Her hayalin kurulduğu ama kırılmaların yaşanmadığı yerin adı çocukluk sanırım.
Hayallerinin gerçek olabileceğine inandığın bir yaşam formunun içinde var olduğunu düşündüğün zaman dilimi çocukluk. Ellerin düş gibi kokuyor, salıncaklar seni gökyüzüne yaklaştırıyor her defasında, tırnaklarının içinde oyun hamuru ve boyalar var. Oyunlar seni oynuyor, ninnilerde bostana giren danalar kovulurken sen hep o ılık tatlı rüyalara dalıyorsun. Henüz kapıya dayanmış bahar gibi seviliyorsun. Unutman gerekenler yerine hatırlamak istediklerini yaşıyorsun, çocukluktasın çünkü henüz. Defalarca dinlediğin masallardan sıkılınca yeni masallar yazıyorlar sana yetişkinler, perileri, denizkızlarını ve diğer tüm güzel şeyleri katarak duymak istediklerini anlatıyorlar sana.
Yatak altlarının öcüler mabedi olduğunu biliyorsun ama ışıkta sana hiç kimse dokunamaz hissediyorsun.
Bazen çocukken çaldığın bir baklava yüzünden on seneliğine hapse mahkûm ediliyorsun. Güzel bir şeye sahip olmaya çalışan çocuk zihniyetini, yetişkin ve leş yasalarla değerlendirip içeri atıyorlar seni. Yetişkinlerin bazen, içini nefretle dolduruyorlar, taş atmanı parçalamanı söylüyorlar. Sen aslında pek çok şeyden habersizken, hayal kuracak yaşta eline taş verilen çocuk, başı ezilmesi gereken yılan olup çıkıveriyorsun yasaların önünde ve sen yine hapse giriyorsun. Neyi neden yaptığını bilmeden, çocuk olduğun göz önüne alınmadan yatak altı öcülerinden korkmak yerine hapishane duvarlarından korkuyorsun.
Senin gibi şanssız olmayan çocuklar hayallerini resmederken sen tecavüze uğruyorsun. Küçük bedeninden tahrik olup hayatını karartan sübyancılar serbest bırakılıyorlar nasıl olsa, sen hayatın kararmış vaziyette üstelik sana olanlar karşılıksız bırakılmış halde kalıveriyorsun ortada. Hiçbirimiz engel olamıyoruz hayatının kararmasına, hayatını karartanların gerekli cezalar almasına. Her koyun kendi bacağından asılsın’cılar nesliyiz biz çoğunlukla. Nasıl oluyorsa hiçbir şeye dur diyemiyoruz, ne olanların ne de olacakların önüne bir türlü geçemiyoruz.
Sen henüz çocuk halinle şu dünyada seks turizminin baş tacı, en kıymetli mücevheri oluyorsun, bedeninden geçip gidenler iyi aile babası görünümleriyle toplumsal statülerini korumaya devam ediyorlar. Hiçbirimizin korkunç yanlarını görmediği adamları yine çocuk halinle sen yaşıyorsun. Bazen neden ve nasılı düşünülmeden, tiner kullandığın için diğer çocukların öcüleri oluveriyorsun aslında sen de onlardan biriyken. Koskocaman adamlar, taze gelin diye on dört, on beş yaşlarında kıyıp nikâhı, alıyorlar seni koyunlarına. Çocuk halinle hele de kız çocuğuysan, ancak bir başlık değeri ediyor senin hayatının anlamı başkalarının gözünde. Yaşıtların yeni oyuncakların hayallerini kurarken, sen bazen sadece yaşamın bitmesini diliyorsun bir an önce. Sen en çok hatırlamak istemediklerini çocukken yaşıyorsun belki de. Belki de yaşamdan sana kalabilen tek şey çocukluğun. Çünkü sen bazen bir gaz kapsülüyle, 16 kiloyken veda ediyorsun hayata. Herkesten iyi kalpliyken, herkesten daha ışıl ışılken gözlerin bir sana yer kalmıyor bu dünyada.
Ama sen, dünyadaki politikacıların kazanma hırsından daha değersizsin çocuk! Kırık düzeni daha da eğrilten para babalarının uşaklarına dağıttığı rüşvetler kadar önemi yok hayatının.
Biz dünya insanları ise biraz “böyle gelmiş böyle gider” inancından, biraz daha zeki ve daha insan olanlara kürsülerde ve yasalarda yetki hakkı verilmediğinden sizi kurtaramıyoruz. Seçtiklerimizin insan olmaları, eşitlik duygularına sahip olmaları önemsizmiş gibi, biz karizmatik olduğuna inandığımız, mikrofon delikanlılarına veriyoruz oylarımızı. Kötülerin içinden iyileri bile seçemiyoruz da hep en kötüleri alıp başımıza taç ediyoruz ve olanlar en çok size oluyor çocuk. Sizin küçük bedenleriniz tecavüze uğrarken, alınıp satılırken, kodeslere girerken ve size kötülük yapanların başına hiçbir iş gelmezken, kukla medya bize yeni bir gündem sunuyor ve her şeyi yeniden unutuyoruz biz. Biz ne yapabiliyoruz? Biz bunca korumasız ve eğri sistem karşısında ancak politikacılardan omlet yapmak ister gibi yumurta atabiliyoruz, ancak çocuğuna kızıp terlik fırlatan anne gibi ayakkabı atabiliyoruz. Sonra bundan da vazgeçiyoruz çünkü dokunulmaza dokunmaya çalışmanın sonu ya hapistir ya ölüm artık biliyoruz.
Biz aslında ne sizi ne de kendimizi bu dünyanın başındakilerden koruyamıyoruz. Ama keşke sana bir şey olmasa çocuk.
Kardelen UYSAL (kardelensis.uysal@gmail.com)