Olayları tarihi perspektif içinde ve dışarıdan bakarak değerlendirmeye çalışalım.
“Birgün herkes Dünyalı olacak” diyenlerin hiç de az olmadığını göreceğiz.
Büyük İskender
Fatih Sultan Mehmet
Cengiz Han
Sezar
Hadrianus
Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet
Yukarıda saydığımız bu isimler ve dinlerin ortak bir özellikleri var, tüm kaynakların, gücün sahibi ve dünyanın hakimi olma isteklerinin yanısıra, dünyanın tüm halklarını birleştirmek. Elbette burada uyguladıkları yöntem kendi güçleri altında ve ideolojileri çevresinde.
“Herkes birlikte yaşasın ama benim belirlediğim yöntemlerle.”
“Herkes kardeş olsun(herkes Müslüman, Hristiyan ya da Musevi)”
“Dünya tek bir devlet olsun, benim devletim, imparatorluğum. Cihan imparatorluğu ve cihan imparatoru.”
Hz. Peygamber İslamiyeti ilk yaymaya başladığı dönemlerde komşu kavim ve devletlere gönderdiği mektuplarda kendilerini bu yeni dine biat etmeye ve birlik olmaya davet ediyordu, “yeni bir din müjdeliyoruz ve buyurun aramıza katılın, eğer katılmazsanız elbette bunun sonuçları olacaktır.”
Dünyalı olma hayalini, herkesin gökkubbe altında kardeşçe yaşamasını başaramadılar, çünkü henüz zamanı gelmemişti ve uyguladıkları yöntemlerde sorunlar ve çıkmazlar vardı. Yöntemleri dayatmacıydı ve tek tipleştirmeyi öne çıkarıyordu. Oysa doğa tek tip olmayı reddediyor, renklilik, çokluk, harmoni var. İnsan bundan farklı düşünülemezdi.
Diğerleriyle ölümüne savaşan kendi taraftarlarını oluşturdular elbette ama herkesin aynı olmasını bekleyen bir paradigmaya sahip oldukları için dünyada birlik sağlanamadı.
Bu birlikteliğin ticari yakınlaşmalar ve ilişkilerle sağlandığı dönemler oldu, komşu ülkeler arasında başlayan mal ve hizmet alım satımları zaman zaman tüm dünyaya yayıldı. İpek yolu, Likya yolu, Karya yolu insanların ilk dünyalı olma yollarıydı, ortak dil ticaret diliydi ve tüm insanlık kazanımları el değiştiriyor, yenileniyor ve yayılıyor, mallarla birlikte bilgi de paylaşılıyordu.
Zaman içerisinde süreç kapitalizme doğru evrildi, imparatorluklar ve feodal yapıların çökmeye başlaması ve sanayi devrimiyle birlikte mevcut yapı yerini yeni bir ticari ve sosyal yapılanmaya bırakacak ve elbette sermayenin yine küçük bir azınlıkta kalması şartıyla tüm dünyaya yayılan rekabetçi ve serbest bir ticaret anlayışı gelişecekti.
Bu yeni ekonomik yapının, yarattığı tüm tahribatlar, neden olduğu savaşlar ve yıkımlar bir yana insanlığın bugün geldiğimiz noktaya ulaşmasında katkıları olduğunu göz ardı edemeyiz. Bugün insan ömrü uzadı, ulaşım hızlandı, uzay araştırmaları yapabiliyoruz, robot teknolojisini geliştirdik ve tüm dünya en azından malların ve hizmetlerin yaygınlaşması anlamında bir köy gibi oldu.
Aslında bu sistemin insanlık tarihine kazandırdığı en büyük devrim internetin geliştirilmesi olmuştur. Çünkü dünyalı olmak kavramını, dünyada yaşayan tüm halkların özgürce ve anlık olarak iletişim kurmasını, alış veriş yapmasını, bilgiyi paylaşmasını, aynı anda eylem yapması ve örgütlenmesini internet sağladı. İnternetle birlikte mevcut sistemin korunmasını isteyen statükocuların etki alanlarını genişlettiği de doğrudur ancak tarih bunların kaybedeceğini söylüyor.
Şimdi ilk kez İskender’in yapamadığını biz yapmak üzereyiz, onun hedefine ve hayaline ilk kez bu kadar çok yaklaştık ve bunu kapitalist sistemin sonuçlarından biri (askeri rekabet, teknolojik gelişmeleri motive etti ve hızlandırdı) olduğuna inandığım internet sayesinde başaracağız. Başından beri amaç hep dünyalı olmaktı, bir arada insanca yaşamaktı. Yöntemlerimiz yanlıştı ama hedef hep doğruydu.
Birlikte olmalıydık çünkü birlikte olamazsak savaşlar kaçınılmaz olacaktı, adaletsizlikler bitmeyecekti. Hz. Muhammed herkes müslüman olursa kavgalar biter diye düşündü, Fatih tüm dünyayı ben ele geçirirsem ortada başka imparatorluk kalmayacağı için savaşlar da olmaz diye hayal etti. Kişisel hırsları ve ihtirasları bile aslında uzun vadede bu amaca hizmet edecekti.
Bugün bunu başarabilecek durumdayız, tek tipleştirmek yerine (tek millet, tek devlet, tek din vs.) tüm farklılıkları kucaklayarak ve tüm farklılıkların bir arada olmasının zenginliğini ve avantajını yaşayarak, tıpkı doğadaki gibi…
Geldiğimiz noktada kapitalizmi tarihsel yolculuğumuz içinde ait olması gereken yerde bırakıp yola yeni bir yöntem ve söylemle devam edeceğiz, insanlık yeni bir devrimin arefesindedir, devrim sancıları yoğunlaşmış durumdadır.
Kapitalizme teşekkür edip onunla vedalaşma zamanıdır. Geç kalmaya hakkımız ve lüksümüz yok. Çünkü artık farklılıklarımızla bir arada barış içinde yaşamayı başaramazsak (Dünyalı olamazsak) topyekun yok olabiliriz.
Deniz KARTAL