“Kendisiyle hesaplaşamayan insan” rahatsızlık duyar ve sürekli olarak “hesaplaşacak birileri”ni arar. Bu davranış, içinde yaşayan rahatsızlığı başka birine aktararak rahatlama isteğinden kaynaklanır. Ama bu biçimde açıklanamadığı için, bu “kendi içinde rahatsız kişilik” kendi dışına “meselesi olan insan” gibi yansır. Bu durumdaki kişi hep “birileriyle uğraşır”, “bir şeyleri dert edinir”, “başkalarının dertlerini temsil eder.” Aslında “derdi kendisidir” ve “kendisiyle hesaplaşmaktan kaçmaktadır.”
Kendi içinde hesaplaşamayan insan, kendi ailesi içinde hesaplaşamayan insan, bu alanların dışında görülecek hesapların peşinde koşmak zorundadır. Bu hesaplaşmalarda da ne denli acımasız, ne denli öfkeli, ne denli şiddetten yana davranırsa o ölçüde kendi sorununu unutmaktadır. Eğer bir noktada “kendisiyle hesaplaşmak zorunda kalırsa” durum “yengeç sepeti”ne dönmekte, işler karışmaktadır. Böyle bir durumda kalan kişi, kendi sorumluluğuyla başa çıkamamakta, çok üzüldüğü halde bir şey yapamayan, öfkesini ya kendine ya yakınındaki birine yönelten davranışlara girmektedir.
İşte, bu insanların toplumu da “kendisiyle hesaplaşamayan toplum” olmaktadır.
Bizim toplumumuz, hiç bir gerçeğiyle hesaplaşamayan toplum olmaktadır. Hiç bir politik dönemin hesaplaşması yapılamamıştır. Hiç bir sosyal olayın hesaplaşması yapılamamıştır. Türkiye sağı da, solu da kendi içinde hesaplaşamamıştır. İhtilaller. Askeri darbeler yapılmış, hesaplaşılmamıştır. Siyasal partiler kendi içinde hesaplaşamamıştır. Susurluk çetesi ortaya çıkmış, hesaplaşılamamıştır. Toplumun temel eksenlerine ilişkin hiç bir konuda hesaplaşma yaşanamamaktadır.
Bu durumda “hesaplaşma”, bu konuların dışına kaydınlmakta, böylece toplumsal rahatlama sağlanmaktadır. Son olarak gündeme sunulan “doktor tacizi” olayı da böyle bir “öfke boşaltarak” rahatlama noktası oluşturmuş, toplumsal linç psikolojisi yaratmıştır. Kendi cinselliğini tanıması yasaklanmış, konuşması yasaklanmış, tartışması yasaklanmış bir toplum, bastınlmış dürtülerin şiddetlendirdiği merakın dönüştüğü bir “dikizcilik” olayı hazla izlemiş, içindeki suçluluk duygusunu da öfkeye dönüştürerek kendini aklamıştır. Erkeğin taciziyle kadının tahrik ve teşviki arasındaki örtülü iletişim. Olayların seli arasında kaybolup gitmiştir. Düşünmek gerekir ki, bu toplumdaki “cinsel eğitim boşluğu”, “cinsel cehalet”, “cinsel korkular” hiç bir zaman toplum gündemine gelememiştir. AIDS konusu bile afişle uyandan öteye gündem konusu olamamıştır.
İnsanımız neden böyle davranıyor? “İnsanımız neden” kendi iç hesaplaşmaları yapamıyor da bu hesabı kendi dışına aktararak rahatlamaya çalışıyor?
Bunun nedeni, “insanımızın içindeki korku’dur. Aşırı korunarak yetiştirilmiş insanımız hiç bir zaman “kendisi olamıyor.” Hep başkalarının gözünde var olarak yaşamaya alıştığı için de her çareyi kendi dışında arıyor. Hayatının ilk dönemlerinde sorumluluk verilmediği için kendi sorumluluğunu taşımayı öğrenemediği için, sonraki yaşamında da sorumluluk alamıyor. Kendisiyle hesaplaşabilmek, ağır bir sorumluluğu üstlenmektir. Kendi yaptıklarını ve yapmadıklarını görebilmek, sorumluluğunu kabul etmek ve üstlenmektir. Böylece, kendi sorumluluğunu alabilen insan, kendi hayatını da yönetme gücünü kazanır. Bizim insanımız ise hep başkaları tarafından korunmaya alıştırıldığı için kendi sorumluluğunu alamıyor, taşıyamıyor, kendi hayatını da yönetemiyor.
Bütün bunları önce ailesinden bekliyor, sonra ailenin yerine devlet geçiyor, siyasiler geçiyor, aydınlar geçiyor, hükumet geçiyor, ordu geçiyor. İnsanımız kendinden bir şey beklemediği için istediği her şeyi kendi dışındaki kişilerden ve kurumlardan bekliyor. Olay budur.
İnsanımıza kendine güvenmeyi öğretebilecek miyiz?
İnsanımıza kendi olmayı öğretebilecek miyiz?
İnsanımıza kendini eleştirmeyi öğretebilecek miyiz?
İnsanımıza kendi sorumluluğunu öğretebilecek miyiz?
İnsanımıza kendini denetlemeyi öğretebilecek miyiz?
İnsanımıza kendini yönetmeyi öğretebilecek miyiz?
Eğitimimiz, kültürümüz bu yönde gelişecek mi?
Eğer bütün bunlar olamayacaksa, futbol sahalarında koşun, ekran başına geçin.
Kendinizden başka herkese kızın.
Kendinizden başka herkese öfkelenin.
Kendinizden başka herkesi suçlayın.
Ve rahatlayın.
24 Mart 1997 Erdal Atabek
Dünyalılar