Çocukluğum kışın Ankara’ da yazın köyde geçti. Pek farkı yoktu birbirinden Ankara’daki mahallemiz Türközü, sanki Çakırı’daki köyümüz Yakuplar’dan…Oyunlar oynardık yaşıtlarımız ile, oyun dediysem ya birbirimizin kafasını yarardık ya da birbirimizin canını yakardık. Kız ve erkek çocuklar olarak ne kadar birbirimizden nefret etsek de yinede kopamazdık. Her sene yaşıtımız sayılabilecek, bizden üç beş büyük bir kaç kız kaybolurdu. Daha dün bizim ile oynarken uzaklaşırdı bizden, önce başı kapatılır sonra giyimi değişir ve bir an da on beş birden büyürdü, sonra da evlenir kaybolur giderdi.
Rahmetli Duygu Asena söylemişti ”Kadının Adı Yok”, güzel de söylemişti ama kadının adı hep oldu bizim oralarda.
İlk doğan kızlara birbirinden güzel isimler verilir. İlknur, Gülendam, Gülbahar gibi. Hep gülsün isterdi sanki babaları evlatlarının. Bizim oralarda bir kadının ismi, gül ile başlıyorsa, ya ilk evlat olduğundan, ya da 5-6 tane erkek çocuk sonrası, beklenen bir kız olduğundandır.
Bizim oraların, kadınlarının kaderi daha doğduklarında, isimleri ile konulmuştur.
Aslın da vardı, kadının adı. Oldukça çirkin, anlamsız, öylesine konulmuş isimlerle adlandırmışlardı kadını. İkinci çocuğun kız olması, bir yere kadar idare edilebilir ama bir yere kadar! Fazla anlamları olmayan, yörenin kendisine göre, fazla dikkat çekmeyecek isimler konulur. Kezban, Fadime, Hatice…
Üçüncü çocuğun kız olması demek, artık Allah’a sitem göndermenin başlangıcıdır. Allah’a kolay kolay isyan edilmez, hafif bir sitem gönderilir Songül, Yeter, Sonnur gibi…Artık son olması istenir.İnceden bir sitemden çok, sanki bir adak olur isimler.
Dördüncü ve sonrasında gelen her kız çocuğu artık bir taraftan erkek çeken isimleri ile adlandırılır. Yaşar, Metin bile olur, çaresizlik derecesinde bir yakarıştır. Bir sonraki çocuğun erkek olması için, kız çocuklarına adak adar gibi erkek isimleri konulmaya başlar. Bokunu çıkarır kız çocuğuna İmdat diye isim bile koyarlardı.
Satı’da böyle bir kız çocuğuydu…
O sene güz bitti. Bir an da köyü bir telaş aldı, Satı’nın düğünü vardı. Herkes o kadar heyecanlıydı ki üç tane köçek bile gelecekti düğüne. Aşağı köylerden birinden oldukça zengin bir adam talip olmuştu Satı’ya. Bir hafta kadar sürdü düğün hazırlığı. Kolonya ile saçlarımı taradı annem. Gittik Satı’nın düğününe.
Felaketti. Kırmızı bir duvak takmışlardı başına, beline de kurbanlık kuzulara taktıkları kuşak. Bir makyaj vardı yüzünde, sanki çocuk olduğunu gizlemek istemişler. O kadar boyamışlar ki o güzel yüzünü, ben korkmuştum gördüğümde. O kadar çirkin olmuştu ki. Yanın da saçları hafif seyrek, gür bıyıklı bir amca oturuyordu. Ciddi ve sert bakıyordu. Köçekler oynuyor, kemane döktürüyordu. Satı önüne bakıyordu. Kadınlar sadece seyrediyor, erkekler alkolün etkisiyle kendi kendilerine garip hareketler yapıyor, havaya silah sıkıyor ve birbirlerini tebrik ediyorlardı. Satı her silah patladığında irkiliyordu.
Yıllar sonra annem hüzünlü bir ses ile ”Bal Satı kaçmış yine” dedi.”Bal Satı kim” diye sordum.”Hatırlamadın mı hani aşağı evlerden Kel Memed’in kızı ”Ne olmuş ona?” diye sordum.
Satı gelin gittikten sonra o amcadan çok korkmuş, girmemiş yatağa, çok dövmüşler, belinde odun bile kırmışlar. Bir kaç defa kaçmış Satı. Babası dövmüş, elleri ile teslim etmiş amcaya. ”Kadının yeri evidir”demiş. O teslim edince amca ve amcanın annesi dövmüş. Sonra tekrar kaçmış, bu defa babası dövmüş. Bakmışlar olacak gibi değil, Satı’yı kocası boşamış ve alçıda ki kırık kolu ve morarmış gözü ile bırakmış baba evine. Sonra bir sürek avı başlamış köyde. Daha dün abi, amca, dayı, dede dedikleri adamlar Satı’nın yolunu gözler olmuş .Kimisi ”kuma gel” demiş kimisi ” tarlalarım, hayvanlarım, köpeğin olsun Bal Satı, istersen sana ev açarım” demiş. Satı bir an da Bal Satı olmuş. Türkülerdeki Can Hatice, Al Fadime, Bal Fadime gibi. Babasının kendisine verdiği çirkin ismi, babası yaşında adamlarda sevmemiş. Bal Satı koymuşlar adını. Bal gibi kızmış Satı. Her dul gibi, her sahipsiz gibi peşine düşmüşler. Önüne geçememişler, köyde baktılar olmayacak, Satı’yı Ankara’ya amcasının yanına göndermişler. Satı gelmeden namı gelmiş; Bal Satı. Hemen bir hayırlı kısmet bulmuşlar Bal Satı’ya. Dul kadına gelinlik ve düğün olmazmış. Hemen imam nikahı kıymışlar, hayırlı kısmet devlet nikahını en kısa zamanda kıyacakmış ama kısmet olmamış. Satı’nın bir kızı olmuş. Kocası iyi adammış ama iki tek atıp efkarlanınca biraz dövermiş Satı’yı. Satı’nın adı çıkmış bir defa, Bal Satı adı aklına geldikçe isyan edermiş kocası. Sonra ikinci kocasının elinde kalacakmış bir gün zor almışlar. Burnunu kırmış kocası, bir de kafasına sandalye bacağı ile vurmuş. Hastaneye kaldırmışlar.Karakoldaki polis amcalar nasihat vermişler ”yuvanızı yıkmayın, olur böyle ufak tefek tatsızlıklar ailede, bakın bir çocuğunuz var”…Satı’nın kocasına demiş ki baba kılıklı komiser amca ”bir daha bu kızı üzersen, kulağını çekerim”.Satı kocasının elini öpmüş barışmışlar. Sonra uzun sürmemiş, kocası yine efkarlı bir gecede Satı’nın kasığına takmış bıçağı. Sorduklarında ” bu kahpenin geçmişini kaldıramıyorum erkekliğime dokunuyor” demiş. Baktılar olmuyor, Satı’nın elinde bebeği dönmüş amcasının yanına. Sonra bir haller olmuş Satı’ya kendi kendine konuşur olmuş, yüzünü tırmalar olmuş, durup dururken kafasını duvarlara falan vurur olmuş. Haykırır olmuş. Bir kaç defa kaçmış evden. Bir kaç ay sonra daha beter bulmuşlar. En son İzmir’ de yakalamışlar polis amcalar. Herkes ölüsünü beklerken dirisi ile karşılaşınca şaşırmışlar. Sonun da dayakta fayda etmemiş Satı’ya. Artık Bal Satı bile değilmiş. Deli Satı diyormuş herkes.
Annem anlattı ben dinledim. Aklımda hep benim fitilli kadife pantolonumu çalan adı sümüklü Satı’da olsa yeşil gözleri ve dünyaları ısıtan gülüşü ile beni hep mutlu eden arkadaşım. Sonra olmuş Deli Satı…Çocuğunu da elinden almışlar yatılı okula vermişler. Çocuk yıllarca annesinden habersiz soğuk bir yatakhanede büyümüş.
Satı’lar hep vardı. Anlatmak istemedim aslında bu hikayeyi. O kadar çok ki. Çevremiz de hep var onlarca Satı. İşte korkunç olanı da bu. Beni korkudan geceleri uykumu kaçıran da bu!
Kadınların, çocukların bu kadar bedduasını, bu kadar ahını alan toplum huzur bulamaz. Hiç bir zaman huzur bulmayacağız. O ağlattığımız, öldürdüğümüz, tecavüz ettiğimiz (nikah altındakilerde dahil) ,efkarlanınca kafasında odun kırdığımız Satı’ların laneti bizi hiç bir zaman bırakmayacak. İki yakamız hiçbir zaman bir araya gelmeyecek!
ANGUTYUS
Dünyalılar