Arka Bahçemiz

Kahraman Olamayanlara

Okul yıllarında soruyu ilk siz çözdünüz ama öğretmene gösteremediğiniz için yıldızı sıra arkadaşınız aldı, iş yerinde en çok siz çalıştınız ama terfiyi oda arkadaşınız aldı. Ne yaparsanız yapın ailenizin gözüne bir türlü büyük abiniz kadar giremediniz…

İşte bu yazı kahraman olamayanlara gelsin…Kahraman_olmak

Kahraman yaratma konusunda uzman bizim toplum. Her koşulda ve toplumsallıkta bir“kahraman” seçiverir çünkü birine adanmazsa, yaşayamazKahraman olmanın koşulları genelde toplum tarafından kendiliğinden konur. Mesela kahraman olmak yolunda yaşanan entrikalar, yalanlar, kirli ve bin türlü oyunlardır. Bu kahramanların cinsiyeti yoktur. Ancak baştan ayağa toplumda süregelen ‘erkeklik’kriterleriyle kuşatılmıştırlar. Bu kaçınılmazdır. ‘Kahraman oğlum’ ile başlayan hayat hikâyesinin başrolü; ‘aferin delisi’ olarak yaşayacaktır.

Geçen gün kendimi “Zengin Kız Fakir Oğlan” isimli dizinin karşısında kaptırmış Nurhan’ı desteklerken buldum. Dizinin konusu isimden belli zaten. Zengin kayınpeder ve kayınvalide karar merciimiz. Kahramanlık meşalesini onlar veriyor. Bir damatları bir de damat adayları var. Nurhan iyi kalpli, gelecek vaat eden banka memuru damat. Aile zenginliği yok. Uğraşıyor, emek harcıyor ve zengin kayınpederinin gözünde hep kendini aklamaya çalışıyor. Diğer damat adayının tüm derdi ise Nurhan’ın gözden düşmesi. Ama Nurhan değişmez kahraman. Yani Ufuk Özkan. Ailemizin sevilen sunucusu. Aileleri yarıştırıyor. Parmağında alyansıyla gözümüze her çarptığında ‘ay ne temiz yüzlü’ dedirtip bir kere daha kahramanımız oluyor.

Başka kahramanlara da ihtiyacımız var. Bunun için Eski Hikâye’nin Ömer Bakkal’ı, Tam Zamanı yarışmasının sunucusu Uraz Kaygılaroğlu sırada bekliyor. Üstelik Kaygılaroğlu, Özkan’ın oyunculuğu ve sunuculuğundan çok daha başarılı. Onun yıldızı da bizim mahallenin, sıcak yuvalarında, güvenli sularda parlıyor. Yaşı henüz küçük ama ailemizin kahramanı olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

N’apıyorsun Osman Ağbi?

Toplum olarak iktidarla barışık, hayırlı kahramanlarımızı işte diniyle, imanıyla, ırkıyla seçiyoruz. Ama asıl tehlikeli olan bunlar değil, sıkıntı; dayatılan kahramanlarda. Yani belli süreçlerde belli proje ürünleri gibi izlediğimiz tipolojik vak’alarda. Fanatizmi yükselten, gençler arasında benzerlerini türeten ve ürettiği söylem ise hiç de insani olmayanlarda. Furkan Palalı’nın başrolünü oynadığı Kızıl Elma dizisi sadece fragmanları itibariyle şiddet içeriyor. Diziyi seyrettiğinizde replikler şaşırtıcı. Ukala, cesur, korkusuz, kimseye hesap vermeyen, erkek kahramanımız dizideki ismiyle Murat Altay, rol icabı bir televizyon kanalına verdiği ‘ülken için yaşa aşkın için öl’ demeciyle Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından keşfediliyor. Ardından da her isteği kabul edilerek bu kurumun bir parçası oluyor. Öyle ki, zengin birinin kızıyla yaşadığı gönül ‘macerası’ ve olumsuz yansımaları bile bir çırpıda halledilebiliyor. Sıradan bir vatandaşken keşfedilerek başlayan kahramanlık süreci neredeyse tüm boşlukta sallanan gençleri fanatize edebilir. Buradan Osman Sınav’a olmadı, yine olmadı derken bu kez gençlerimiz için hiddetli ve çarpıcı sonuçlar yaratabileceği konusunda uyarımı da yapmak isterim. Diziler dönemlere damgasını vurur, yeni yeni tipolojiler yaratır. Polat Alemdar, Memati gibi örneklerimiz var hali hazırda. Bizim ihtiyacımız olan son şey daha fazla agresyon.

Bekar kadın kahraman olamaz

Kadın kahramanlarımız da var elbet. Katilleri bulan Müge Anlı, bekârlara yuva kuran Esra Erol… Ama toplum kadın kahraman yaratmak konusunda yine daha fazla acımasız. Kadın ancak Türk toplumu yaşam kaidelerine uygun olduğu ölçüde kahramanlaştırılır. Evli olması, çocuk sahibi olması önemli etkenler. Türk milletini sevecek, sevdiğini söyleyecek ve Allah inancını kamusal ortamda zikredecek. ‘Ötekiler’ kimin umurunda.

Hepiniz kahraman değilsiniz ya?

Siz önce çözdünüz o matematik sorusunu ama Can öğretmene gösterdiği için ‘Aferin’i aldı. Aslında üniversite sınavında siz daha çok net yaptınız ama hep Melahat Teyze’nin oğlu konuşuldu mahallede. Sizin kazandığınız yarışlar hep iptal oldu, siz de ağlamadınız. Çikolatayı yiyen belki de hiç siz olamadınız kalabalıklar ortasında. Tam el kaldırmıştınız, söz alıp karşı görüşlerinizi söyleyecektiniz ki… Bugünlük bu kadar dedi profesör. Biliyordunuz, KPSS’ye girip ailenizin gözbebeği olabilirdiniz, ama artık kime neyi ispat edecektiniz? Hiç girmediniz o sınavlara. Girmeyeceksiniz de. Çünkü biliyorsunuz siz asla o kahraman olamayacaksınız. ALES’ten tam puan alsanız, ÖYP ile en iyi üniversiteye atansanız da siz alkışların sahibi olmayacaksınız. Bankanın müdürü, o büyük şirketin CEO’su olmak değil ki derdiniz. Kardeşleriniz hep daha yakındılar ailedeki hiyerarşinin tepesine. Ev içi güçlerle ve dengelerle barışıktılar ve hep kazandılar. Laf mı taşınacaktı, kulis mi yapılacaktı, her şey mubahtı. Ne siz anladınız bu kahramanlar dünyasını ne onlar sizi… Zaten orada size kaftan hiç biçilmedi. Artık biliyorsunuz değil mi ortalama akılların ‘aferin’i değil mesele… Ama işte yine de erdemin kahramanlık getirmediği bu dünyada kalmak azap, gitmek günah.

Gülsünay Uysal

uysalgulsunay@gmail.com

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu