Neyse ki cinselliğini unutmamış, bir nebze olsun özgür, doyasıya, içsel yönelim bütünlüğüyle, cinselliğini yaşayabilen kadınlar var günümüzde. Peki ya bunu yapamayan, cinselliği ile organik tüm bağını yitirmiş, en temel zevk unsurlarından birine küseli yıllar olmuş ya da hiç tanışamamış çoğunluk?
Aslında büyük ölçüde cinsiyet anlayışını da belirleyen, toplumsal sosyalleşmeye bağlı olsa da; cinsellik, seks, aşksal ilişki temel dürtülerimizdendir…Nasıl, hangi koşullarda, kiminle cinselliğimizi yaşayacağımızı, ne kadar özgür olup ne kadar olamayacağımızı belirlemede toplumsal cinsiyet rolleri kesinlikle dürtüleri bile solluyor! Doğal olanı özgürce yaşamak şöyle dursun neredeyse akli dengelerimizi zorlayacak, duygulanım bozukluğu yaratan bir “mesele” haline geliyor cinsellik kadın için!
Cinsellikte asıl belirleyici olduğu iddia edilen kadın, genelde kendisine sunulan alternatiflerin içinden tercih yapmak zorunda kalmıyor mu? En modern, okumuş yazmış, entelektüel çevrelerde bile cinsellikte üstlendiği tarihsel rolden ne kadar sıyrılabilip özgün tercihlerini dayatabiliyor kadın? Ola ki dayatıp yaşamaya kalktığında cinselliğin arenası yatakta, rolünün dışına çıkma çabasının ötesine gidebiliyor mu? Hele bu azınlık sınıfın ötesinde, cinselliğini hiçbir şekilde seçme ve yönlendirme şansı olmamış Anadolu’daki tipik kadın için bir an önce unutulması gereken kötü anılar yığınından ibaret değil mi cinsellik?
Kaç kadın cinselliğini doğal akışı içinde keşfetme şansına sahip olabiliyor? O kadar zevkli ürpertilerle yaşanması beklenen cinsellik serüveni kaç kadında KORKU- İĞRENTİ- ZORLANMA- KAYGI vs duygular eşlik etmeden yaşanabiliyor? Kadın hangi yaşanmışlıklardan/yaşanmamışlıklardan sonra cinselliğine tümüyle küsüyor? Bir barışma süreci mümkün mü?
Kapitalist Sistemin Popüler Kültürde Kadın Cinselliğine Bakışı
Emperyalizm ve muhafazakar siyasi güçler kadının cinselliği üzerindeki kontrolü sürdürmek için farklı taktiklerle aynı amaca hizmet ediyorlar. Bu siyasi zemin, patriarka ve cinsiyetçi tutum birbirini beslemekte. Kadının cinsel imajı giderek şişirilirken , cinselliğine dair birincil roller her daim erkeklerin elinde tutuluyor… Kadın cinsel bir obje olmanın ötesinde bir yer bulamıyor kendine…Bunu kabullenmek durumunda kalan kadınlar, ikincil rollere razı olmak zorunda kalırken red eden kadınlar neredeyse “güzel” olmaktan “alımlı” olmaktan kaçınıyor çoğunlukla. Cinsel arenada fikri alınmadan; sadece “talep gören” bir nesneye dönüştürülmüşken bir talep üretmek ahlaksızlığa ortak olmak gibi algılanabiliyor…
Çıkışsızlığın kronikleştiği kapitalist düzende erkek de kadın da eziliyor. İnsanlarda pek çok alanda faşizan eğilim ve sapkınlık artarken, erkek cinselliği sonsuz tüketici bir sapıklığa, kadının cinselliği ise birincil roller üretmeyi unutmuş cinsiyetsiz bir yapıya dönüşüyor…
Kadın hayatta kalabilmek ve diğer edinimler için bedeniyle ödeme yapmak zorunda bırakılıyor. Hayatla mücadele ederken bir yandan da kendisine dayatılan cinsiyet rollerini üstlenmeye, kendisine patriark toplum gözüyle bakmaya başlayan kadın, kendi vücudu üzerinde bir kontrolü olmadığına ikna ediliyor!
Yoksul kadınlar kapitalist dünyada yerli ve yabancı pazarlarda alınıp satılan, ticarette ciddi bir yer tutan nesneler haline çoktan getirildiler. Her tür taciz, tecavüz, pornografi, seks ticaretinin nesnesi yapıldılar. Cinsel kimliği içinde kendisine biçilen rolü iyi oynamayan kadınlar, neredeyse yok kabul ediliyor medyada ve diğer iletişim kanallarında. Genelevlerde-sokakta- telefonda-internette hep seks nesnesi olarak sunulan kadın sinema-reklam-klip vs dünyasında da bundan başka yer bulabilmiş değil kendine. Kadın bedeni o denli teşhir ediliyor ki kadını cinsel obje olarak gözlerimize sokmanın ötesinde, kadın kendi cinselliğine / bedenine yabancılaştırılıyor…
Popüler kültürde kadına biçilen imge on yıllar içinde elbette evrildi; çok yönlü baskılarla, iffetli bir kadın kalıbını kabullenen “edilgen kadın” dan; hayatlarına çizilen yolda birincil roller üstlenmek isteyen, özgür cinsellik sinyalleri veren “modern kadın”a geçildi. Gelgelelim geleneksel aile yapısı ile toplumsal cinsiyet bakışının oluşturduğu fon çok da değişmediğinden, henüz bu geçiş kadını gerçekten özgürleştiren, cinselliğine saygılı bir noktaya taşınamadı… Doyasıya cinselliği yaşarken onu HAFİF kadın diye niteleyen bir erkek güruhunun içinde; cinsel isteklilik/olgunluk/farkındalıkla “namuslu aile kadını” kavramlarının yan yana gelmeyeceğini içten içe bilen kadın sınırsız, sorgusuz seks talep edebilir mi? Popüler kültürde cinsel çekiciliğini yitirmiş kadın, son kullanma tarihi geçmiş bir ürün gibi kenara atıldığında yani tüm değerlerinden ayrıksı ve etkili bir şekilde ona itibar(!) sağlayan bu ikincil cinsellikten soyutlandığında belki geriye, kendi cinselliğini kendi talepleri doğrultusunda yaşamak seçeneği kalıyor ama artık bir ürün olarak talepkarlığı kalmadığından bu yol da çoktan kapanmış oluyor…
Muhafazakarlık-din-inanç boyutlarında da cinselliğini saklaması-yok sayması dayatılan hep kadınlar. Muhafazakar siyasi güçlerin yükselişi ile yüceltilen tabular, kadın cinselliği hakkında hatalı anlayışlar üretmeye ve bunları beslemeye devam ediyor. Cinsellik kadınlar için bir tabu haline getirildikten sonra erkekler tarafından onu bu kanaldan yönetmek – aşağılamak-ödüllendirmek de kolay oluyor! Bu durum birçok kadının cinselliğe olumlu yaklaşmasını zorlaştırmak ve olumlu cinsel deneyimler yaşama imkanlarına ket vurmakla kalmıyor, aynı zamanda cinsel sağlık, eğitim gibi temel hak ve özgürlüklerini ihlal edip sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda eşit katılıma engel oluyor.
Bunların hiçbiriyle kadının cinsellik kalesini istila edememişse sistem, ona son çözüm olarak da erkekleşmesini buyuruyor! Kadın için olumlu, sağlıklı, eşitlikçi bir cinsellik ihtimali giderek azalıyor.
Cinsel Sömürünün Sınırsızlığı
Irigaray’a göre, toplumsal cinsiyet kimliği ile cinsiyet kimliği iç içedir. Kadınlık kimliği olması gerekenin aksine patriark toplum tarafından bastırılmıştır. “Toplumsal cinsiyet farklıdır; kadın deneyimleri erkek deneyiminden farklıdır ve farklı olmalıdır”. Ancak bu yaklaşımı bizimki gibi toplumlarda faydalı bir yansıma göstermez; toplumun temel yapısının demokrasiden uzaklığı, özgürlüklerin yaşanılırlık oranı, toplumsal tabular, ekonomik yapı vs her parça yan yana gelişinde bu kadınlık erkeklik yapısının DOĞAL akışını bozar..
Küçüklükten itibaren cinselliğini ortaya koymanın, yaşamanın hatta düşünmenin AYIP-YASAK-KÖTÜ olduğuna ikna edilen kadın, tüm kısıtlanmışlık ve bastırılmışlık atmosferinde yapılandırmak zorunda kalıyor cinselliğini.
Beyninin içine sadece “güzel görünmek, güzel olmak, beğenilmek, itaat” safsatası yerleştirilen, ilk gençlik yıllarından itibaren içinde hissettiği hormonal/cinsel uyanışa yabancılaşması öğretilen, ETKİN bir role girmesinin ayıp olduğu belletilen kadın zincirlerini kırabilir mi gerçek anlamda? Psikanalist Jessica Benjamin “Kadın seksidir ama özne olarak değil, nesne olarak. Kendi arzusundan çok, arzulanmaktan duyduğu hazzı ifade eder; asıl zevk aldığı şey diğerinde arzu uyandırmak, cezp etmektir” derken tam da bunu işaret eder.
Aile ve evlilik kurumu tek ve en makbul yapı olarak öğretilirken kadının buna sahip olmak için ödeyeceği her tür bedele boyun eğmesi de alt ezber olarak geçiliyor… Eşini, partnerini seçme şansı da genelde bulunmayan kadın her zaman kendisini korumak, hareketlerine dikkat etmek ve evlenene kadar saflık ve masumiyetin ölçütü olarak dayatılan “zar”ını korumak zorunda bırakılıyor… İffetlilik adına ona dayatılan, masum cinselliğiyle ilgili bir dil oluşturamamış kadın gerçek anlamda cinselliğiyle yüzleşemiyor…
Bu yola girenleri bastırılmış, sakatlanmış bir cinsel kimlik bekliyor çoğunlukla. Kendisine dayatılan cinsellik öyküsündeki edilgen rolün ötesinde gerçek bir cinsel kimlik, seçici bir cinsel partner olabilir mi? Hele ikinci perdede çoluk çocuğa da karıştıysa kadın, artık cinsel kimliğinden tümüyle arındırılmış, “anne” olmuş oluyor. Anne olan kadın geleneksel aile kurumunun cenderesinde robotik görevlerle, insan üstü bir çabayla, yuva sürdürücülüğü yaparken, kendine -bedenine-cinselliğine yabancılaşmasının “ücret”i aile sahibi kadına gösterilen görece saygıyla ödeniyor. Kadın “iş güvencesi”, “sigortası”, “seçme ve yükselme şansı” olmayan bu kadrodan rahatsız!
Rahatsızlığını pratiğe döken, ya bu işlere hiç bulaşmamış ya da istifa etmiş kadınları da pek çok tuzak bekliyor!.. Çalışma şartlarının ağırlığından cinselliğini hatırlamayan evli kadınlar kadar bu tabu yıkıcı kadınlar da köşeye sıkışmış durumda. Kadınlığının aile içindeki sömürüsünden kurtulan kadınları, yalnızlığın sapkın beyinlerdeki ilk çağrışımı olan “sahipsiz”liğin hoyrat ele geçirme /kullanma senaryoları, saygısız bir aşağılanmayla adlandırılmanın yıpratıcılığı bekliyor… Ayrıca cinselliğini tabulaştırmayan kadının cinselliğinin estetize edilmesi yapaylaşması tuzağına da düşmemesi gerekiyor. Evli kadını kocası sömürürken; başkaldırıya yeltenen kadınları toplumun farklı kesimleri farklı şekillerde sömürebiliyor.
Yetişme çağında erkekler cinsel teşebbüslerde bulunmaları için toplum tarafından teşvik edilirken, kızların cinsellikle ilgili konuşmaları ayıp ve yasaktır. Kadın genellikle cinsel deneyim edinemez yada pek çok alanda olduğu gibi cinsellik alanında da, deneyim ve birikimlerini erkek kadar kullanamaz. Deneyimlilik geçer akçe olmadığı gibi yersiz eleştirilere odak olabilir. Hatta toplumun değişik kesimlerinde cezalandırılır! “Erkekler bu konuda öyle iki yüzlü davranır ki; el değmemişliği masumluk ölçüsü olarak tanımlarken aynı zamanda yatakta çılgınca sevişmeler ister kadından! Bunu gerçekleştiremeyenin kadınlığını aşağılayıp aldatmaya hak görürken kendinde; becereni kıskanıp öldürebilir!…
Kadınlara yönelik, sınırsız, çok yönlü ve acımasız “cinsel sömürü” o denli yaygın, alışıldık ve ısrarcı ki; aymak ve mücadele etmek pek çok kadın tarafından bile yadırganmakta ve belki de engellenmekte. En başta kendi yakını, annesi, ablası komşusu, iş arkadaşı vs engelliyor kadının cinselliğini keşfedip yaşamasını..
Cinsellik Hakkımızdır
Kadın kendi cinsel devrimini gerçekleştirmek, bedeni ve ruhunu ele geçirmek, kendini özgürleştirmek zorundadır. Bu mücadelede yer almak isteyen erkeklerin samimiyetini ise öncelikle patriarkada kendilerine dayatılan “ezen”, “yapan”, “birincil” rollerini sorgulayıp red edebilmesiyle ölçmeliyiz. Sonra belki kadın olmayı güzel ve etkileyici olmaya indirgeyip, cinsel nesne olmanın ötesinde bir rolü gönüllülük verip vermediklerine bakmalıyız!
Kadının artık bir mal/cinsel bir meta olarak görülmemesi için erkek üstünlüğüne dayandırılan çarpık sisteminin tümüyle mücadele etmek gerekiyor. Bu anlamda pek çok kadın STK’u kadının cinselliğiyle ilgilenmişlerdir; Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı’nın hazırladığı 2004/Temmuz tarihli raporda kadının tüm cinsel hakları belirtilmiş ve Cinsel Hakların insan haklarından olduğu vurgulanmıştır… Daha coşku dolu, mutlu, tatminli cinsel yaşamlar ve ruh sağlıkları için bu ilginin sürmesi ve mücadelenin artırılması kaçınılmazdır. Ancak bundan sonra bir barışma söz konusu olabilir.
Bilgi Şafak Dugan