde destekledikleri gruplar tarafından geri püskürtülmeye çalışılmaktadır. Kaybedenin bölgenin tüm halklarının olduğu şüphe götürmez, hem Rojavalı ve hem de bölgede çektikleri tüm acılara rağmen direnen kadınların samimi ve yürekli çabaları insanlık adına umut veriyor. Bölgenin istikrarsızlaştırılmasına yönelik bu emperyalist oyun, emperyalistlerin kendi silahlarıyla bertaraf edilebilir mi? Ben günün sonunda ulaşılacak noktanın çok da hayırlı olacağını düşünmüyorum (ki an itibariyle bile hasar çok derin) ama yuvalarını, hayallerini korumaya çalışan bu onurlu kadınları da görmezden gelemiyorum.
Dünyalılar