İnsanın kanını beynine fırlatan şey demokrasi adına halka boyuna yalan söylemeleri; halkın aklını olmadık konulara takmaları.
Siz, bir kapitalistin, bir toprak ağasının, bir tacirin; işçiyi, köylüyü, fakir fukarayı alabildiğine yermesi, horlaması, tenkit etmesi karşılığında başının belaya girdiğini hiç gördünüz mü? Görmemişsinizdir. Onlar için çalıştırdıklarını, sırtlarından geçindiklerini kötü görmek, küçük görmek olağandır, özgürlüğe uygundur…
Ama bir de çalıştığınız yerde patronu, ağayı hor görmeye kalkın; taciri, apartmancıyı rakamlar vererek tenkide yönelin; kızılca kıyamet kopar. Ne demokrasi düşmanı olmadığınız kalır, ne özgürlüğe hançer çekmediğiniz….
Kapitalist menfaatlerini kontrol altına almaya kalkmak vatan ihanetiyle bir tutulur…
Kapitalist kelimesinin kalın ve ağır kavramını halkın gözünde hafifletmek için cicili bicili terimler icat etmişlerdir, özel sektör, serbest teşebbüs, liberal sistem v.s.. Bunların hepsi kapitalizm ve kapitalist çıkarları demektir…
Hükümet kapitalistleri desteklesin yerine, hükümet özel sektörü desteklesin, derler…
Bakanlar da demeç verir, serbest teşebbüsten yanayız. Bu aslında kapitalistlerden yanayız, demektir. Ama halk ‘Serbest’ kelimesine ‘Hür’ kelimesine takılarak kapitalistlerin kendi kişiliklerine ait serbestliği, özgürlüğü halkın serbestliği ve özgürlüğü zanneder.
Elbette yeryüzünde bir kapitalist kadar özgür kimse yoktur, isterse iş yerine gider, istemezse gitmez. Çalıştırdıklarına verdiği yevmiye ile onların yarattığı değer arasındaki farkı kendisinin addeder. On liraya çalıştırdığı bir işçinin günde yarattığı verimi piyasada yüz liradan değerlendirir ve aradaki doksan lirayı kendi tasarrufunun iradesi, altında tutar. Ağa da öyledir, apartmancı da öyledir.
Ucuza alınmış bir arsa, Belediye oradan yol geçirince pahalanır. Arsayı satan kâr eder. Arsayı alan oraya bir apartman diker ve apartmanı kiraya verir. O da kâr eder. bu kârları bütün gün çalışıp ev kirası ödeyenlerin sırtından çıkar.
Kapitalistler kendi özgürlüklerini bütün halkın özgürlüğüymüş. gibi göstermek isterler. Kendilerinden, karlarının, yatırımlarının, vergilerinin hesabını soranlara ifrit kesilirler. Partilerde ve parlamento hakimdirler, gazeteler ellerindedir. Anayasanın hiç bir sınıfın öteki sınıf üzerinde hakimiyet kuramayacağı prensibine rağmen sosyal bünye içinde böyle bir hakimiyet kurmuşlardır. En iyi hastahanelerde onlar yatar, en iyi evlerde onlar oturur, yazılar daima onların lehine yazılır. Aleyhlerinde olanları aç bırakmaya kalkarlar, daha olmazsa vatan ihanetiyle suçlamaya kadar giderler; savcıyı, polisi yardıma çağırır, gerçekleri halkın öğrenmesini engellemeye çalışırlar. Sonra da bunun adına demokrasi derler; havada laflarla, sosyal adalet, özgürlük, vergi reformu gibi ölçüsünün açıkça tartışılmadığı deyimlerle halkı avutmaya heveslenirler.
Ve her vatandaşta bir gün kendileri gibi onun da kapitalist olabileceği ümidini uyandırırlar.
- Ben de sıfırdan başladım, derler
- Çalışarak bu hale geldik, derler.
- Bir gün Tanrı size de verir, derler.
Medya sabahtan akşama zengin olma propagandasını yayar, açıktan para kazanmanın edebiyatını yapar. Gazeteler tüm yazı ve manşetlerle bu inancı körüklerler. Partiler bu vaatlerle gözleri boyarlar.
Yetmiş milyonun kapitalist olmasına imkan var mıdır? Elbette bunun altmış dokuz buçuk milyonu bir gün kapitalist olma ümidiyle geri kalan yarım milyona çalışacak ve çocukları da yine kapitalistlerin çocuklarına çatışmaya devam edeceklerdir. Üstelik bunun tartışılması da yapılımayacaktır.
Kaldı ki yerli kapitalistler batılı kapitalistler gibi dışarıdan da içeriye hiç bir şey getirmemekte, tam tersine içeridekini dışarı çıkarmaktadırlar. Çoğunun kökü dışarıdadır ve milletler arası kapitalizmin elindedir.
Demokratik bir ortamda kapitalistin kendisini savunması, fikirlerini yayması ne kadar normalse, kapitalistlerin durumunu ortaya koymak isteyenlerin de fikirlerini yaymaları o kadar normaldir. Ancak kapitalistlerin böyle bir özgürlükten tüyleri diken diken olmaktadır. Böylesine gerçek bir demokrasiyi kat’iyen istememekte, sadece kendilerinin propagandasını yapabilecekleri bir maskeli faşizmi savunmaktadırlar. Onların demokrasi dedikleri, kapitalist partilerin iktidara geçmek için aralarında yaptıkları çekişmedir. Halk da bu çekişmeyi demokrasi zannetmektedir. Oysa hangi partiye oy verse, o partide yine kapitalistler hakim unsuru teşkil edecektir ve memleketi kendi çıkarlarına göre idare edeceklerdir.
Babıali dünyası kapitalistlerin elinde olduğu için bu tutuma karşı olmamakta ve gerçek demokrasinin Türkiye’ye gelmesine engel olarak kişi ve fikir özgürlüğüne en büyük ihaneti yapmaktadır.
Bir demokraside kapitalistler ne kadar özgür ise onları tenkit edenler de o kadar özgür olmalıdır. Ancak böyle bir fikir çatışması karşısında memleketin yüksek menfaatleri ortaya çıkar ve halka mal olur. Kapitalistlerin bundan korkmaları ve tenkitleri susturmaya çalışmaları memleket menfaatlerini değil , doğrudan doğruya kendi menfaatlerini düşünmelerinden ve dinlerinin imanlarının sadece para olmasından ötürüdür.
Bizler kapitalistleri rahatça tenkit etmeye alışmadıkça Türkiye’de hiç bir ilerleme olmayacaktır. Batılı olmak, kapitalizmi de tenkit edebilmek demektir.
Çetin ALTAN – Sömürgeciliğe Karşı (Yazının içindeki rakamlar günümüze uyarlanmış)
www.dunyalilar.org