Canlıların 3.5 milyar yıl önce bulduğu sistemi, insanoğlu, sosyal olarak biraz geç de olsa keşfetti.
Canlı sistemlerinde çoğumuzun hayranlık duyduğu bir işletim sistemi vardır.Bu sistemin adı çoğunluk bilim dilinde İngilizceden gelme “Feed Back” olarak kullanılır, Türkçeye ise yerine göre geri bildirim, geri denetim, başa tepki olarak çevrilir.
Bu sistemin özü şudur: Üretilen ya da ortaya çıkan ürün, sistemi denetler, işlemin devamına, hızına, miktarına, gerekliliğine karar verilmesini sağlar. Bu sistem, 3.5 milyar yıl süresince, doğada sayısız tür ve her türe ait sayısız birey tarafından defalarca denenmiş ve geliştirilerek canlılar dünyasına sokulmuş evrensel bir sistemdir. Bu işletim sistemini kullanamayanlar büyük bir olasılıkla savurganlıklarının cezasını çekerek yaşam sahnesinden silinmiş ya da daha başarılı birileri tarafından sahnenin dışına çıkarılmışlardır. Bu denetim, madde düzeyinde de olur, sinirsel düzeyde de olur, mekanik düzeyde de olur.
Denetim mekanizmasındaki kusurlar yaşamı zora soksa da aksaklıklara neden olsa da her zaman ölümcül olmayabilir. Ancak bir çeşidi vardır ki bu hemen her zaman –zamanında ve yeterli önlem alınmaz ise- ölümcül olabilir. Bunun yaygın adı kanserleşmedir. Aktif işlev gören tekbir hücrenin “dediğim dedik öttürdüğüm düdük” tarzıyla yanındaki ve yöresindeki hücrelerin gönderdiği sinyalleri almamaya başlamışsa (kontak inhibasyon ortadan kalkmış ise), bu hücre artık nerede duracağını bilemez, çevreden verilen uyarılara duyarsız kalır, bölündükçe bölünür ve sonunda kendisi ile birlikte yola çıkmış hücrelerle birlikte kendi ölümünü de hazırlar.
İşin ilginç yanı sosyal yaşamımızda da özellikle yöneticilerin, çevresindekilerin ya da basınının ya da çeşitli kuruluşların uyarılarını duymazlıktan gelerek benim dediğim ya da bildiğim doğrudur diyerek kurulu düzeni ya da evrensel doğruları dikkate almadan davranmaya kalkışırsa, o toplumda kanserleşme başlamıştır denebilir. Bunun en kötü yanı, kritik bir yerdeki tek bir hücrenin bile bu yola girmesi er ya da geç bünyenin tümünün etkilenmesine neden olur. İnsanlık tarihi bu şekilde kanserleşmiş yöneticileri olan toplumların acı öyküsü ile yazılmıştır. Canlılarda kanserleşmiş hücreleri makrofajlar temizler; sosyal yaşamda da bağımsız hukuk düzeni. Her ikisinde de ortaya çıkabilecek zafiyet ve yetersizlik, bünyenin ya da toplumun acı sonunu hazırlar…
İlk olarak şunu söyleyebiliriz, geçmişte böyle bir denetime uğramamış yönetimlerin (idarelerin) hepsi çöktü. Bunun idare sisteminde adı padişahlık, krallık, imparatorluk ya da faşizm, teokratizm, despotizm vs. olarak tanımlanmıştır. Burada tek yönlü bir akış vardır. Üstteki emreder, alttaki uygular. Geriye dönüş ya yoktur ya da sistemi değiştiremeyecek kadar zayıftır. Sistem (bu arada en baştaki yetkili dahi) hiçbir zaman uygulananlar (yani halk) tarafından başarılı bir yöntemle denetlenemez. Ancak ayaklanma dediğimiz çoğunluk vahşi bir yol denenerek, baştaki alaşağı edilir. İsyanlar, başkaldırmalar, tarihimizde (ve dünya tarihinde) hiç eksik olmayan yıkımlar böyle bir tepkinin sonucunda oluşmuştur.
Geçmişte bir çıkış yolu olarak denetlemeye tanrılar da sokulmuş, onların dünyadaki sözcüleri olarak ileri sürülen, örneğin batıda Vatikan, bizde Şeyhülislamlar, krallar ya da padişahlar üzerinde söz sahibi olmuş ve sonuçta sistem daha da vahim bir duruma sürüklenmiştir. Çünkü bu sefer denetleyenler, hiç kimsenin bilemeyeceği ve kanıtlayamayacağı güçleri arkasına alarak istediği gibi at koşturmaya başlamıştır. Öğretileri de bilime değil dogma gibi akıl dışı bir gerekçeye oturtularak. Avrupa’nın özellikle Orta Çağda kan kusmasının kökünde bu yatar.
Sonuçta, bugün demokrasi olarak tanımlanan sistemin, yani ürünün başı denetleyeceği ya da uygulananların uygulayıcıları denetlendiği sistem, her ne kadar ilkeleri bundan yaklaşık 3.000 yıl önce Eflatun (Plato) tarafından atılmış ise de, Fransız Devrimi ile uygulamaya sokulmuştur. Böylece sonsuz (ebedi) egemenlik kavramı sonlanmış oldu. Sistem, kendini yenileme ya da onarma şansına kavuştu. Canlıların 3.5 milyar yıl önce bulduğu sistemi, insanoğlu, sosyal olarak biraz geç de olsa keşfetti. Ancak bir taraftan dinsel güdümlemenin bir taraftan emredici-baskıcı feodal anlayışın devamı nedeniyle, yeni sistem, yani demokrasi, olması gerektiği şekilde yürütülemediği için sorunlar ortaya çıktı, çıkmakta ve zaman zaman da darbe dediğimiz müdahaleler ile bu yönetim biçimini yeterince kavrayamayan ülkelerde kesintiye uğramaktadır.
Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, sistemin her yerine, o yere en uygun (beceri, yetenek, eğitim, öğretim vs bakımından) kişinin gelmesidir. Eğer yeteneksizler ya da çıkarcılar bu sistemin bir yerlerine yetkin olarak yerleşirlerse, ürünün bozuk çıkması kaçınılmaz olur.
Bugün demokratik ülke olarak bilinen birçok ülkede yaşanan olumsuzlukların ve karışıklıkların nedeni budur: Eski alışkanlıklarla yeni sistemi yürütme çabası. Bütün bunlar bir de parti başkanının tek seçici olduğu bir uygulamaya dönüşmüşse, artık bunun adı demokrasi değil, modern faşizm, modern krallık ya da modern padişahlıktır.
Canlıların 3.5 milyar yıl önce bulduğu sistemi, insanoğlu, sosyal olarak biraz geç de olsa keşfetti. Belli ki demokraside böyle bir denetimin –canlılardan elde ettiğimiz bilgilere göre- bazı koşulları vardır.
1.Sosyal yaşama uyguladığımızda, sistemin doğru işlemesini, baskı, şantaj, rüşvet, torpil, çıkar ilişkisi ve benzer girişimler ya saptırır ya da bloke eder. Hukuk sisteminden güvenlik sistemine, yönetimden eğitime kadar böyle bir etki toplum açısından çok kötü sonuçlar doğurur. Yaşadığımız ülkede böyle bir şey var mı? Kararı siz verin! Dünyada yaygın mı? Yazılana çizilene bakılırsa tahminimizden daha yaygın. Neyi kaldırsanız altından bir koku çıkıyor.
2. Sistemin ürettiği son ürün, kullanılabilir olmalı; harcanan enerjiye değer miktarda ürün elde edilebilmeli; en önemlisi de ortaya çıkan son ürün, sistemin en başını denetleyebilmeli; dikkatinizi bir daha çekelim sistemin giriş maddelerini, yani en başını denetleyebilmeli. Daha sonraki kademeleri etkilerse, aşağıya doğru gittikçe madde ve enerji yitirilmesinin bilançosu artar. Bu nedenle meclisini denetleyemeyen bir sistemin daha sonraki kademeleri denetlemeye kalkışması yeterli sonucu hiçbir zaman vermeyecektir.
Son şıktaki hususun özellikle açılması gerekir. Öyle bir sistem tasarlamalısınız ki, size gerekli olacak sayıda ya da miktarda ürün, gerekli zamanda üretilmeli ve oluşan ürün hiçbir zaman atıl olarak bir kenarda bekletilmemeli ya da yok edilmemeli (Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerinin yarısından çoğu, 4 yıllık süreleri boyunca tek bir yasa teklifi vermedikleri gibi, bir defa kürsüye çıkıp konuşmuyorlarmış). Ancak en önemlisi, bu denetimi kendi kendinize değil, son ürünlerin sizin üzerinizdeki etkisi ile yapabilmelisiniz. Eğer böyle bir işletim sistemi kuramazsanız, ürettiğiniz üründen haberdar olamayacağınız için, aldığınız kararlar doğru ya da isabetli olmayacaktır; yani çok yaygın bir terimle “baştan ayağa haberiniz olmayacaktır”.
Bugünkü demokrasinin zorluk ve aksamasında da bu neden yatar. Aile yapısı, inancı, geleneği ve bugüne kadar ki yaşam tarzı nedeniyle evrensel demokrasiye ayak uyduramamış bir sistemden gelen insanlara birden bire demokrasi gibi, bilgi, beceri ve uzun süreli bir uygulama gerektiren bir sistemi denetlettiriyorsunuz.
Buradaki temel sorun şu: Ürün, yani sistemi denetleyecekler, demokrasi sisteminin gerçek ürünleri değil; başka sistemlerin ürünü; aşiretin uzantısı, tarikatın uzantısı, etnik köktenciliğin uzantısı, çıkarcı grupların yardakçısı, say sayabilirsen. Siz zannediyorsunuz ki bu bozukluklar demokrasi kavramından kaynaklanıyor; hâlbuki demokrasiyi denetleyen katmanların bozukluklarından kaynaklanıyor. Bu nedenle demokrasi rejimi uzun soluklu bir rejim olarak kabul ediliyor. Akşam yatıp, sabah demokrat olarak kalkamıyorsunuz. Bunu görenlerden biri de Atatürk olmalı. Çünkü söylendiği kadarıyla, İsmet İnönü’ye 1936 yılında “çok partili sisteme 1975 yılından önce geçmeyin” diye öneride ve bir anlamda vasiyette bulunuyor. Belli ki Atatürk sistemi denetleyecek kesimin, bu süreç içerisinde süzülerek, ayıklanarak, merdivenlerin basamaklarından yavaş yavaş çıkarak; ancak her basamakta eski gelenekteki anti demokratik unsurları arındırarak, sistemi, gerçek demokrasinin evlatlarına denetlettirmek istiyordu.
Prof. Dr. Ali Demirsoy